"O ne demek be?" Ne tarzda bir tepki verdiğimi kendim bile bilmiyordum. En son dediğine o kadar şaşırmıştım ki söyleyeceğim tüm kelimeler aklımın en dip köşelerine yerleşmiş ve diyeceğim cümleleri anında unutmama yol açmıştı.
"Bir daha asla bu kadar mini giyinmeyeceksin!" diyerek öfkeyle dişlerinin arasından tıslamasıyla birlikte şaşkınlığın iki kat daha artmış ve yüzümde aptal bir ifade oluşmuştu.
"Sana ne?" diye tepki gösterdiğimde yüzündeki kaslar yavaş yavaş gerildi ve sert adamlığının üzerine sertlik ekledi.
"İleride bunu çok iyi anlayacaksın. Bak, Duru. Sana ilk ve son uyarım. Açık kıyafetler giymeyeceksin!"
Ağzım biraz aralandı ve dediklerini hazmetmem için birkaç saniye bekledim. Bu adam ne dediğinin farkında mıydı? Kim ve ne hakla bana karışabiliyordu?
"İleride ne olabilir ki? Bana 'sürtük' muamelesi yapan bir adamın nefes alması bile umurumda olmaz! Bak, Buğra. Beni asla yönetemezsin! İstediğin her şeyi giyebilirim, bunda senin ne gibi söz hakkın olabilir ki?"
Bakışları öldürücü ifadeden daha fazlasını aldı. Sağ elini yumruk yaparak havada iki-üç saniye bekletti. Yumruğuna bakarak gözlerini yumdu ve elini belime yerleştirdi.
Eli belimdeki baskısını sürdürürken soluk soluğa kalmıştım. Boğazımın tam ortasına büyük kayısı çekirdeği kalmış gibi canım yanıyordu. Konuşmak hiç bu kadar zor olmamıştı...
"Sakın benimle bu şekilde konuşma! O dediğin her kelimenin acısını canını yaka yaka alırım! Bir daha beni delirtecek şeyler giyme!"
Dediklerini tek tek süzgeçten geçirdim. Ve süzgeçten geçirdiğim zamanda bir kelime anında beynimin içinde siner sesleri yankılanmaya başladı. Bu kelime... Delirmek... Ben Buğra'yı nasıl delirtebilirdim ki?
"Şu an saçmalıyorsun! Ben seni delirtmiyorum!" dediğimde Buğra psikopatça güldü ve kafasını hafifçe iki yana salladı. Sanki bu yaşadığımız durum film sahnelerinden alıntı gibiydi...
"Delirtiyorsun," dedi kısık bir şekilde. "Hem de öyle bir delirtiyorsun ki..." dediğinde gerçekten ne demek istediğini kavrayamamıştım. O kadar akıl karıştırıcı cümleler kullanıyordu ki aynı cümlenin üzerinde en az iki saat düşünmem gerekiyordu. Ama bu düşüncemin ana noktası Buğra olunca işler tahmin ettiğimden daha zor oluyordu.
"Beni bırak." Cümlem ağır bir şekilde emir içeriyordu. Karşımda bir mafya vardı ve ben ona emir veriyordum... Ne kadar doğruydu işte bunu düşündüğüm zaman beynim anında 'dıt' sesiyle sistemlerini kapatıyordu.
"Seni bırakamam..." diye fısıldadı nefesini yüzümün her milimine doğru üflerken. Sigarayla karışık nefesi içimde bir şeylerin anında yükselmesine sebep olurken bir an önce bu durumdan kurtulmak istedim.
"Babaannem gelecek... Bizi bu şekilde görürse inan hemen nikahımızı kıyar. Ah, lanet olsun! O nasırlı ellerini belimden çek!"
"Seninle evlenmeyi düşündüm de bir an kesinlikle işkence gibi," derken ciddi bir tonda demişti. Yüzüne şaşkınlıkla baktım. Ne demek evlenmek? Bu adamın kafasına bir şey falan mı düşmüştü?
Saçmalıyordu. "Sen sarhoş falan mısın? Domates çorbası sen de kafa mı yaptı? Salak saçma konuşuyorsun, sinirimi bozuyorsun."
"İnan bana senin sinirlerimi bozduğun kadar sinirlerini bozmuyorum." Son bir güçle Buğra'yı üzerimden itmeye çalıştım. Ellerinin baskısını hafifletmiş ve beni karantinasının dışında bırakmıştı. O hissettiğim garip sıcaklık ve koku birkaç saniye içerisinde kaybolunca içten içe bir eksiklik hissettim ama sadece kokusunun güzel olmasından dolayı bu şekilde düşünmüştüm! Yoksa hiçbir şey olamazdı!
![](https://img.wattpad.com/cover/34247294-288-k788155.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Komşum Bir Mafya
De TodoGecenin kör karanlığına düşmek üzereyken tanıdım onu. Bir şeylerden kaçmak istermişcesine sığınarak bir çift el ve bir de güvenebilecek bir yürek arıyor gibiydi. Issız bir koridorda kollarımın arasında ağlarken buldum onu. Gözyaşları isyan ediyordu...