7. Bölüm

620 44 10
                                    

HUNHAN'IN BEBEĞİ SEHAN

Yazar: oohsehan

7. bölüm

Korka korka okul binasının içine girdim ve kendimi sınıfa doğru giden koridora attım. Atmaz olsaydım! Karşımdan sürü gibi kızgın kurtlar geliyordu. Tanrım! Hepsi de burnundan soluyordu. Kaçmalıydım. Yoksa bu kurtlar beni yerdi.

Tam arkamı dönmüş kaçacakken bir el beni ensemden yakaladı. İşte sıçtığım andı. Yavaşça sırıtarak kafamı arkaya, çocuklara doğru çevirdim. Beni ensemden tutan kişi de Yifan'dı. En çok Kyungsoo'dan korkuyordum. Gözlerimi Kyungsoo'ya çevirdiğimde kendime lanet ettim. Sinirden kuduruyordu ve bamm! Kafama vurdu. Bu çocuğun eli nasıl oluyorda böyle acıtabiliyor?! 

"Seni aptal! Gerizekalı! Moron! Göt deliği! Sik kafalı! Piç! Neredesin sen?! Ne bok yemeye bize haber vermeden çekip gidiyorsun ve bizi aramıyorsun?!"

"Tamam Kyungsoo. Sakin ol. Diğerleri bize bakıyorlar." Kurtarıcım Yixing konuştu. Ve baamm! Kafama bir darbe daha! Ve bu sefer Yixing'ten?! Ben ona az önce kurtarıcım mı demiştim? Vazgeçtim, geri alıyorum sözümü.

"Yah! Ne vuruyorsunuz be?!" Bunu dediğime pişman olacaktım. Evet dilimi.... neyse.

"Bir de konuşuyor musun sen?!" Ve bamm! Kyungsoo'dan bir darbe daha. İşte pişman olduğum anlar. Tanrım!

"Evet Bay Luhan... Merakla açıklamanı bekliyoruz. Bu seferki de Jongdae'ydi.

En iyisi her şeyi anlatmaktı. Yoksa Soo başta olmak üzere hepsi beni gözümün yaşına bakmadan çiğ çiğ yer, kemiklerimi de köpeklere atarlardı. Kötü kadın nidalarıyla köpeklerin kemiklerimi yiyişini zevkle izlerlerdi.

"Tamam çocuklar sakin olun. Her şeyi açıklayacağım."

Dün olanları anlattıktan sonra Soo beni öldürmezse kiliseye gideceğime söz veriyorum Tanrım!

"Evet açıklasan iyi olur ve umarım geçerli bir sebebin vardır Lu. Yoksa seni elimden hiç kimse alamaz bunu biliyorsun."

Evet evet biliyorum Soo'cuk.

"Gelin kantinde oturalım. Orada anlatayım."

Kızgın kurt sürüsü onaylayıp, beni diğer öğrencilerin gözünün önünde, itekleyerek kantine götürüyorlardı. Ah! Ne rezillik ama! Her neyse Soo her an iç sesimi duyup beni buracıkta öldürebilir.

Kantine geldiğimizde her zamanki masamıza oturduk. Daha doğrusu onlar oturdu ben şiddetle oturtuldum. Ardından bütün gözler bana döndü ve beklentiyle bakmaya başladılar.

"ıhımm... Şimdi gençler özellikle saygıdeğer Soo-"

"Uzatma! Hemen konuya gir pezevenk!"

Oww! Küçük Soo atar yaptı.

"Ah şey.. Hani dün akşam Sehun sarhoştu ya... Hani yanında oturan kızla gitmişti ya... İşte bende onları takip ettim ve... Ve onları ahh... Öpüşürken gördüm."

"OHA!!" Hepsi aynı anda şaşkınlıktan kocaman olmuş gözlerle bağırdılar. Anırdılar desek daha doğru olurdu.. Neyse konumuz bu değil.

"İşte öyle. Bende Han Nehrine gittim. Sonra da eve gittim. Ama ne oldu tahmin edin?!"

"Nasıl tahmin edelim salak! Sinirimi bozma da söyle ne oldu?"

"Aaah çok sıkıcısın Soo. Neyse... İşte eve gittim ve bir baktım Kim Jong In evimin kapısında beni bekliyor."

"Şaka mısın?" Yok Luhan'ım ben Minseok Hyung... (Benden bir kaç ay büyüktü -aramızda en büyük olan da oydu- ve bende bundan dolayı ona hyung diyordum. Eğlenceliydi.)

"Sonra içeri çağırdım ve bende kaldı. Sabah kahvaltı hazırladım. İşte kahvaltıyı yapark- BENDEN HOŞLANDIĞINI SÖYLEDİİİ!!"

"Yuh! Siktir! Sen ne dedin?!" Meraklı Soo'cuk. Soo'cuk. Soocuk. Sucuk. Hayır bu gergin ortamda bu saçma şey benim aklıma nasıl geldi anlamıyoum. Neyse.. 

"Yarına kadar düşünüp cevap vereceğimi söyledim."

"Ne diyeceksin?" dedi Jongdae.

"Bilmiyorum. Ama denemeyi düşünüyorum. Sizce?"

"Bence de dene. O piç Oh Sehun bir kızla öpüştüyse sende Jongin ile birlikte ol." Yifan bütün ciddiyeti ile konuştu.

"Bence de." dedi Soo. Sinirleri yatışmış görünüyordu.

"Ehh tamam o zaman çocuklar. Artık sınıfa gitsek iyi olur." 

Kalktık ve sınıfa doğru yol aldık. O günde sıradan dersleri dinlemekle geçiyordu. Öğle arasına çıktığımızda yemeğimizi yerken birden telefonum çalmaya başladı. Cebimden çıkardım ve kimin aradığına baktım. Babam arıyordu. Telefonu açtım ve kulağıma götürdüm.

"Alo baba?"

-Alo. Oğlum nasılsın? Nasıl gidiyor?

"İyi gidiyor baba. Sen nasılsın? Annem nasıl? Sizi özledim."

Evet. Babamın sesini duyduğumda onu daha doğrusu onları nasıl özlediğimi daha iyi anlamıştım. O ara çocuklara kısa bir göz attım. Yemeklerini yerken arada bana bakıyorlardı. Yifan ve Yixing'te çinli oldukları için konuşmalarımı anlıyorlardı ama diğerlerinin anlamadıkları gözlerinden bile belliydi. Onlara tebessüm ettim ve telefondan gelen babamın sesiyle bütün odağımı tekrardan telefona verdim.

-Bizde iyiyiz. Ve bizde seni özledik. Derslerinin yoğun olmadığı bir zaman Çin'e gel.

"Tamam baba. En kısa zamanda geleceğim."

-Luhan? Kuzenin Zishan'de Kore'ye gelmeyi düşünüyor. İyi geçinin. Kendine iyi bak.

"Oh? Zishan mi? Anladım baba. Sizde kendinize iyi bakın."

Zishan? Zishan Noona? Onu çok severdim ve çok özlemiştim. İyi bir noonaydı. Öz ablam gibiydi. Onunla küçükken oyunlar oynardık, hayaller kurardık. Hatta hayallerimizden biri de beraber Kore'de okumaktı. Bu yüzden birlikte Korece öğrenmiştik. Umarım en kısa zamanda gelirdi. Onu da sonra aramayı aklımın bir köşesine not ettim.

Dersin bitiş ziliyle çocuklara veda edip okulun çıkışına doğru yöneldim. Bahçe kapısına geldiğimde Jongin'in beklediğini gördüm ve yüzüme içten olduğunu düşündüğüm bir gülümseme takıp yanına doğru yürüdüm.

"Naber Jongin?"

"İyidir Lulu. Senden?"

"Benden de iyi."

Kararımı ona artık söylemeliydim değil mi?

"Şey... Jongin. Ben düşündüm de..."

Meraklı gözlerle bana bakıyordu. Heyecanlı görünüyordu. Çok bekletmeden devam ettim.

"Biz... Deneyelim."




HUNHAN'S BABY SEHANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin