Saatlerce yürüdüm kafamı ancak böyle dağıtabilirdim. Sonra bir dondurmacının önünden geçerken belki de soğuk bir şeylere ihtiyacım vardır diye düşündüm. Tam olarak kaç liralık olduğunu bilmeden doldurttum.
"2 top limonlu, 3 top böğürtlenli, 2 top çilekli, 3 top çikolatalı, 2 top muzlu, 3 top da karameli olsun."
"Bilmiyorum belki sormam yersizdir kızım ama kaç kişilik bu dondurma? Sadece sizin içinse biraz fazla gelmesin?"
"Gelmez amcacım gelmez. Şuan öyle çok ihtiyacım var ki dondurmaya...O yüzden dilediğim kadar dondurma hakkım var benim. Hatta şurda oturup yiyeyim. Bunlar da az gelirse bir daha doldurturum."
"Aman diyim kızım bak ben uyardım. Aklında olsun bunlar sana çok fazla."
"Teşekkürler uyarılarınız için."
Sanırım adam önce dalga geçiyorum sandı. İnanmadı dondurmayı tek başıma yiyeceğime ama sonra ben oturup yemeye başlayınca gülümsedi ve işine geri döndü.
Bir yandan dondurmanın soğukluğunu ve lezetli tadını tadarken bir yandan da Anıl'ı düşünmeye başladım. Onunla tanıştığımız günü düşündüm. Bana ilk andan itibaren bakan o sıcak bakışlarını düşündüm. Onunla tanıstığım o an o kadar çaresizdim ki, o kadar çok sevgiye muhtaçtım ki hemen bağlandım ona.
Anıl ile tanışalı tam 1 yıl olmuştu. Tam 1 yıl önce onun barında içerken yavaşça yana yaklaşmıştı. Önce arkadaşça bir muhabbet kurmuştu benimle. Sonra niye alkol içtiğimi sormuştu. Ona aileme olan nefretimi, Raif'in attığı kazığı anlatamayacağımdan dolayı işsiz olduğum için içtiğimi söylemiştim. O kafayla söylediğim bu yalan çok mantıklı gelmişti. Şuan ise ne bileyim çok saçma... Çünkü iştiğim alkol orta gelirli bir insanın alabileceğinden çok daha pahalıydı. O da bunun farkındaydı. Gülümsediğini hatırlıyorum. Çok içtendi.Daha yaratıcı bir bahane bulabilirdim ama onu o an düşünecek halde değildim. Onu daha ilk gördüğümde ona karşı bir şeyler hissetmiştim ve o anda karar vermiştim onunla çalışmaya. Bunları düşününce yine içim karardı. Ne salakmışım cidden. Daha sabah onun aşkından yanıp tutuşuyordum ama şimdi ne bileyim kızgınlığım azalmıştı sanki. Tabi bunda dondurmanın etkisi büyük çünkü yavaş yavaş beynimin donduğunu hissetmeye başladım. Hatta dondurma sayesinde kendimi daha mutlu hissetmeye başladım. Küçük bir kaba 5 top daha çikolatalı dondurma koydurdum. Tezgahın üzerine 50 lira koydum ve dondurmacı amcaya gülümseyerek paranın üstünü beklemeden çıktım. Saate baktım. 3'ü çeyrek geçiyordu. Bara doğru yürümeye başladım. Yarım saatte ulaştım. Kızlar telaş içinde koşarak yanıma geldiler. İkisine de sulu sulu öpücükler kondurdum, doya doya sarıldım. Sanırım benim iki göz iki çeşme gelmemi bekliyorlardı. Yanıldılar. Çünkü kendime üzgün anları giderecek en mükemmel terapiyi uyguladım. Uzun yürüyüşler ve çok fazla dondurma...
Haftada 3 gün şarkı söylediğim sahneye çıkarak bütün çalışanları etrafıma topladım. Hafifçe gülümsedim. Kızların benim için ne kadar çok endişelendiğini görebiliyordum. Bu gülüşüm onları sakinleştirmek içindi. Üzgündüm ama iyiydim. Tekrar bar çalışanlarına döndüm.
"Arkadaşlar Anıl gitti, ne zaman döneceği belli olmayan bir seyahate. Nereye gittiği hakkında bir fikrim yok."
"iyi de biz bunu biliyoruz zaten. Bizi bunun için mi topladın?"
Hadsiz ya hem sözümü kesiyor hem de gelmiş bilmişlik taslıyor. Haspam.
"Evet canım sizi bunun için topladım. Bende biliyorum heralde sizin bunları bildiğinizi -bilmiyordum-. Sadece size Anıl burada yokken patronun kim olduğunu göstermek istedim. Şimdi hadi gidin çalışın. Akşama önemli bir müşterimiz var. Gerçi siz bunu da biliyorsunuzdur!"
Bunu der demez indim sahneden. Arka tarafa geçtim. Çok sinirlendim ya. Demek en son bana söylemiş. Vay be. Acaba... yalan mıydı söyledikleri? Beni sevdiği filan? İşinin başında durmamı sağlamak için miydi her şey? Yok canım olmaz bu kadar da. Heralde yani.
"Anka. Nerdeydin sen? Çok merak ettik seni."
"Burdayım işte geldim ya. Çıkıyoruz di mi bugün de sahneye?"
"Emin misin? Bugün zorunda değilsin. Hatta artık patron sensin. Artık hiç zorunda değilsin. İyi görünmüyorsun sanki. Çıkmayalım ya valla. İlle canlı müzik olmak zorunda değil ya. Amaan dinlemesinler bugün de."
"Belçim bırak artık bu anaç tavırları ya. İyiyim işte bak. Dolaşmak iyi geldi. Unuttum. Hatırlatıp durma. Hem zaten önemli müşterimiz varmış bugün. Çalıcaz. Bunu istiyorum."
"Tamam ya. Bir şey mi dedim sanki? Anladım iyisin. Çıkarız sahneye."
--------------------------
Ayh yine mi yanıyorum ben? Ooo komple bu sefer. Farklı. Sabahki gibi değil. Derimin altı mı yanıyor ki? Olur mu böyle şeyler? Öyle bir his sanki ya. Ne bileyim açıklaması da zor. Ay gözlerim ağırlaşıyor. Ne yapayım ya? Su mu çarpsam ki yüzüme? Boğazlarım da ağrıyor. Dondurma mı dokundu acaba. Şarkı söyleyebilir miyim ki? Söylerim ya ne olcak. Çıkar iki şarkı çalar söyler ineriz. Işıl da sesleniyor ama.
"Anka gel hadi çıkıyoruz sahneye. Kız ne bu halin? Suratın kıpkırmızı."
"Şey ben yüzümü yıka-"
"Anka! Yardım ediin. Anka kendine gel. Kız gidiyo ya. Bir şeyler yapın. Anka bana bak. Kapama gözlerinii!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anka
Teen FictionHerkes kitapları sever değil mi? Kitaplar güzeldir. Kimisi kahramandır karekterlerin, kimisi yardıma muhtaç bir çocuk... Karekterler kim olursa olsun sonu hep mutlu biter. Kimisi sevdiğine kavuşur, kimisi özgürlüğüne... Peki ya gerçekten de her şey...