Bu sabah biraz geç uyandım. Güneş mükemmel bir şekilde parlıyordu. Camdan sızan ışık yüzünden mi yoksa sabah sabah öten kuş seslerinden mi uyandım bilmiyorum ama nedense enerji doluydum.
Yüzümü yıkayıp,üzerimi değiştirdim. Kahvaltı etmek için mutfağa gittiğimde annemden başka mutfakta hiç kimse yoktu.
''Babam nerede anne?''
''Bilmiyorum,sabah erken de çıkmış. Benim de hiç haberim yoktu.''
'' Uzun zamandır balık tutmaya gitmeye fırsat bulamadığını söylüyordu. Dün akşam da balığa gitmeyi çok istediğini söylemişti. Herhalde akşam eve elinde balıklarla dönecektir.''
''Kesinlikle,akşam hep beraber güzel bir yemek yeriz.'' Annem gülümsedi. Beraber kahvaltımızı ettik. Sonra el birliğiyle ortalığı toparladık. Anneme günümü ağaç evinde geçirmek istediğimi söyledim. Geç kalmamamı tembihleyerek beni yanağımdan öptü. Merak etmemesini söyleyerek evden çıktım.
Ağaç evini ben on iki yaşımdayken babamla beraber inşa etmiştik. Yani aslında o inşa etmişti,bense onun yanında durmuştum ama sonunda ortaya çok güzel bir yapı ortaya çıkmıştı. Ayrıca dinlenmek için çok güzel bir yerdir ve ben neredeyse oraya aşığım.
Ağaç evine doğru ilerlerken aklımda babam vardı. Acaba gerçekten balık tutmaya mı gitmişti yoksa başka bir yere mi? Eğer başka bir yer gittiyse nereye gitmişti? Çok erken bir saatte, hem de kimseye bir şey söylemeden gitmek babamın adeti değildi. Her neyse, nasıl olsa akşam eve geldiğinde öğrenirdim. Ağaç evin merdivenlerini çıkıp kapıyı açtım. Buranın duvarlarını kitaplarla doldurmuştum. Hangi kitabı okusam diye düşünürken yerde duran beyaz bir zarf dikkatimi çekti. Tam zarfı yerden alıp açacakken biri ağaç evin kapısını tıklattı. Kapıyı açtım. Görünürde hiç kimse yoktu ama yerde bir kutu duruyordu.dışarı çıkıp çevreyi inceledim ama kimseyi göremedim. Kutuyu elime aldım. Ne olabilirdi ki içinde? Kutuyu salladım,içinden kağıt hışırtısı gibi bir ses geldi. Kutunun kapağını açtığımda içinden kırmızı renkli bir kart çıktı. Üzerinde bir adres yazıyordu. Bunu gönderen herhalde bu adrese gitmemi istiyordu ki bunu yollamıştı. Bugün belirli bir planım yoktu, bolca vaktim vardı. Yani gidebilirdim.
Kartta yazılı yere ulaşmam sandığımdan daha uzun sürdü. Adrese iki saatte varabildim.
Eski bir kasabadaydım. Görünüşe bakılırsa hala burada yaşayan çok az kişi vardı. Kasabada biraz dolaştıktan sonra adreste yazılı evi buldum. Demir kapısı aralıktı, kapıyı itip içeri girdim.
İki katlı eski evin bahçesi çok bakımsız görünüyordu. Bahçeyi kurumuş otlar kaplamıştı. Evin yanında büyük bir çınar ağacı vardı. Burada hiç kimsenin yaşamadığı apaçık ortadaydı. Kapı açıktı, ben de içeri girdim. Evin içinde ilerledim. Evin her köşesini toz kaplamıştı. İçeride birkaç küçük parça eşyadan başka bir şey yoktu. Çok garip ama bu ev bana bir şekilde tanıdık geliyordu. Daha önce böyle bir yere geldiğimi hiç hatırlamıyorum ama duvarlar,kapılar, merdiven... Sanki bunları daha önce görmüştüm. Merdivenlerden yukarı çıktım. Önüme uzun bir koridor çıktı. Burada dört tane kapı vardı ve hepsi de tuhaf bir şekilde tanıdık geliyordu. Kapılardan birini açtım. Burası sanırım önceden bir kız çocuğunun odasıydı. Duvarların rengi solmuştu. Nedense bu odanın eşyaları yerli yerindeydi. Eşyaları inceledikçe kafamda bazı anılar canlandı. Odaya baktıkça nerede olduğumun farkına vardım. Tabi ya! Burası bizim eski evimizdi. Ben beş altı yaşlarındayken taşınmıştık. Çocukluğum burada geçmişti. Çok seviyordum burayı. Hatırladığım kadarıyla buradan ayrılırken çok fazla ağlamıştım. Şimdi ise evimin adresi elimdeydi.
İlerde, yerde bir çerçeve duruyordu. Çerçeveyi elime aldım. Camı kırılmıştı ve odadaki bütün eşyalar gibi o da çok tozluydu. Üzerindeki tozları sildim ve fotoğrafı görünce gülümsedim. Burası benim odamdı ve bu fotoğraf da odamın vazgeçilmez parçasıydı. Annem, babam ve salıncakta sallanan ben. Fotoğrafı odadaki masanın üzerine koydum. Burada olmak çok güzel bir duygu olsa da artık gitmem gerekiyordu.
Peki beni buraya çağıran kişi neredeydi? O da buradaydı herhalde. Neden benim buraya gelmemi istemişti acaba? Evin her yerine baktım. Dışarı çıkıp bahçeye de baktım. Ev bomboştu. Ama artık gitmem gerekti, zaten anneme gecikmeyeceğimi söylemiştim. Ayrıca hava kararıyordu ve şu an beni buraya çağıran her kimse onun ortaya çıkmasını bekleyecek vaktim yoktu.
Eve giderken düşünüyordum. Annem meraktan çıldıracaktı .Acaba babam eve gelmiş miydi? Eve varınca öğrenecektim. Ama nedense içimde bir kuşku vardı.
Sonunda eve geldim. Anahtarla kapıyı açtım. Ne garip evde hiç ses yoktu, çıt çıkmıyordu. Böyle olmaması gerekirdi. ''Anne?''diye seslendim, cevap gelmedi. Belki de uyumuştur, diye düşünüyordum. Yukarıya çıkmak için merdivenlere yöneldim. Ve gördüklerim karşısında gözlerimden yaşlar boşandı. O anda zaman durdu, dünyadaki her şey durdu. Babamı, aklımdaki her şeyi, bütün bildiklerimi unuttum. Annemin cansız bedeni merdivende duruyordu. Biri benim annemi öldürmüştü. Benim güzel annem, yerde kanlar içinde, kıpırtısız yatıyordu. Boynuna ve karnına saplanmış bıçaklardaki kanlar pıhtılaşmıştı. İçimdeki kuşku yerini hüzün ve ağlama duygusuna bıraktı. Annemin öldüğünü idrak etmem için biraz vakit geçmesine gerek vardı.
O gece babamdan da haber alamadım. Eve gelmedi. Telefonunu açmadı. Bir gün içinde anne ve babamı kaybettim. Babamın nerede olduğuna, ne yaptığına dair hala hiçbir fikrim yok.
Sonraki hafta çabuk geçti. Önce cenaze yapıldı. Daha sonra akraba ziyaretleri. Onlarla uğraşmaktan ağlamaya bile vakit bulamadım. Ama mezarlıktan döndüğümüz gece en kötüsüydü. Babam kayıp, annem ölüydü. Annem toprağın altında çürürken babam kim bilir neredeydi? O zaman anladım artık tek başıma olduğumu.
Birkaç gün sonra annemin mezarına gitmek için erkenden uyandım. Kahvaltımı yapıp evden çıktım. Çiçekçiden nergis aldım. Annem nergisleri çok severdi. Kendisini rahatlattığını söylerdi. O yüzden evimizdeki saksılarda her zaman nergisler vardır. Şimdi de onun yanına en sevdiği çiçekleri götürüyordum.
Yarım saat sonra mezarlıktaydım. Annemin kabrine doğru ilerlerken hissettiğim acını tarifi yoktu. Mezarının üstüne çiçekleri bırakıp karşısına oturdum. Onunla geçirdiğim güzel zamanları hatırlamaya çalıştım.
O sırada yarı yarıya toprağa gömülü duran beyaz şeyi fark ettim. Topraktan çıkarınca küçük bir zarf olduğunu gördüm. Zarfı açtım ve içindeki kağıdı elime aldım. Kağıdın üstünde yazanları okudum:
'Annen öldü,sıra babanda mı acaba?'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırık Kum Saati
Mystery / ThrillerHer şey birdenbire oldu. Önce sevdiklerimi kaybettim,sonra da kendimi korkunç bir gizemin içinde buldum. Her şey çok karışık, hangi yolu seçeceğimi bilmiyorum; korkuyorum, bu yüzden sesleniyorum ancak çığlıklarımı duyan hiç kimse yok. Ama ben her...