BAŞLANGIÇ

337 26 6
                                    

Selim! Selim! Hadi oğlum içeri gel artık, yeter bugünlük bu kadar.

Annemin seslenmesiyle havanın karardığını farkettim.

"Tamam annecim, hemen geliyorum."

Arkadaşlarıma iyi akşamlar deyip evin yolunu tuttum. Üstüm başım her zamanki gibi toz içindeydi. Ellerimi yıkadıktan sonra iki elimle pantolonumun sağına soluna vurarak tozlardan arındırdım kendimi. Ama yine de üstümü değiştirmeliydim. Odama gidip dolabımı açtım, en sevdiğim pantolonumu giydim ve şöyle bir aynaya baktıktan sonra yemek masasına doğru hareketlendim. Eskiden babamın oturduğu sandalyeye kuruldum. Artık orası benim yerimdi. Babamı biraz biraz hatırlıyorum. Uzun boylu, bıyıklı, kısa saçlı, hafif göbekli, bence yaşıtlarına göre gayet de yakışıklı bir adamdı. Öldüğünde 5 yaşındaydım. O gün yani babamın cenazesi kaldırılırken müthiş bir yağmur vardı. Islanmamam için annem beni mezarlığın girişindeki üstü kapalı kulübeye bırakmıştı. Babamın mezarı sadece 50 metre ilerideydi. Her şey gözümün önünde gerçekleşiyordu. Annemin çaresiz bakışlarını, ağlamaktan harap olmuş gözlerini, yağmurdan üstü başı çamur olmuş halini hiç unutamıyorum. Seyit amcam ve Mehmet amcam babamı alıp koydular mezara. Toprak atmaya başlamışlardı artık. Cami imamı Kuran okuyordu. Ben Seyit amcamın küreğine dalmış bir vaziyette olduğum yerde duruyordum. Yağmur her saniye şiddetini arttırırken hala toprak atmaya devam ediyorlardı. 5 dakika süren bu işlemde ben istifimi hiç bozmamış, aynı küreğe bakıp dururken yaşlanan gözlerimi silmiştim. Artık babam tamamen toprak altındaydı. Dayanamadım ve koşarak gittim babamın mezarına, sarıldım. Hüngür hüngür ağlıyordum artık. Babam hep derdi erkek adam ağlamaz diye. Bir yere kadar dayanabilmiştim. Çünkü babamı çok seviyordum.

"Oğlum, başlasana hadi neyi bekliyorsun?"

Annemin sesiyle irkildim birden.

"Dalmışım annecim, kusura bakma."

Yemeğimizi yedikten sonra annem dua yapmak için ellerini açtı, e tabi ben de. Dua bitince izin isteyip kalktım masadan. Odama geçtim.

Annem çok dindar bir kadın. Ben de tam aksine hiç anlamam o işlerden. Aynı babam gibi işte. Annem bu duruma çok üzülüyor içten içe ama belli etmemeye çalışıyor. Her ne kadar belli etmemeye çalışsa da anlıyorum ben annemi. Ama napayım içimden gelmiyor işte. Zorla değil ya.

Babamın annemi bana emanet edip gitmesinin üzerinden 10 yıl geçti. Koskoca 10 yıl. Çok özledim onu. Artık liseye başlama zamanım geldi. Annem imam hatip lisesine kaydetmek istiyor beni, bense puanımın tuttuğu iyi bir Anadolu lisesine gitmek istiyorum. Annemi öğretmenlerimin de yardımıyla güç bela ikna ettim. Sabah olunca da Mehmet öğretmenimle beraber kayıt yaptırmaya gideceğiz. Annemin işi olduğu için annem gelemeyecek. Bu yüzden Mehmet öğretmenimle gideceğiz.

Annem bir terzide çalışıyor. Babam ölmeden önce annem bir işte çalışmıyordu. Babam ölünce mecburen iş bulmak zorunda kaldı. Küçük bir tamirane dükkanımız vardı. Babam öldükten sonra onu uygun bir fiyata sattık. Annem iş bulana kadar bu parayla idare ettik.

"Kimlik tamam, evraklar tamaamm, her şey tamam olduğuna göre artık Mehmet hocamın evine doğru yola çıkabilirim."

Dün akşama göre heycanım biraz daha arttı.

"Günaydın hocam. Rahatsız etmiyorumdur umarım."

"Olur mu hiç Yavuz, gel bakalım. Bir çay içelim öyle çıkarız olur mu?"

Hocam bana Yavuz ismimle hitap etmeyi daha çok seviyordu.

"Tabi hocam siz nasıl isterseniz." Deyip içeri geçtik.

İlk defa Mehmet hocamın evine geliyorum. İçeri girerken etrafı şöyle bir süzdüm. Geniş oturma odasına geldiğimizde eşi bana küçük bir koltuğu işaret ederek,

"Hoş geldin deli kanlı, buyur böyle otur"

"Teşekkür ederim efendim" deyip gösterilen yere oturdum.

"Yavuz benim en başarılı öğrencimdir. Maşallah baya da iyi bir puan yapmış. Okulumuzdan sadece o gidebilecek o Anadolu lisesine"

Bunları söylerken yüzünde hafif bir tebessüm ve gururlanırcasına bir hava vardı Mehmet hocamın. Bu da beni mutlu etti tabi.

"Maşallah maşallah, tebrik ederim canım."

"Sağolun efendim, teşekkür ederim."

Eşi çay koymak için mutfağa doğru gidince Mehmet hocam oturduğu koltuktan kalkıp bana daha yakın olan koltuğa oturdu.

"Ee Yavuz, heycanlı mısın? Bak artık liseli oluyorsun."

"Off, evet hocam ya, çok heycanlıyım."

"Hadi bakalım hayırlısı."

Teşekkür edip çayımı aldım. Gerçekten çay güzeldi.

"Elinize sağlık efendim çok güzel olmuş"

"Afiyet olsun canım"

Zehra hanım çok cana yakın biri. Annem gibi. Ona kanım hemen ısındı. Çaylarımızı içtikten sonra evden çıktık. Mehmet hocam kolunu omzuma attığında onun bana ne kadar yakın olduğunu hissettim. Sanırım 10 senedir böyle bir şey hissetmemiştim. Başımı biraz yukarı kaldırıp hocamın yüzüne baktım ve,

"Teşekkür ederim hocam" dedim.

O da bir şey söylemeden sadece tebessüm etti. Ben de tekrar yola bakıp yürümeye devam ettim. Bu adamı asla unutmayacağım dedim içimden.

Artık bir liseliyim. Kayıt olduk. Çok mutluyum.

"Hocam çok teşekkür ederim, çok sağolun"

"Rica ederim Yavuz ne demek, ne zaman bir ihtiyacın olursa evin yolunu biliyorsun" dedi gülümseyerek.

Evet arkadaşlar, ilk bölüm bu. Yorumlarınızı bekliyorum. Ona göre diğer bölümleri yazacağım. Ilginiz için teşekkürler. Yorum yapanlara ayrıca teşekkür ediyorum. Yorumlarınız benim için çok önemli.

HELÂLİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin