MULTIMEDYA= AYLA
"Ayla kalk hadi. Geç kalıyorsun yine!" Annemin sesini duysam da cevap vermedim. Herkesin rüyası değil mi 5 dakika fazladan uyku? Sol tarafıma dönüp ellerimi yastığın altına soktum.
Annemden ses çıkmayınca gittiğini sanıp gözümün birini açtım. Kadın yatağın yanında sırtını komodine yaslamış bir şekilde tırnaklarıyla oynuyordu. Birden onu görünce çığlık atıp yatağın diğer tarafına sıçradım.
Elleriyle yerden destek alarak kalktı. "Günaydın güzel kızım. Sabah-ı şerifleriniz hayırlı olsun!" Dalga geçerek odadan çıktı. Gözlerimi ovuşturarak söylene söylene yataktan çıktım. Soldaki kapıdan banyoya girip kapıyı da arkamdan kapattım. Rutin işlerimi halledip elimi yüzümü kurulayarak uyuşuk bir şekilde banyodan çıktım. Yatağın sağındaki dolabın karşısına geçip boş boş içine bakmaya başladım. Geçen akşam kafam iyi miydi benim? Ne diye dolaba bakıyorsam! Sandalyenin üzerindeki siyah okul eteğimi ve beyaz lakosumu alıp giyindim. Dizimin bir karış kadar altında biten çorabı da ayağıma geçirip aynanın karşısına geçtim. Yüzüme kapatıcı sürerek rimel ve parlatıcıyı da ekleyip saçlarımı sıkıca topladım. Siyah okul çantasının içine iki defter ve kalem koyarak aceleyle odadan çıktım. Her seferinde geç kalmam bu sefer de öyle olacağı anlamına gelmiyordu değil mi? Koridordaki saate baktığımda sekize çeyrek vardı. Alışkanlık olmuş canım! Yani kasten geç kalmıyorum bende! Koridorun köşeden sola dönüp kapının solunda kalan mutfağa daldım. Yemek masasına gidip hiç oyalanmadan oturdum. Ağzıma bir peynir ve domates atıp çayımdan bir yudum aldım.
"Çok geç kaldım ben. Görüşürüz," diyerek evden dışarı attım kendimi. Spor ayakkabılarımı ayağıma geçirip zaten bizim katta olan asansöre attım kendimi. Sıfıra basarak aynada kendime çeki düzen verdim. Asansör durunca hemen inip koşarak daha gitmemiş servise kendimi attım. O kadar şanslıyım -ki bu şans bana bağlı- basketboldan burs kazanmıştım. Kolejli bir kızdım yani. Yoksa ailemin durumu ortada. Apartman dairesi, normal gelirli maaş. Gerçi buna da şükretmek lazım. Olanı var olmayanı var! Dünden beri çantamın içinde bekleyen telefonumu çıkarıp bildirim var mı diye baktım. Beni düşenen çok düşünceli bir sevgilim var. Adı da Avea. Ama bizi kıskanan bir de hayranım var tabi. Turkcell. Telefonu sessize alıp çantadaki yerine geri gönderdim. Servis de durmuştu zaten. Acele etmeden inip okuldan içeri adımımı attım. Herkes yavaş yavaş okula giriyordu. Bahçede oyalanmadan okula girip ikinci kata çıktım. 11-B. Kapının önüne gelip direk içeri girdim. Hiç kimseyle konuşmadan, göz teması kurmadan cam kenarı en arkaya sıraya geçtim. Sınıfta sıralar iki kişilikti ve ne hikmetse tek benim yanım boştu. Yılın ortasında nakil olmayacağından sırama yayılıp kafamı sıraya gömdüm. Daha gözlerimi bile kapatamadan öğretmenin sesi duyuldu. Öfleyerek sıraya yumruk atıp ayağa kalktım. Günaydın faslı filan bitince tekrar sırama gömülüp arkama iyice yaslandım. Öğretmen sınıf defteriyle uğraşırken kapı tıklatıldı. Öğretmen gir diye seslenince kafamı kaldırmamakta direniyordum.Öğretmen "Çocuklar bir buraya bakın!" deyince kafamı kaldırıp sınıfa girene baktım. Bu çocuk, pazarda kucağına düştüğüm çocuktu! N'olur nöbetçi olsun! N'olur nöbetçi olsun! Ama bunun sırtında çanta var. Hem yakasında kart da yok. Ya Allah'ım dönem ortasında nakil mi olur? Çocuğun gözleri beni bulunca kafamı cama çevirdim.
"Bu sınıfımızın yeni öğrencisi Anıl Şahin. Kendini tanıtır mısın?" dedi öğretmen. Kafamı tekrar Anıl'a çevirip onu dinlemeye başladım. Şimdi maşallahı var çocuk yakışıklı. Bütün kızlarından ağzının suyu akıyor zaten. Şimdiden itişmeye başladılar yanlarına yer açmak için.
"Adım Anıl. Anıl Şahin," Biliyoruz canım onu! "Okula yeni nakil olmadım. 11-G'den geliyorum," Evin de var mı? Peki ne iş yapıyorsun? Bu soruları sormamak için kendimi zor tuttum. Hem niye geldin ki bizim sınıfa sen? "Sanırım bu kadar" diyerek güldü. Bütün kızlar yanaklarını avuçlarına almış Anıl'a bakıyordu. Yani gerçekten. Kendinizi rezil etmeye çok mu meraklısınız. Sırıtarak gözlerini bana çevirdi. Sinir bozucu bir şekilde gülüp kafamı tekrar cama çevirdim.
"Geç Anıl yerine" dedi öğretmen kafasını kaldırmadan. Kesinlikle benim yanıma oturamaz. Hayatta olmaz! Kafamı önüme çevirince bana doğru gelen bir adet Anıl gördüm. Buraya mı geliyor o? Hadi canım! Yok artık.
Sinirle çantamı sıradan çekip yanıma aldım. Sırıtışını hiç bozmadan yanıma oturup bana bakmaya başladı. Ben de öğretmene bakıyordum. A-aa bu adam kaşlarını mı aldırıyor ne? Bu ne düzgün kaş öyle.
"Yine karşılaştık. Kader işte!" Sırıtan Anıl'a dönüp yapmacık bir şekilde gülümsedim. Diğer kızların düşmanca bakışları beni korkutmaya bile başlamıştı ya!
"Yaa kader!" diyerek önüme döndüm.
"Adın neydi? Ayla mı?" Sabır çekerek kafamı çevirdim.
"Evet canım. Ayla?"
"Güzel isim." diyerek güldü. Öyledir canım benim ismim.
"Aynı senin gibi. Güzel." dedi sessizce. Dikkatimi çekse de duymamazlıktan gelip elime aldığım kalemle defteri karalamaya başladım. Dersin geri kalanı da başlarının aksine sessiz geçmişti. Zil çalınca ayağa kalkıp uyuyan Anıl'a baktım. Bir şans vermek gerek değil mi? Kolunu dürterek uyandırmaya çalıştım. Bir yandan da ismini söyleyip duruyordum.
"Anıl! Anıl uyanır mısın? Anıl, anıl uyan!" Nefesimi dışarı üfleyip son çareyi denedim. "Barbara Palvin mi o?" Birden yerinden fırlayınca kahkahayı bastım.
"Hani nerede Barbara?" deyince gülmem daha bir şiddetlendi.
"Nah sana Barbara. Hem Barbara gibi kızım ya. Neyim eksik?" diyerek parmağıma saçımın bir tutamını doladım.
"Doğru valla. Haklısın. Barbara gibisin." Dediği şeyle yüzüm kızardı fakat çaktırmamaya çalıştım.
"Ben kantine iniyorum. Geliyor musun?" Tek kaşını kaldırıp bana baktı. Yapma şöyle! Kıskanıyorum.
"İçtiğim gazoza ilaç atıp beni okulun çöp konteynırlarına atmayacaksın değil mi?" dedi. Benden beklenir canım!
"Eğer ben ısmarlarsam yaparım. Ama sen ısmarlarsan.." dedim a'yı uzatarak. Gözünü ovuşturarak güldü ve kafasını onaylar gibi salladı.
Ayağa kalkıp "Hadi gidelim" dedi. Telefonumu cebime koyup peşinden ilerledim ve sınıftan çıktık. Alt kata inerek kantine girdik.
Boş masa bulup oturunca yanıma geldi.
"Ben bir soğuk çay alayım" diyerek bacak bacak üstüne attım. Gülerek almaya gitti. Elinde iki soğuk çayla yanıma gelip oturdu.
"Mango-ananas? Karpuz?"
"Mango-ananas." diyerek sağ elindekini aldım. Açarak büyük bir yudum aldım ve masaya koydum.
"Sen burslu musun?" diye sordu biraz çekinerek.
Gülümseyerek kafamı salladım. Ağzımdaki çayı yutup "Sen?" dedim.
Gülerek "Hayır. Hayır, değilim." Dedi. Biraz daha sohbet ettikten sonra zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştık bile. Gülüşüp şakalaşırken Anıl'a karşı ön yargılı yaklaştığımı anladım. Gerçekten ideal bir arkadaştı. Acaba sevgilisi var mıdır? Ne düşünüyorum ben ya? Kafamı sallayıp düşünceleri kendimden uzaklaştırdım. Zil çalınca ayaklanıp hınzırca sırıttım.
"Okulu kıralım mı sipaydi?" Dediğim şeye güldü hatta kahkaha attı.
"Sipaydi mi?" Gözlerimi devirip elinden tuttum.
"Hadi ya uzatma. Bugün okulun keyfi yok. Kafeye felan gidelim" dedim.
"Tamam hadi gidelim bir şeyler yeriz" dedi. Hızla arkamı dönüp kapıya ilerledim. Birden gözlerim kararınca başım döndü. Geçmesini beklemek için bir yere tutunacak iken birden yere devrildim. Gerisi karanlık, bomboş...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eski Fotoğraf
AdventureBana tanıdık gelen fotoğrafı daha yeni yeni hatırlayabilmiştim. Anıl'ın gözümün önünde tuttuğu fotoğrafı bir hışımla çekip kendi elime aldım. Sararmış ve yıpranmış fotoğraf annemin küçüklüğünden bir kare barındırıyordu. "Ne işi var bunun sende Anıl...