Şemsiye

8 0 0
                                    

08/11/2024 09.30 - İlk bölüm olduğu için kısa tuttum biraz. İleriki bölümleri daha uzun yazacağım, beğenmenizi umuyorum, iyi okumalar.

♥♥♥

   ''Bugün de gelmedin... Takvimden bir yaprak daha eksildi yokluğunda. Takvim bugünde, ben ise o günde kaldım, gözlerine son kez baktığım dünde, hala dün diyorum çünkü o günden sonra yarın olmadı benim günüm, hala dün gibi özlüyor, hala dün gibi seviyorum seni.''

   Klişe birkaç kelime karaladım defterime, yanına belli belirsiz iki silüet çizdim sırt sırta duran; yan yana ama birbirine çok uzak iki kişi. Sana olan sevgim dün gibi kalbimde saklı kalırken yüzün hafızamdan gün be gün silinip gidiyor. Loş ışığın altında, oturduğum kanepemde biraz sallanarak doğruldum. Elimde duran küçük defterdeki cümleye tekrar bir göz gezdirdim, hoşnutsuz bir eda ile sayfayı kopardım, yüzümü buluşturduğum gibi elimdeki kağıdı da buruşturarak önümdeki masanın üzerine fırlattım. Ne zaman yazmaya başlasam ilk hecem sen oluyorsun, bazen şiirimin ilk mısrası oluyorsun, bazen romanımın ilk satırı... Nereye baksam oradasın; bazen gökyüzündeki Bulut'sun bazen aşkın en tutkulu hali ama ne olursan ol, artık adın bile bana yabancı. Uzak.

  Oturduğum yerden kalkınca elimi cebime attım, çıplak ayaklarla soğuk zeminde ilerlerken sıcak adımları geride bırakarak balkona yöneldim. Ellerimi balkon korkuluğuna koyup gökyüzüne bakındım, buruk bir iç çektim uzunca, bu iç çekiş belki de tüm bu olanlara sebep olan o kişiye karşı duyduğum nefret ve öfkeden kaynaklıydı, her hatırladığımda nefesimi kesiyordu o son ayrılık. Korkuluğun üzerindeki sigara paketimi alıp, içinden tek dal çıkararak dudaklarımın arasına yerleştirdim. Kalabalık bu mahallede, kendime ayırdığım alan küçük bir apartmanın ara katı kadardı, yine de bana yetmiyor diyemezdim bu daire için, bana fazlaydı bile, hep yalnızlığımı da unutturuyordu bana burası. Yazdığım her satır beni insanlardan uzaklaştırıyordu, o yüzden ara sıra da olsa buraya çıkmak ve belki bazen sıcak bir kahve içmek, insan sesleriyle buluşmak, biraz olsun yaşadığımı hissetmemi sağlıyordu. Şimdilerde bu dairede tekrar yalnız kalmaya mahkum bırakılsam da, küçük ve eski dairemi seviyordum. 

Neredeyse üç yıldır eve kapamıştım kendimi, suçlu bir çocuk gibi cezalandırmıştım bir nevi ve son bir aydır, bu evde kaldığım günler de ne yeni bir roman fikri geliyordu aklıma ne de kirayı ödemek için tek kuruş para kalmıştı cebimde. Hiçbir şeyi ciddiye almaz olmuştum, sadece seni düşünüyordum. Parmaklarımın arasındaki sigaraya baktım aklımdaki düşüncelerle boğuşurken, sigarayı dudaklarıma götürmeye kalmadan, kapı zilinin sesi ile tekrar geçmişe, yani bundan tam olarak üç yıl öncesine gittim.

