''Haber''

168 38 13
                                    

Bölüm Parçası: Tom Odell - Another Love. İyi Okumalar :)

Multimedia: Doğa

1. Bölüm ''Haber''

Doğa

Güneş gözlüğümü burnumun ucuna indirdiğimde, görünen o manzarayı keşfettim. Hava sıcak, insanlar sahilde tatilinin tadını çıkarıyorlardı. Deniz her zamanki dalgalarıyla muhteşem görünüyordu. Güneş sıcaklığıyla kavuruyordu ortalığı. Fakat bizim bu sıcak havada tatil yapmamız gerekirken, çalışıyorduk. Yaz tatiline 3 ay kalmıştı.

Gözlüklerimi gözüme yerleştirirken Buse'nin kulaklığından çıkan ses dışarı yankılanıyordu. Kendini müziğe o kadar kaptırmış ki, elleriyle müziğin akışını yapmaya çalışıyordu.

İlerde küçük bir cafe gördüğümde Buse'yi dürterek kulağında ki kulaklıkları çıkardım. ''Hadi gel bi kahve içelim.'' derken bileğinden tutmuştum. İçeri girdiğimizde arkadan 3. masaya oturduk, şirin bi cafeye benziyordu. Görünümü gerçekten hoşuma gitmişti, duvarda bulunan renkli tablolar uyuma eşlik ediyordu.

Garson ne istediğimizi sorduğunda çilekli milkshake istediğimi söyledim. Buse ise kakaolusunu sipariş etmişti. Millshakelerimizi beklerken Buse konuya girdi. ''Yaz tatiline 3 ay kaldı, işten çıkmazsak tüm yaz tatilimiz çalışmakla geçecek. Ben çalışmak istemiyorum Doğa.'' dedi ve garsonun o arada getirdiği milkshake'sini yudumladı. Bende bayılmıyodum çalışmaya. Ha çalışmak dediğimiz stajyer'likti. Biz stajyerliğimizi yaz, kış devam ettiriyorduk. Evde 2 kişi olduğumuz için normal olarak paraya ihtiyacımız oluyor. Bu yüzden zorundayız. Yarı iş yarı stajyer. Yine de çalışmak oluyordu. Sabahtan akşama kadar hem okulu hem işleri idare ediyoruz. Biraz eğlenceye ihtiyacımız var ama sadece Pazar günleri boş olabildiğimiz için eğlence olmuyor. O gün zaten tüm haftanın yorgunluğunu atmak için evdeyiz.

Busenin çatık kaşlarıyla baktığı tarafa baktığımda bizim okuldan 2 kızın cafeye girdiğini gördüm. "Fazla o tarafa bakma, yanlış anlamasınlar.'' diyerek sakinleştirmeye çalıştım. Buse agresif bi kızdır. Gelenler okulun en sinir bozucu, kendini beğenmiş ve okuldaki herkesi ezen sadece kendilerini zirveye çıkarmaya çalışan kişilikteki kızlar. Buse benim çocukluk arkadaşım, yetimhane de hep beraber oyunlar oynardık. Ayrılmak zorunda kaldığımız da ise yine beraber bir ev bulup taşındık. Dışardan masum gibi dursa da sinirlenince çok tehlikeli biri olabilen bir yapısı var. O çaktırmadan kızları dinlerken, siyah deri çantamdan telefonumu çıkarıp biri aramış mı diye baktığımda 2 cevapsız arama 1 mesaj olduğunu gördüm. Arayan kişi patronumuz Polat Beydi. Mesaj da ondan gelmişti  -Yarın güzelce bi dinlenin. Ertesi gün burada olmanız gerekiyor- Mesaja cevap vermeden telefonu tuş kilidine aldım. Buse acele hareketlerle masanın altından ayağıma vurdu, ve kafasıyla kızları işaret etti. Sanırım ne konuştuklarını duymamı istedi diye düşünürken kafamı yan masada oturan kızlara çevirdim. Esmer olanı ''Duydun mu Hakan Erez'in oğlu motor kazası yapmış.'' diyerek sarışın olana baktı. Sarışın olan kız ise onu onaylayarak ''Evet ölmüş, yazık oldu yakışıklı çocuğa.'' dediğinde Buseyle birbirimize bakıp kafalarımızı tamamdır anlamında salladık. İşte bu tam yayınlanılcak bi haber. Ama üzülmüştüm nedense, gazetede hep EREZ soy isimli iş yerleri olduğunu görüyordum. ''Hadi kalkalım.'' diyerek çantamı boynuma geçirdim, hesabı ödeyip çıkışın bulunduğu tarafa doğru ilerledik. Kafam da bulunan siyah gözlükleri gözüme geçirdim. Sahile vardığımız da ''Polat Bey'in yüz ifadesini merak ediyorum. O Hakan Erez'i sevmediğini söylerdi. Ama yazık oldu çocuğuna.'' diyerek önüme gelen saçımı geriye attım. ''Evet ya Anıl'dı çocuğun adı. Bi de kardeşi var bizim yaşımızda Barkın Erez. Ne kadar üzülmüştür kim bilir? Abisi öldü sonuçta.''

Eve vardığımızda çantamdan anahtarı çıkarıp kapıyı açtım. Çantamı koltuğun üzerine fırlatıp odama geçtim, üzerimdekileri çıkarıp mor sarı karışımı şortumu, üstüme ise siyah askılı t-shirt geçirdikten sonra saçımı klasik ev topuzu yapıp salona geçtim. Buse kahverengi uzun L koltukta yüz üstü uzanmış telefonuyla uğraşıyordu. Karşısına geçip "Kumanda nerde?" dedim bıkkın sesimle. Yanaklarımı şişirdim ve nefesimi dışarı üfledim. Biraz bekledikten sonra cevap geldi. "Nerden bileyim."

