Not : Yetişkin içerikli bir kitaptır. Bu tür kitapları sevmiyorsanız okumayın derim. Ayrıca şahsıma veya kitabıma hakaret içerikli yorumlar görürsem direkt engellerim.İnstagram / Tiktok
@balimakkara
İhanete uğrayan herkese...
Gri bulutlar şehri sarıp sarmalamıştı. Gökyüzünü kaplayan sis, etrafı net bir şekilde görmeyi engelliyordu. Arabaların ışıkları, sokak lambaları ve evlerin solgun parıltıları durmaksızın yanıyordu. Mevra, üzerinde ince beyaz askılı elbisesiyle, sessizce küçük mezarlığın kapısına adımladı. Sis her şeyi gizliyordu, ama sekiz yıl önce kaybettiği kocasının mezarını unutması mümkün değildi. Gözü kapalı bile bulabilirdi.
Elbisesinin cebinden, dün gece evine gelen, tanımadığı bir adamın bıraktığı notu çıkardı. Mezarlığa girdi ve kocasının mezarının başına oturdu. Gözleri dolmuştu. Beyaz elbisesi toprağa bulanıyordu, ama bunu umursamadı. Tek düşündüğü, kocasına duyduğu özlemdi. Bir çiçek bile getiremediği için kendine kızıyordu. Ancak çiçek getiremeyişinin bir sebebi vardı.
Elindeki notu titreyen ellerle açtı ve okudu. "Sen kazandın ama ben hiç kaybetmedim." Sesi hafif yükselmişti. Belki kocası bir şekilde duyar ve bu notun anlamını açıklar diye düşündü. Ama bunun imkansız olduğunu çok iyi biliyordu.
"Papatyaları sevdiğimi bir tek sen biliyordun, Alp. Ama dün evime papatyalar gönderildi." Duraksadı. Hüzünle başını eğdi ve sağ elindeki yüzüğe baktı. "Özledim. Senin bana papatya aldığını çok özledim, sevgilim." Parmaklarıyla toprağı okşadı. Onu yanında istiyordu. Ama o yoktu. Bir daha da asla olmayacaktı.
Sekiz yıl geçmişti. Ama Mevra sevdiği adamı unutmamıştı. Bu unutamamak, her geçen gün onu biraz daha mahvediyordu. Geçmişin yükü ağırdı; geçmişini unutmak, onun için ölmekten bile beterdi.
Yağmurun ilk damlaları saçlarına vurduğunda elini topraktan çekti. Yağmur yine yağmaya başlamıştı. Tıpkı Alp'in öldüğü o gün gibi. Derin bir nefes aldı. Onsuz nefes alamayacağını düşündü, ama sekiz yıldır onsuz yaşadığını da biliyordu.
Yağmur hızlandıkça oturduğu yerden kalktı. "Gidiyorum, sevgilim. Seni yine arkamda bırakıyorum, ama buna mecburum. Bana kızıyorsun, biliyorum, ama eski Mevra olmadığımı da biliyorsun." Mezara son kez baktı. "Özür dilerim..." Pişmanlıkla mırıldandı.
Yavaşça önüne döndü ve kocasını, onunla dolu anılarını arkasında bırakarak yürüdü. İçinden bir "keşke" geçti. Keşke Alp'le tanıştığı o gece, yarışı kazanmak yerine kaybetmeyi seçseydi. Alp'in ölümünü yıllardır bir kazaya bağlamışlardı. Ama Merva emin olamıyordu. Her ne kadar inkâr etmeye çalışsa da, Alp'in artık hayatta olmadığı gerçeği karşısında çaresizdi.
Mevra sık sık amcasıyla bu ölüm üzerine konuşuyordu. Amcası ise onu dinliyormuş gibi yapıyordu. Çünkü onun geçmişi geride bırakmasını ve hayatına devam etmesini istiyordu. Mevra bu tavrın farkındaydı, ama susuyordu. Susmak zorundaydı. Hayatında onu dinleyen iki kişi vardı: amcası ve en yakın arkadaşı Soner. Bir de Soner'in sevgilisi Alya... Ama Alya'ya pek güvenmiyordu.
Mevra uzun zamandır kimseye güvenmiyordu. Güven, bedeninden ayrılmış bir duyguydu. Sadece birkaç kişi vardı güvendiği, ama onlara da bir gün güvenini kaybedeceği korkusuyla yaşıyordu.
Ölüm düşüncesi artık onu korkutmuyordu. Ama canı hâlâ yanıyordu. Kalbi acıyordu. İçindeki bu acıyı dindirmek için tek yaptığı, tablolar çizmeye devam etmekti. Her çizdiği tablo, geçmişine ait bir hikâye barındırıyordu. Her biri, zihninde öldürdüğü insanların izlerini taşıyordu.
Kaç tane tablosu vardı? Bilmiyordu.
Tek bildiği, acısının asla dinmediğiydi.
*Kurgu biraz değişti.
* Sizden isteğim sadece yorum ve oy kullanmanız.
*Bölümler hangi sıklıkla gelir bilmiyorum ama yazmaya çalışıcam.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
IŞIKSIZ ODALARIN AĞLARI
General FictionMevra uzun zamandır kimseye güvenmiyordu. Güven, bedeninden ayrılmış bir duyguydu. Sadece birkaç kişi vardı güvendiği, ama onlara da bir gün güvenini kaybedeceği korkusuyla yaşıyordu. Ölüm düşüncesi artık onu korkutmuyordu. Ama canı hâlâ yanıyordu...