Part-1 "Kan su gibi aktığında."

4 2 0
                                    

Adam dizlerinin üstüne çökmüş, yaralı bedeniyle derin ve kesik kesik nefesler alıyordu. Başını ağır ağır eğip karnındaki açılmış yaraya baktı. Oradan sızan kan, yaşamının kırmızı bir iplik gibi akıp gittiğini hissettiriyordu.

Kırmızı sıvı, külle kaplı toprağa ağır ağır karışarak ince bir dere oluşturuyordu. Akan kan, öylesine yoğun ve geniş bir alana yayılmıştı ki, toprak kandan bir nehir gibi kızıl akıyordu. Her damla, onu daha da bitkin ve güçsüz kılıyordu.

Theo dizlerinin üstüne çökmüş, zor nefes alıyordu. Karnındaki derin yaradan sızan kan, küle bulanmış toprağa akarken, kırmızı sıvı geniş bir leke oluşturmuştu. Kan, yavaşça toprağın içine işliyor, çevresinde karanlık bir nehir gibi akıyordu.

Çevresine baktı. Sayısız ceset parçası, kollar, bacaklar ve insan bedenleri dört bir yana saçılmıştı. Binlerce mi, milyonlarca mı? Bu yıkımın boyutunu anlamak zordu. Her şey bir yok oluşun karanlığına gömülmüştü.

Uzaktan sağ kolu kopmuş bir adam ona doğru ilerliyordu. Yüzünde, zaferin tadını çıkaran, deliliğin sınırındaki bir gülümseme vardı. İlerledikçe Theo'nun nefesi daha da sıklaştı. Adam, onu gördüğünde durup gülümsedi ve alaycı bir tonda konuşmaya başladı.

"Şimdiye kadar dayanman..." dedi, sesi zorlukla çıkıyordu. "... bir mucize."

Yavaş adımlarla yaklaştı, elini havaya kaldırdı ve Theo'nun saçlarından sertçe çekti. Anında yayılan acı, Theo'nun bedenini derin bir inlemeyle sarstı. Çekilmekle birlikte, acı daha da dayanılmaz hale geldi.

"Ihh…" diye inledi Theo, gücü tükenmişti.

"Sana saygı duyuyorum, Theo," dedi adam, sesi soğuk ve kayıtsızdı. "Herkes seni sırtından bıçakladı, kimse sana inanmadı."

Bir an durdu, sonra devam etti. "Ama söylediklerin doğru çıktı."

Theo'nun bakışları ağır ağır yukarı kaydı, gökyüzüne, kara bulutlara ve havada uçuşan küllerin arasına daldı. Dudaklarından güçsüz bir fısıltı döküldü: "... Deus..."

Fakat sesi o kadar zayıftı ki, kimse tarafından duyulmadı. Adam gülümsemesini bozmadı, acı dolu bir geçmişi soğukkanlılıkla hatırlatmaya devam etti. "Sevgilin seni aldattı, annen seni öldürmeye çalıştı, baban seni kamplara gönderdi... Kardeşlerini bile saymıyorum."

Sonunda adam, Theo'yu bir uçurumun kenarına kadar sürükledi. Aşağıda dipsiz bir karanlık uzanıyordu.

"Görüyor musun?" diye sordu alaycı bir tavırla.

Theo, son bir kez çevresine bakındı. Zihni yavaş yavaş karanlığa gömülürken, gözlerinin önünde duran manzaraya baktı. Binlerce, milyonlarca mı, belki daha fazlası… Hepsi yok olmuştu. Geriye sadece havada uçuşan küller kalmıştı.

Dünyada hiçbir şey kalmamıştı.

"Yıkımın muhteşemliğini damarlarında hissediyor musun?" diye sordu Deus, akıl sağlığını yitirmişçesine. Gözleri deliliğin sınırlarında dolaşıyordu, sesi içindeki zafer sarhoşluğuyla yankılandı.

"Theo..." diye fısıldadı, ardından zafer dolu bir tonla ekledi, "Ben kazandım."

*

Tam bu anda Deus, iki elini havaya açarak yedi taşı çağırdı. Taşlar, birer birer parlayarak havada süzülmeye başladı. Renkleri, karanlık gökyüzünü yarıp geçiyordu. Deus'un gözleri, taşların gücünü hissederek zaferle parladı.

"Bunlar…" diye mırıldandı Theo, kanlı dudaklarını aralayarak.

"Evet," dedi Deus, gülümseyerek. "Evrenin kilitleri."

Deus derin bir şekilde iç çekip gözlerini Theo'ya dikti. "Theo, yaşamak istiyor musun?" diye sordu alaycı bir tonda.

Theo ona anlam veremeyen gözlerle baktı, zihni bulanık ve acı doluydu.

"Bu taşlar," devam etti Deus, taşları işaret ederek, "tek başlarına işe yaramazlar. Ama bir araya geldiklerinde… gerçekliği değiştirebilirsin. Tanrı olabilirsin."

Theo, kapanmaya başlayan göz kapaklarına inatla direnerek son bir güçle konuştu. "Siktir git, Deus," dedi. Öfkesi tükenmiş bedenini sarstı, ama sesi zayıftı.

"Sen..." diye devam etmeye çalıştı Deus, ama Theo onu durdurdu.

"Umrumda değil," dedi Theo, onu yarıda keserek. "Tanrı olmak ya da başka herhangi bir şey ilgimi çekmiyor."

Son kalan gücüyle dizlerinin üzerine yığıldı ve bedeni yere devrildi. Soluğu ağırlaşırken, acısı nihayete ermek üzereydi.

Deus, uçuruma baktı. "Haklısın. Sen hep böyleydin…" dedi, yumruklarını sıkarak. "Fakat bizi ayıran da bu, Theo."

Havada süzülen taşlar, renkli bir girdap gibi dönmeye başladı. Tüm renkler bir araya gelip kör edici beyaz bir ışık oluşturdu. Işık, ses duvarını yırtıp geçti. Tam o anda Theo, son nefesini verdi. Dünyayı terk ederken geriye sadece sessizlik kaldı.

Deus, karanlık uçuruma doğru bir adım attı ve alaycı bir şekilde fısıldadı: "Kan su gibi aktığında tekrar buluşalım."

O anda, tüm renkler varlıklarını yitirdi. Zaman, mekân ve tüm kavramlar anlamsızlaştı. Sessizlik, mutlak bir boşluk içinde yankılandı.

Deus’un dudaklarından son bir kelime döküldü. "Havari."

Parçalanmış HavariHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin