"Fair World."
Önümdeki yazıyı okurken derin bir nefes aldım, elimi yüzüme dayayıp düşüncelere daldım. "Siktiğimin adaleti," dedim alaycı bir ses tonuyla, kelimelerin ağırlığını hissederek. Ardından yavaşça ayağa kalktım, beyaz deri ceketimi alıp odadan dışarıya doğru ilerledim.
Kırmızı halının üzerinde yürürken çevremi inceledim. Altın sarısı avizeler, zarif ışıklarını beyaz duvarlara yansıtıyor; her köşe, neredeyse kusursuz bir düzenle gözlerimin önüne seriliyordu. Fakat bu mükemmelliğin arkasında bir şeyler saklıydı. Her şey fazla dikkatli yerleştirilmiş, fazla yapaydı.
Adımlarımı yavaşlatıp merdivenlerden dikkatlice indim. Sessizce yankılanan adımlarım, büyük bir boşluğu daha da vurguluyordu. Merdivenlerin sonunda durduğumda karşımda büyük bir tablo belirdi. Tablodaki figürler, sanki bana bakıyorlardı. Yüzleri belirsizdi, ama her birinin ifadesi bana tanıdık bir his veriyordu—belki de unuttuğum bir geçmişin izleriydi.
Durup tablonun önünde bekledim. Sanki bu resimdeki bir ayrıntı, her şeyin kilidini açacak gibiydi. Ancak ne olduğunu çözemiyordum.
Patrick... Ailesi.
Araştırmalarıma göre Fair World'ün kurucu isimlerinden olan bu aile, dünyanın onların kontrolünde olduğunun bir simgesiydi. Fair World, yani Adil Dünya, adeta onların mühürlediği bir düzenin adını taşıyordu.
Birkaç yüzyıl önce, dünya bir virüsle—Sares—tamamen değişti. Bu salgın, insanlara eskiden "insanüstü" olarak nitelendirilen yetenekleri kazandırdı. Ne var ki Sares, binlerce insanı öldürmekle kalmadı, aynı zamanda yeni bir canlı formu yarattı: Gamer.
Bu yeni tür, kendilerine böyle isim verdiler. Üstünlükleri değişkendi; kimisi elementleri kontrol edebiliyor, kimisi insanüstü hızlara ulaşabiliyordu. Sares, bu yeni dünyanın temelini atan bir güç kaynağıydı. Ve Gamer'lar, üstünlük iddiasıyla diğer insanları ezip geçtiler. Onlara böcek gibi davrandılar, acımasızca yok ettiler.
Bakışlarımı çevirdim ve karşımda duran tabloya bir kez daha baktım.
"Katliamın öncüsü... Adam Patrick."
Tabii ki halk ona kahraman, kurtarıcı diyordu. O ve yakın dostları, dünyanın kontrolünü ele geçiren bir sistem kurdular. Ancak bu sistem yalnızca güçlüye hizmet eden bir yapıydı.
Ve işte bu yeni dünyaya verdikleri isim: Fair World.
Bir ironi gibi... Adalet, sadece gücün olduğu yerde var olabilirdi.
Patrick ailesinin kurduğu düzenin devamını getiren nesiller, yıllar boyunca varlıklarını sürdürdü. Fakat bu düzen, zamanla iki büyük tehditle yüzleşmek zorunda kaldı.
Birinci ve en ciddi tehdit Mon adı verilen, Sares virüsünün insan dışındaki canlılara bulaşıp evrim geçirmesiyle ortaya çıkan varlıklardı. Mon'lar, sadece fiziksel olarak değil, bazıları zekâ kazandı ve kendi topluluklarını kurdular. İlk kez Fair World sarsıldı. Mon'lar dört bir yandan insanlara saldırıp toprakları ele geçirirken, kendi monarşilerini inşa ettiler.
Peki sonra ne oldu?
Savaşın ardından, Mon'lar ile anlaşma yapıldı. Bu anlaşmanın sonucu olarak Mon'lar kendi içlerinde çatışmaya başladılar, bölündüler. Bölünmelerine rağmen, son derece güçlüydüler ve savaş ihtimali hâlâ mevcuttu. Özellikle Mon-E Partisi, savaş hazırlıklarını hiç durdurmadı; bir aya kalmadan yeniden çatışma patlayabilirdi.
Ama ikinci tehdit, belki de daha büyüktü: Gamer sayısı hızla azalıyordu.
Başlangıçta, "böcek" dedikleri insanları ortadan kaldırdıktan sonra kalanların hepsi Gamer olmuştu. Gamer'lar kendi aralarında çiftleşti, üstün güçlerini daha da mükemmelleştirecek çocuklar beklediler. Ancak işler umdukları gibi gitmedi. Babası metal elementini bedeniyle bütünleştirebilen bir adam, annesi insanüstü hızlara sahip bir kadın olmasına rağmen, doğan çocuk beklenen güçlerin çok altında kaldı. Yeteneği yalnızca fiziksel güçle sınırlıydı; babasının genetiğini zayıf bir şekilde devralmıştı.
Bilim insanlarının açıklamalarına göre, anne ve babanın üstün genleri birbirini yok ediyordu ve bu yüzden daha zayıf çocuklar doğuyordu. Aynı durum, bu bedenin eski sahibi için de geçerliydi. Sadece kıvılcımlar çıkarabiliyordum—bu da bedendeki statik elektriği dışarıya aktarmak gibiydi. İlginç, ama Gamerler arasında böcek seviyesinde bir yetenekti.
Patrick ailesinin diğer üyeleri ise benden çok daha güçlüydü. Benim hayatta kalma sebebim annemdi—Delilah Patrick. Kurucu bir başka aileden gelen güçlü bir kadındı. Babam Lewa ile yasak bir ilişkiden doğmuştum. Babam, benim güçsüzlüğümü öğrenince beni ortadan kaldırmak istedi, aileye utanç kaynağı olmamam için. Ama annem buna izin vermedi. Arkasında Ata ailesini de alarak babama karşı durdu. Sonunda ayrıldılar, fakat mahkeme beni babama verdi.
Ne hikaye ama...
Şimdi önümde sadece bir soru var:
Ne yapmam gerekiyor?