Part-5 "Bir böceğin değeri. "

1 1 0
                                    

Malikanenin geniş ve sessiz bahçesinde oturan adam, elinde sararmış sayfaları olan eski bir kitap tutuyordu. Kahvesinden ağır bir yudum aldıktan sonra etrafına kısa bir bakış attı.

“Fallon… Bana Fallon de,” dedi, gözlerini kitaptan ayırmadan.

Theo, ya da artık yeni ismiyle Fallon Patrick olarak bilinen Patrick ailesinin genç efendisi, karşısında duran kahyasından ona yalnızca ismiyle hitap etmesini istemişti.

Kahya, biraz tedirgin bir sesle, "Fakat genç efendi—" diyerek itiraz etmeye kalksa da, Fallon onu kısa ve kesin bir hareketle susturdu.

“Uzatma. Neyse, senden istediğim şey nasıl gidiyor?” diye sordu, aldırışsız bir tonda.

Kahya, hızla başını salladı ve tereddüt içinde hafifçe terleyen alnını sildi. "Yarım saate kadar hazır olur, efendim."

Fallon, bir an durup kahvesinden bir yudum daha aldı, ardından gözlerini yeniden kitaba çevirdi.

“Güzel,” diye mırıldandı, kitabın sayfalarına derinlemesine dalarken.

*

Kitabı kapatıp yavaşça ayağa kalktım. Zihnimde tek bir soru yankılanıyordu.

Bir böceğin değeri nedir?

Bu sorunun cevabı, içinde bulunduğun şartlara göre değişirdi. Ve benim gibi biri için, cevap netti.

"Eşsiz."

Fallon Patrick’in durumu son derece avantajlıydı. Gamer'lerin sayısının giderek azalması, onları birbirleriyle zorunlu ilişkiler kurmaya itiyordu. Bu yeni düzende, en güçlü ile en zayıf Gamer'in evliliği kaçınılmaz bir strateji haline gelmişti.

Ve Lewa, oyundaki hamlesini çoktan planlamıştı: En zayıf oğlunu, kurucu ailelerin en güçlü kızıyla evlendirecekti. Siyasi bir evlilik.

"Basit ama etkili bir strateji," diye fısıldadım kendi kendime. Ardından ekledim, "Fakat kusurlu."

Kısa bir yürüyüşün ardından, kahyanın benim için hazırladığı aracın yanına vardım. Araç simsiyah, göz alıcı bir canavar gibiydi. İçeri girip telefonumu açtım ve hafifçe gülümsedim.

Gözlerimi açtığımdan beri iki hafta geçmişti. Günlerim şaşırtıcı derecede sakin ve huzurlu geçiyordu.

Fazla sakin.

Bu sakinlik beni rahatsız ediyordu. Her an beklenmedik bir şey olacakmış gibi tedirgindim.

"Kuzeydeki 5. Bölgeye gidelim," dedim sessizce.

Şoför başını eğerek, "Emredersiniz, efendim," diye karşılık verdi.

Araba harekete geçtiğinde malikaneye son bir kez baktım.

"Sanırım gerçekten buraya ait değilim."

***

Fallon kuzeye doğru ilerlerken, büyük, siyah bir koltukta rahatça oturan altın sarısı saçlı bir adam, önündeki sayısız ekranı sakince izliyordu. Her ekranda farklı bir manzara, bir hareket vardı. Ama onun gözleri sadece bir hedefe odaklanmıştı.

"Sekizinci, en zayıf olan nereye gidiyor?" diye sordu soğukkanlı bir sesle.

Yanında duran takım elbiseli adam, başını hafifçe eğerek saygıyla yanıtladı, "Geziye gideceğini söyledi."

Lewa, elini çenesine koydu ve düşünceli bir tavırla hafifçe gülümsedi. Gözlerinde tehlikeli bir parıltı belirdi.

"Akıllı çocuk," diye mırıldandı. Gülümsemesi derinleşti, ama içinde gizli bir anlam vardı. "Leon'a söyle, bu gece boşuna uğraşmasın."

Elini ağır bir şekilde koltuğa dayadı ve ses tonunu ağırlaştırarak devam etti, "Ve onu öldürmesin."

Bu sözler odada yankılanırken, altındaki tehditkâr baskı o kadar yoğundu ki, pencerelerdeki camlar neredeyse çatlayacak gibiydi.

***

"Anlıyorum," dedi altın saçlı genç adam, bacak bacak üstüne atmış bir halde. Gözleri ayaklarının altındaki kana bulanmış cesetlere kayarken dudaklarında hafif bir gülümseme belirdi.

"Demek kardeşim kaçıyor, ha?" diye alaycı bir tonla devam etti. Elleri bir anda havada buluştu ve sert bir şap sesi tüm odayı doldurdu, sessizliği kesen bir yankı gibi.

"Albert, bana onun konumunu söyle," dedi kararlı bir sesle.

Albert, derin bir nefes aldı, yüzü terle dolmuştu. "Üzgünüm, efendim, ama—"

Genç adam Albert'ın sözünü keserek tatlı ama alttan alta tehditkâr bir tonda konuştu, "Eğer verirsen, kızınla her akşam ilgileneceğim. Tüm sorunlarını çözerim."

Albert'ın gözlerinde bir tereddüt belirdi. Yutkundu. Para, mevki, bağlantılar... Bu vaatler zehir gibi aklını bulandırmaya başlamıştı. Mantıkla savaşan düşünceler birbiriyle boğuşuyordu.

"Kuzeye doğru ilerliyor," dedi sonunda, sesinde kararsız bir tını. "Beşinci bölge."

Gencin yüzünde memnuniyet dolu bir ifade belirdi, dudakları arasından çıkan fısıltı neredeyse bir zafer çığlığı gibiydi.

***

Aynı anda, başka bir yerde...

Büyük bir cafenin içi, kahkahalarla doluydu. Gençlerin eğlenceli sohbetleri ve şen şakrak halleri mekânı dolduruyordu. Ancak bir köşede, bu kalabalıktan biraz daha uzakta duran siyah saçlı bir kadın vardı. Omuz hizasında kesilmiş siyah saçları ve soğukkanlı duruşuyla diğerlerinden ayrılıyordu. Elinde tuttuğu bilekliğe gelen bildirimleri inceliyor, sessizce düşüncelere dalıyordu.

Tam o sırada, elinde bir bardak alkolle bir genç adam yanına yaklaştı. Gözlerinde alkolün verdiği coşkulu enerjiyle kıza seslendi: "Elizabeth, hadi ama! Bu gidişle tüm eğlenceyi kaçıracaksın."

Elizabeth, başını kaldırmadan ekrana odaklanmıştı. Sözlerine tepkisiz kaldı, parmakları mesajını kontrol etmeye devam ediyordu. Bir anlığına derin bir nefes aldı ve mırıldandı, "O uyanmış."

Yanındaki genç adam, Jack, şaşkın bir ifadeyle ona baktı. "Ne? Kim uyanmış?"

Elizabeth, ekrandaki sembolü işaret etti ve gözleri ciddiyetle parladı. "Küre... Kürem uyanmış."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 14 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Parçalanmış HavariHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin