Nil
Telefonuma gelen mesajı bir daha okudum.
Yanına geliyorum canımın içi.
-DevrimSinirle sırıttım. Canımın içi, ha?
"Beni umursamayıp Mavi kaşarıyla gezerken canının içi değildim ama." Dedim tükürürcesine, kendi kendime.Ona fazlasıyla nefret, kin, özlem ve âşk doluydum.
16 yaşındayken duyduğum âşkla, şimdi ki duyduğum âşkın arasında dağlar kadar fark vardı.
O zamanlar sadece seviyordum.
Gözlerimizin kenetlenmesi yeterliydi mutlu olmam için.
Oysa şimdi, onu saatlerce dövdükten sonra ağlayarak hesap sormak, ardından yaralarını sarmak ve doyasıya hasret gidermek istiyordum.Buruk bir gülümseme kapladı yüzümü.
"Ya! Devriim! Çok kötüsün, defol!" Dedim suratımı ellerimle örterek.
"Defolmuyorum. Alacağım kızım seni kendime. Basacağım nikâhı, alacağım koynuma." Sırıtarak konuşmuştu.
Beni utandırmaya bayılıyordu, biliyordum.
"Seninle evlenmem ben! Sümüklüsün sen be! Küçükken birlikte yatınca yatağa işerdin hep. Pis seni!" Ellerine hafifçe vurup, yataktan kalktım ve odanın kapısına ilerledim sinirle.
Tek bir hamleyle beni belimden yatağa tekrar çekti ve sarıldı.
İnat edip kollarımı sarmadım, beni bırakması için tepindim.
Kollarımı daha da sıkınca acıya dayanamayıp ben de sarıldım.
"Nefret ediyorum senden."
"Yoo, etmiyorsun." Dedi.
"Ediyorum." Deyip omuz silktim.
Yanağıma bir buse kondurdu.
Gri gözlerini dikti.
"Etmiyorsun."
Uzun kahverengi saçlarına ve beyaz pürüzlü tenine dokundum gülümseyerek.
"Hayır, yanlışın var. İstesem de edemiyorum."Gözlerim dolmuştu.
Anılarımdan ne yaparsam yapayım kurtulamıyordum."O zamanlar mutluyduk." Dedi iç sesim.
Devrim hep benimle uğraşır, en sonunda dayanamayıp ağladığımda ise göz yaşlarımı siler, sarılır ve yine dalga geçerdi.Göz yaşlarımı akıttım.
Gelmesini ve yine yaşlarımı silip, sarılmasını bekledim.
Gelmedi.
Hıçkırıklarımı dizginlemedim bu sefer.
Ağladım, çığlık çığlığa.
İçimi parçalarcasına.
"Seviyorum be! En büyük hatama âşık oldum!"
Dizlerime gömdüm suratımı.Devrim
"Bu kadar bencil olamazsın Mavi!" Diye bağırdım sinirle.
"Tek başına oraya gidemezsin!" Dedi tekrar.
"Yine aynısını yapıyorsun!" Deyip ellerimi saçlarıma geçirdim.
"Eroine başlamış anladın mı? Ölebilir! Al söyledim işte! Korkuyorum Mavi!" Kükrercesine bağırdım Mavi'ye.
Söylemiştim işte.
İtiraf etmiştim.
Mavi'nin gözleri irileşti, korkudan titredi. Devam ettim.
"Her geçen gün dozu arttırıyormuş. Yarın çok geç olabilir!" Bağırmaktan vaz geçmemiştim.
Gözleri doldu.
"Ne?" Dedi elleri titrerken.
"Ben de geleceğim Devrim!"
Az önce gitmemem için bana bağırırken şimdi kendisi gelmek istiyordu.
Sakinleşmek için oturdum. Başımı öne eğdim ve ellerimi ensemde birleştirdim. Mavi'de yanıma oturdu, ensemde ki ellerimi öpüp yanağını ellerime dayadı. Başımı kaldırmadan konuştum.
"Olmaz Mavi'm. Seni görürse daha da yıkılır. Ne olur anla beni." Dedim sakince. Sesim titriyordu. Ağlamak üzereydim.
"Bunların hepsinin nedeni benim değil mi?" Dedi burnunu çekerek. Ağlamış mıydı?
Kollarımı beline doladım.
"Yanılıyorsun, o seninle bir sorunu yok. " Devam ettim,
"Onu bir tek ben iyileştirebilirim Mavi... Bir tek ben durdurabilirim kanayan yarasını. Onu kaybedemem. Ben kendimi bildim bileli onunlayım. Lütfen."
Sesim titremişti yeniden.
Dudaklarıma bir öpücük kondurdu. Dudakları göz yaşlarından ıslanmıştı.
"Bebeğimizi çok bekletme annecik. Halayı da al, ve gel."
Burukça gülümsedim. Dudağına uzun bir öpücük kondurup, belinde ki ellerimi çektim. Ayaklandım ve içine üç-beş parça kıyafet koyduğum çantamı aldım.
Boş kalan elimle elini tuttum. Evin kapısına doğru ilerledik. Evden çıkmadan önce ona sımsıkı sarıldım.
"Seni seviyorum mızmızım. En kısa sürede geleceğim."
Eğildim ve karnına bir öpücük kondurdum.
"Anneyi yalnız bırakma."
Mavi ıslak gözlerini bana dikti. Burukça gülümsüyordu. Yanağımı öptü, ellerimi bıraktı. Evden çıktım.