Aynı böyle bir sonbahar mevsimiydi... Bugünün aksine gökyüzüne kara bulutların hakim olduğu, şiddetli yağmurun bastırdığı bir gündü. Kara bulutlar tüm İstanbul'u sarmış, tanışmaları için iki yakayı bir araya getirmiş gibiydi. Havanın soğuk oluşuna aldırış etmeden balkondaki tek kişilik kırmızı koltuğumda oturuyordum, balkon korkuluğunun üzerinde duran yeni demlenmiş acı kahvenin sıcak dumanı soğuk havaya karışarak uzaklaşırken düşünceli bir şekilde uzaklara bakıyordum. Ödenmemiş kiralar, faturalar, akşam ne yiyeceğim derdi.. Hepsinden bir günlüğüne uzak kalmak istedim, ta ki kapı zili çalana kadar. Acı kahvemden bir yudum dahi alamadan ayağa kalktım, yine üzerimde bugün olduğu gibi o gün de eskimiş, rengi gitmiş mavi bir tişört ve gri bir eşofman vardı. Balkonun kapsını süsleyen kurumuş sarmaşıkların altından geçerek hızlıca kapıya yöneldim, kapının yanına geldiğimde her zaman olduğu gibi kapının yanındaki küçük aynada yansımama baktım, dağınık saçlarımı biraz düzelttikten sonra kapıyı açtım. Ev sahibini görünce yüzümdeki memnuniyetsiz ifadeyi gizleyememiştim, her ne kadar dairemi çok sevsem de bu küçük daire için istediği kira miktarı biraz abartıydı. Üç gündür geciktirdiğim kirayı sorması üzerine birkaç bahane ürettikten sonra konuşmamızı tatlı sözlerle, vedalaşarak bitirmiştik. İç sesim ona hakaretler etmek istese de kendimi dizginlemeye çalışıyordum, nihayetinde onun evinde oturuyordum ve taşınmaya niyetimde yoktu.

 Balkona döndüğümde sıcak kahvem soğumuş ve içilmez bir hal almıştı, üzerime siyah montumu çekip yeni bir paket kahve almak için evden çıktım. Çıkarken ev arkadaşı için hazırladığım ilanlarımı da cebime sokuşturdum. Yağmurun altında sigara eşliğinde markete doğru yürüyordum. Islanmamak için uçuşan şemsiyemi inatla başımın üzerinde tutmaya çalışırken bir yandan da önümdeki her su birikintisine sert adımlarla basıp üzerime sıçramasını izliyordum. Birikintilere basmak dengemi kaybetmeme sebep olduğundan, sigarayı tuttuğum elim sanki bir orkestrayı yönetir gibi süzülüyordu havada. Daha yarısına bile gelmediğim sigaranın ateşi ıslandığı için gitmişti,  o arada markete uzanan yol da zaten bitmişti. Sigarayı girişteki çöpün üzerine büzüştürerek bıraktım, ardından şemsiyemi kapatıp üzerindeki damlacıkları silkelerken kapıdaki yansımamla göz göze geldim. Islanan, dağınık saçlarıma bakarak iç çektim, saçlarımın ıslanması kadar nefret ettiğim bir şey yoktu, ardından acıyarak bakındım kapı camındaki yansımaya. Sanki şemsiyeyi aksesuar olarak almıştım yanıma. Şemsiyeyi, çıkarken almak için dış kapının yanına bıraktıktan sonra içeriye girdim. Yağmuru içeriden izlemek, yağmurun altında olmaktan daha iyi hissettiriyordu, aşk romanı okuyan bir aşık gibi.

   Her hafta olduğu gibi, markete girer girmez ezbere bildiğim kahve reyonuna doğru yürüdüm. Reyonun önüne geldiğimde karşılaştığım manzara tamamen farklıydı, kahvelerin yeri değiştirilmiş olacak ki reyonda farklı ürünler vardı. Bu biraz moralimi bozmuştu, belki başka insanlar için önemli bir detay değildi ama benim için öyleydi. Aylardır kahvemi aldığım reyon değişmişti, o zaman fark etmemiş olsam da şimdi anladığım bir şey vardı ki o da bu değişimin, hayatımdaki bütün diğer değişimlerin başlangıcı olduğuydu. Bir kelebek etkisi gibi, hayatım bütünü ile değişmeye başlayacaktı bu olaydan sonra. Ellerimi montumun ceplerine sokuşturup kısaca bir etrafa göz attım. Kolumu kaldırıp bileğimdeki saate baktım, saat altıyı geçmişti. Kafamı kaldırdım, markette çalışan ve gel zaman git zaman tanıştığım personele bakındım tekrar. Mesaisi çoktan başlamış olmalıydı ama o gün ortalarda yoktu, sonradan öğrenmiştim işi bıraktığını. Yavaş yavaş tüm kartlar yeniden dağıtılmaya başlamıştı. 

    ''Kahve reyonu iki arkaya taşındı.'' Duyduğum tanıdık olmayan ses ile kaşlarımı kaldırıp geriye döndüm. Konuşan kişi benden hemen sonra markete giren genç biriydi. Kapıdaki yansımama bakarken, şemsiyesi olmadığı için markete koşar adımlarla geldiğini görmüştüm, yüzümdeki o acıyan bakış da onaydı belki de. Hava soğuk olmasına rağmen üzerinde ince bir tişört, altında da dizlerine kadar inen bol bir şort vardı. Simsiyah saçlarının arasında parıldayan bal rengi gözleri ile buluştu gözlerim, yağmur neredeyse yüzündeki makyajı silmişti, gözlerinin altına akan göz boyası buğulu, vahşi bir görünüm katmıştı yüzüne, kötü de durmuyordu. 

İçimden 'Bir sen eksiktin,' diye geçirdim huysuzlanarak, benimle konuşmasından rahatsız olmuştum, biraz da kibirli bir insan olmamdan kaynaklıydı böyle düşünmem tabii. Ben saniyeler içinde bu kadar şeyi düşünürken karşımdaki kişi yüzüne küçük bir tebessüm yerleştirmeye çalıştı ama kaşları tam tersi hüzünlü bir şekilde duruyordu sırılsıklam olduğu için. Bu yağmurda şemsiye almadan dışarıya çıkabilecek kadar aptal olduğunu düşündüm ve önüme döndüm, dönerken homurdanır gibi teşekkür ettim. Arkadaki reyona giderken marketi de gezerek alabileceğim başka bir şey var mı diye bakındım, etrafa bakınırken aslında içten içe biraz önce karşılaştığım şahıs ile tekrar karşılaşmayı ummuştum, fakat yarım saat boyunca market reyonlarının arasında dolansam da onunla denk düşmemiştim bir türlü. Ne alacağını merak ettiğimden midir bilinmez, sadece denk düşmek istiyordum onunla. Belki de o an tekrar denk gelirsek bu sefer bir şeyler konuşuruz diye düşünmüştüm.

Bir süre daha dolandıktan sonra kahvemi alıp kasaya gittim, kasadan geçerken her zaman sohbet ettiğim üç yıllık personelin hastalığı nedeniyle işten ayrıldığını öğrendim. İçim biraz burkulmuştu fakat her ne kadar konuştuğum biri olsa da o kişi benim için sadece bir yan karakterdi bu romanda ve hikayenin akışı bu yönde olduğu için çok da takılmamıştım. Poşeti bileğime asıp ellerimi ceplerime soktum, ben kapıya doğru giderken biraz önce benimle konuşan genç kasaya doğru yönelmişti ama artık tekrar tanışmamız için çok geç olmuştu, çoktan mağazadan çıkmıştım. Bir şeyler kaçırdığım için o an ki kibirli tavrım tüm günümü pişmanlık içerisinde geçirmemi sağlayacaktı, biliyordum. Marketten çıkıp evime doğru koşar adımlarla ilerledim, ardımda kalan şemsiyem kapının kenarında marketten uzaklaşmamı izlerken aldırış etmedim, çünkü tüm günün yağışlı olacağını biliyordum.

İkinci Tekil ŞahısWhere stories live. Discover now