Çok emek vererek yazdığım bir bölüm oldu. Önceki bölümün yaklaşık olarak iki katı kelime uzunluğuna sahip. Keyifli okumalar!---
Gizemli ormanın derinliklerinde, Jungkook ve Taehyung yan yana yürürken, etraflarını saran sessizlik boğucu olmaktan çok huzur vericiydi. Her adımda taşlar, yapraklar ve ağaç gövdeleri parlak bir ışıkla titriyordu. Sanki bu orman, sadece onlara ait bir dünyanın kapılarını açmıştı.
Jungkook hâlâ kafasındaki sorularla boğuşuyordu. Bu yer, hissettirdiği tanıdıklık... Taehyung'un açıklamaları, gizem perdesini kaldırmak yerine onu daha derinlere itmişti. “Bu dünya neden bu kadar... gerçek hissettiriyor?” diye mırıldandı.
Taehyung, gözlerini ona çevirdi. Yüzündeki sakin ifade, cevapları bildiğini ama onları açıklamak için doğru zamanı beklediğini gösteriyordu. “Çünkü burası senin zihnin,” dedi. “Ama sadece bu değil; senin kalbinin ve ruhunun bir yansıması. Burası, kendi varlığını anlaman için bir rehber.”
Yolun sonunda, karşılarına gökyüzüne kadar uzanan bir yapı çıktı. Bu, ne bir kule ne de bir ağaçtı. Daha çok şekilsiz bir enerji yumağı gibi görünüyordu. Çeşitli renkler sürekli birbirine karışıyor, içinde anlık görüntüler belirdiği gibi hızla kayboluyordu.
“Burası nedir?” diye sordu Jungkook.
Taehyung, yapıya doğru bir adım atarak durdu. “Burası, Hatıraların Aynası,” dedi. “Kendi geçmişini, korkularını ve hayallerini burada göreceksin. Ama dikkatli ol. Aynaya bakmak cesaret ister.”
Jungkook, tereddütle aynaya yaklaştı. Yapının yüzeyi sanki sıvıymış gibi hareket ediyordu. İlk adımını attığında, bir görüntü netleşmeye başladı. Bu, çocukken elinde tuttuğu bir oyuncak ayının görüntüsüydü. Ancak kısa bir an sonra, bu masum sahne yerini başka bir şeye bıraktı: soğuk bir odada yalnız oturan bir çocuk... kendisi.
Jungkook geri çekildi. Görüntü, içine bir ağırlık bırakmıştı. “Bu... bu sahneler gerçek mi?”
Taehyung, yavaşça ona yaklaştı. “Hepsi gerçek,” dedi. “Ama bazen gerçekler, göz ardı ettiğimiz parçalarımızdır. Onları kabul etmek zorunda değilsin. Ama yüzleşmek, seni daha güçlü yapar.”
Tam o anda, ormanın içinden gelen derin bir uğultu duyuldu. Jungkook ve Taehyung, sesin geldiği yöne döndüğünde, karanlık bir sisin hızla yaklaştığını gördüler. Sis, adeta yaşayan bir varlık gibi hareket ediyordu. Taehyung’un yüzü ciddileşti.
“Bu, gölgeler,” dedi. “Hatıralarını reddettiğinde ortaya çıkarlar. Onlarla yüzleşmek zorundasın.”
Jungkook, panikle geri adım attı. Sis hızla onları sardı ve içinden, korkunç şekiller belirmeye başladı. Bu figürler, insanların ya da hayvanların siluetleri gibiydi, ama gözleri derin bir boşluk taşıyordu.
Bir figür, Jungkook’un tam önünde durdu. Ona doğru eğildi ve boğuk bir sesle konuştu: “Unuttuğun bir şeyim ben... neden kaçıyorsun?”
Jungkook, nefes almakta zorlanıyordu. Gölgenin söyledikleri, zihninin en derin köşelerinde yankılanıyordu. “Kim... kimsin sen?” diye sordu titreyen bir sesle.
Figür, bir an durdu ve ardından Taehyung’a döndü. Taehyung, sakin bir ifadeyle Jungkook’a baktı. “Onlar senin parçaların,” dedi. “Kaçma, onları tanı. Ancak o zaman bu sisin içinden geçebilirsin.”
Jungkook, cesaretini topladı ve figüre doğru bir adım attı. Figür, bir anda parladı ve bir görüntüye dönüştü. Bu, Jungkook’un gençliğinden bir sahneydi; yalnız bir çocuk, kalabalık bir odada kendisini gizliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deja Vu | Taekook
Fiksi PenggemarJungkook, her gece tekrarlanan garip bir rüya ile uyanmaktadır: Yıldızsız bir gökyüzü, ay ışığının aydınlattığı gizemli bir göl ve ona bakıp hiçbir şey söylemeyen bir siluet. Ancak bir gece, rüyasında gördüğü ışık gerçek hayatta ormanın derinlikleri...