Mekanda üst üste çalan ama; Sunoo'nun, Riki'yi çözmeye çalışmaktan, Riki'nin ise Sunoo'nun gözlerine dalmaktan fark etmediği o şarkı.
● Angel - Massive Attack, Horace Andy
Hak edene hak ettiği gibi davranmazsan, gün gelir seni bir hakkın içinde boğarlar.
♤
Ailemin en küçük çocuğuydum. Şımarık, her istediğini elde eden bir çocuk olarak büyütmüştüler beni. Ablam benden yaşça büyük ve olgundu. Doktorluk bana ondan mirastı zaten. Hala evlenmemiş, cerrah parasıyla ailemi zenginler gibi yaşatıyordu. Benim tek odalı apartman dairemin kirasını ödüyor, aylık harçlığımı cebime koyuyordu. Aşk hayatımı dinliyor, beni öpücüklerle boğuyordu. Ailem benim bu hayatta ki en büyük kazancımdı. Hele ki ablam...
Ailesizlik ne demek, şükürler olsun ki tadmamıştım.
Lakin, camdan dışarıda; el ele birbirleriyle oynayarak ilerleyen çekirdek aileyi izleyen karşımda ki bedeni görünce, anlamıştım. Ailesizliğin nasıl hissettirebileceğini...
Kaşları hafif çatık, hala başı çevrili kahkahalara boğulan aileyi izliyordu. Herkesten soyutlanmış gibiydi.
Onun hakkında hiçbir şey bilmeyip, çok şey biliyormuşum gibi hissetmiştim.
Daha çok şey bilmek istiyordum. Asla açmamanız gereken o sürpriz kutu gibi. Lakin içimde öyle bir his vardı ki, bedenimi ele geçiriyordu. Belki de renksiz hayatımın bana oynadığı bir yalandı bu.
Alaycı bir sırıtış yüzüne yayıldı ve önüne dönerek, bardağında ki sıvıyı tek yudumda kafasına dikerek bitirdi. Hayal kırıklığı.
"Yaraların nasıl oldu?" dedim, konuyu değiştirmek için. O halinin onu ele geçirmesine izin vermek istemiyordum. Ve sanki onun özeline saygısızlık yapmış gibi hissettim, onu bu kadar nitelikli inceleyerek.
Garsona elini salladı ve üçüncü birasını istedi. Ben dörtteydim.
"Alışkın olduğum için, pek hissetmedim." dedi, alışkanlığa baskı yaparak. Hala aklındaydı kelimelerim, beni unutmamıştı. Koskoca iki haftaya rağmen beni hatırlıyordu...
"O lafım için özür dilerim, boş boğazlık ettim. Senin gidebileceğini düşünmemiştim. Doktor olarak görevim seninle ilgilenmekti."
"Ha yani şu köşede ağzımı burnumu kırdırtsam, benimle ilgilenmen gerekecek." Kaşları havada, yüzünde muznur bir gülüş. Önüne bardağı koyulmasına rağmen garsona bakmadı bile, odağı bendim.
Oturduğumuzdan beri odağı bendim.
Yanında oturan Jake'in adını söylediği ama hatırlamadığım kız, ona aşk dolu bakışlarla sorular sormasına rağmen kızı geçiştirmiş ve susturmuştu. Garsonlara teşekkür bile etmiyordu. O hastahanede onun gördüğümde, tavrı yüzünden herkesle anlaşabilen bir kişilik olduğunu düşünmüştüm ama alakası yokmuş.
Bu boksör sadece kendisinin istediği insanlara iletişime geçiyordu.
"Yeminim var ama öyle bir şey yapmayacaksın?" dedim onu taklit ederek kaşlarımı kaldırdım.
"Bilemezsin, sarışın. Bugün, yarın ne olacak asla bilemezsin."
"Felsefi düşünceleri olan birisine benzemiyorsun."
"Beni genelliyorsun. Sana yaptığımda bana çıkışmıştın."
"Özür dilerim." dedim hızla. Farkında değildim.
"Sarışın hep özür mü dileyeceksin. İki oldu bu?"
Sustum, kaldım öyle. Laflarımın hepsini ağzıma sıkıştırmıştı. Bu halime gülümsedi ve dudaklarını bardağına yasladı.
"Anlat bakalaım. Oradan nasıl gözüküyorum? Felsefi düşüncelere sahip değilim, başka?"
"Üstüme mi oynayacaksın?"
"Asla."
"Gıcıksın."
"İkinci genelleme bu mu?"
"Yok, öyle pata küte gıcıklık."
"Pata küte ne demek, sarışın? Neyce konuşuyorsun sen?" dedi gülerken. Onun gülüşüne dalınca fark edebildim, güldüğümü. Herkesten soyutlamıştık kendimizi.
Aklıma gelen fikirle gözlerim açıldı. "Çok istiyorsan..." dedim sesim kıstım. "Dosyanda Japon olduğun yazıyordu. Burada ne işin var?"
Gülüşü soldu ve elinde tuttuğu birasını masaya bıraktı.
"Dövüşüyorum."
"Nasıl bir şey ki? Hem... hem, nasıl yani? Kendi ülkende neden değil?"
"Beni burada istemiyor musun?" dedi, sorudan kaçtığını ilk o an fark ettim.
"Hayır, niye kaçıyorsun sorularımdan?"
"Kuyruğuna basmamak için."
Dudaklarımı birleştirdim. Sandalyeme yaslandım ve sonunda bende susadığımı fark edip bir kaç yudum aldım. Gözlerimizi hala ayırmamıştık. Beyaz bir tişört giyinmişti. Siyah saçları dağınık bir şekilde alnına dökülüyordu. Deri ceketini ise sandalyesine asmıştı. Gözleriyse o kadar derindi ki, boğuyordu beni.
Bakışlarımı ondan çekip hafif çiseleyen yağmura değdirdim.
"İntikam almayı seviyorum. Biri bana vurunca ona geri vurmayı seviyorum. Özellikle da hassas noktamdan vurulursam. O yüzden burdayım sarışın." Ağzından çıkan laflar, sonunda istediğim laflardı. Heyecanla ona dönerken dediklerini takmamıştım bile, dahasını istiyordum. İlerisini.
Onun gizemi benim merakımı besliyordu. Aç gözlü olmuştum.
"Ve Sarışın, şuna kanaât getirdim -hayır birbirimizi sadece iki kez gördük diye değil, senin benimle konuşmaman da hassas noktam olacak gibi... Bir daha bana suratını çevirme, hoşuma gitmedi. Bıdı bıdı konuşmaya devam et."
Değişen konuyla beraber, lafları aklımı dağıttı. Ne demek istiyordu?
Yanaklarım ısındı ve daha çok ısındı.
Tam ağzımı açacaktım ki, doğum günü pastası olaya girdi. Birbirimize uzunca baktık ve ayağa kalkıp alkışlarla kutlamaya eşlik ettik.
Kuyruğuma basacaktın, Riki. Senin bildiğin değil, benim bildiğim türden ama...
♤♤♤
uzzzunn bir aradan sonra bir kurgumun okuyacağınızı düşünmezdim.
teşekkür ederim.bu girişte yazdığım tek cümlelik girişleri unutmayın, ileride karşınıza çıkacak.
spoi yiyorsunuz aslında.riki karakterini yazmayı çok seviyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sarı söz, sunki
FanficSunoo, günlerden bir gün aniden karşısına çıkan gizemli çocuğa takar kafayı. Gariptir ki, kafasından çıkmayan çocuk aynı zamanda hayatının kadrajından da çıkmaz. Kader iplerini örmüşe benziyordu. Peki ya birbirleri için yanlış kişiler ise? "Hayat ço...