Televizyonun karşısında kumandayı ararken kafamı üst bölüme çarpmıştım. İnleyerek kendimi koltuğa attım bi elim kafamdaydı. Buse endişeyle bana bakarken mutfağa koşup buz getirdi. Buzu başıma koyduktan 10 dakika sonra odama çıktım. Gıcırdayan kapımı açıp içeri girdim. Salonda yatan Buseye seslenirken bi yandan da gıcırdayan kapımı açıp kapatıyordum. "Bi ara şu kapının bakımını da yaptıralım." Cevap beklemeden kapıyı kapattım ve çantam da olan telefonu çıkarıp müzik açtım. Fon müzikleri bana iyi geliyordu, başım ağrıdığında hep dinlerdim genellikle başımın ağrısı öyle geçerdi. Yeni bir sekme açıp arama motoruna EREZ yazdım, bugünki haber moralimi bozmuştu daha yaşı çok genç olan biri. Motoru sevmiyordum zaten daha çok soğumama sebep olmuştu. Sevmememin sebebi aklıma geldiğinde gözlerimi birbirine bastırdım ve yanaklarımdan aşşağıya süzülen yaşı sildim. Acı verici. Telefonu yastığımın altına sıkıştırdıktan sonra ellerimi başımın altında birleştirip gözlerimi kapadım. Ve yarın okul.

Gözlerimi araladığımda mavi tavanımı gördüm bugün alarmdan önce kalkmış olmalıydım ki saate baktığımda 07:25'di. Ağır hareketlerle yataktan kalktım ve telefonu şarja taktım. Üzerimdekileri bi kenara bırakıp, banyoya girdim. Suyu ılık yapmaya çalıştıktan sonra aynanın karşısına geçip dağılmış olan saçlarımı açtım ve taramaya başladım. Çizgili cam duşakabine girdim, kendimi suyun verdiği rahatlığa bırakmış olmalıyım ki baya oyalanmıştım banyoda. Pembe bornozumu üzerime geçirip saç havlumu elime aldım ve odama geçtim. Bi yandan da yan odamda uyuyan Buse'ye sesleniyordum. Gardrop karşısına geçip elime koyu mavi kot şort üzerine sarı salaş bir t-shirt aldım. Supra tarzında bordo ayakkabılarımı ve bordo çantamı bir kenarda hazır ettim. Okula giderken genellikle bu tarz salaş giyinirdim. 08:40'da okulda olmamız gerekiyordu ve saat 08:02'idi. Beyaz iç çamaşırlarımı giydikten sonra şortumu ve t-shirtümü giyip, Busenin odasına girdim, başında bağırmaya başladım. Gözlerini açtı ve tuhaf tuhaf baktı ben gülerken o somurtuyordu. Bileğinden tutup yataktan kaldırdıktan sonra odasından çıktım. Saçlarımı kuruttum, uçlarına su dalgası yaptım. Telefonumu ve kitapları çantama yerleştirdikten sonra parfümümü sıkıp, ayakkabılarımı giyip salona geçtim. Buseyi beklerken masanın üstünde duran gazete ilgimi çekti, elime alıp sayfaları çevirmeye başladım. Baş bölümde yazan 'Erez-Şahin Rekabeti!' yazısını gördüm, tam alt bölümde yazan haberi okuyacaktım ki Buse geldi ve evden çıktık.

Şahin soyisimini tanıyan şahıs bizim patronumuz Polat bey. Erez soyisimini taşıyan ise oğlu ölen kişi Hakan Erez.

''Yine geç kalıcaz.'' dediğimde umursamaz tavrıyla omuz silkti. Ben ise pes anlamında ellerimi havaya kaldırdım. İkimizde gülerken önümüzden sarı taksi geçti, bindiğimizde Buse kulaklığıyla her zamanki gibi müzik dinliyodu. Ben başımı cama yaslamış yolu izliyordum. Dün televizyonun üst bölümüne çarptığım için şişmişti, umrumda değildi açıkcası. Aklıma ders geldiğinde moralim bozulmuştu. Hep böyle olurdu zaten okul denince yüzüm düşerdi. Dirseğimi Busenin koluna geçirdim. "Ne yapıyosun ya?" dedi kızgın ifadesiyle ve devam ettirdi koluna bakarken "Yavaş kolumu acıttın." 

 "Amma da nazlıymışsın." dediğimde ikimizde güldük

Telefonum herzaman ki melodisiyle çalmaya başladığında arayanın Eren olduğunu gördüm. Mesajla cevap verdim aramasına. Buse'den sonra en yakın arkadaşım olan Eren hep kız peşinde kendisi. Ayrılmaz 3'lü diyebiliriz. Ben, Buse ve Eren.!

Araba durduğunda geldiğimizi anlayarak çantamdan mor cüzdanımı çıkardım ve içinden 20tl uzattım. Okulun önüne geldiğimizde ''Başlıyoruz.'' diyerek Buseye göz kırptım o da bana aynı şekilde karşılık verdi. Onun düşündüğünü ben de düşünüyordum. Eğlence bizim için başlıyordu, okul bizim için tamamen eğlenceydi. Okulun en sinir bozucu, kendini beğenmiş olan kızlarıyla uğraşmak favorimizdir.

Düşüncelerinizi paylaşırsanız çok sevinirim. Vote ve Yorumlamayı unutmayın.

Nefretin GölgesindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin