Gözlerimi açtım. Halsiz hissediyordum kendimi. Etrafıma baktığımda Ceyda'nın koltukta oturduğunu, İlyas Dede'nin de biriyle konuştuğunu gördüm. Hafifçe öksürdüm. Hemen baktılar bana. Ceyda'nın gözlerini sildiğini gördüm. İlyas Dede ve doktor yanıma geldi. İyi olduğumu bir sorun olmadığını yalnız dinlenmem, kendimi yormamam gerektiğini söylediler. Yeniden uyudum, kendimi çok yorgun hissediyordum çünkü.
Ertesi gün daha iyi hissediyordum. Sadece sırtım acıyordu hareket ettiğimde. Ulaş, Ceyda ve İlyas Dede hep yanımdaydılar. Polisler geldi sorular sordular. Yüzünü göremediğim için pek bir bilgi veremedim onlara.
Ceyda bulmuş beni. Erkenden gelmiş bana sürpriz yapmak için. Evde olmadığımı öğrenince ağaçevine gitmiş. Beni orada, bıçaklanmış halde bulunca yıkılmış. Sonra polislere haber vermiş.
Yapacak bir şeyim yoktu. Oturuyordum öylece. Hissiz, bıkmış. Korkmaktan bunalmıştım artık. Ne olacaksa olsun diyordum galiba.Etrafımdaki herkes endişeliydi. Onlar da korkmaya başlamıştı. Hele Ulaş. Çok gergin ve sıkıntılıydı yanımda olduğu süre boyunca.
Bu şekilde, hareketsiz bir şekilde geçti aylar. Katil bana bir mektup falan da göndermedi. Öylece çıkmayı bekledim hastaneden.
Taburcu olduğum gün amcam ve yengem de geldi yanıma. Onlar da endişeliydi. Amcam hem kardeşinin kaybolmasının hem de benim başıma gelen bu son olaydan sonra gerçekten yıpranmıştı. Ama en kötü etkilenen bendim tabii. Gülmüyordum, sevinmiyordum, Ceyda ile eskiden yaptıklarımız bile eğlendirmiyordu beni. Hissizleşiyordum galiba, ama bundan da ölesiye korkuyordum.
Eve geldim, İlyas Dede her zamanki gibi yanımdaydı, her zamanki şefkatiyle. Ceyda da annesi ve babasını ikna etmişti yanımda kalmak için. Tehdit yoktu, gizemli mektuplar yoktu. Mutlu değildim, ama memnundum.
İki Ay Sonra
''Bil bakalım ben kimim? ''
''Üf Ceyda. Of!''
Ceyda gelip karşıma dikildi.
''Niye bağırıyorsun ki? Ne var yani sadece şaka yapmak istedim.''
''Keşke daha mantıklı şakalar yapsan. Çünkü bu evde sen, ben ve İlyas Dede yaşıyoruz ve sen gelip ellerini gözlerime kapattığında seni tanımam çok zor olmuyor.''
''İyi peki. Zaten ne zaman bir şey beğendirebildim ki ben sana?''
Güldüm.
'' Tamam tamam. Darılma. Bak ben dün ne yaptım hem?'' Durdu bir an.
''Ne yaptın ki? Valla unuttum kusıra bakma. Dün önemli bir şey olmadı ki.''
''Dün sen akşamüstü kitap okurken uyuyakalmıştın ya. Ben de ne yaptım? Sırf seni çok seviyorum diye üşengeçliği bir kenara bırakıp gittim bize bir torba dolusu çikolata aldım.''
''Asya, kuzum. Seni çok seviyorum biliyorsun değil mi?''
''Biliyorum biliyorum.'' Güldü ve mutfağa koştu.
Tam elinde iki tane çikolata ile yanıma geldi. Beraber gülerek çikolatalarımızı yedik.
Eskisi gibi olmaya başlamıştım. En azında gülebiliyordum. Tabi bunda Ceyda nın ve Ulaş'ın payı büyüktü.
''Asya?''
''Efendim?''
''Ben gidiyorum.''
''Nereye ya!?''
''Sakin ol. Markete gidiyorum. Meyve alacağım sana.''
''Ha tamam. Ben de bu evden gidiyorsun sandım.'' Sonra aklıma başka bir şey daha geldi.
''Bir dakika. Sen niye bana mdyve alıyorsun ki?''
''Sen hastasın diye. Vitamin al diye.''
''İyi de ben iyileştim ki. Yani bak, ne güzel kalkıyorum, yürüyorum, bir yerim ağrımıyor. Hatta koşuyorum.''
''Tamam. Sen istemezsen yeme! Ben zaten kendi canım çektiği için alacaktım.''
Güldük yine. Kalktık sonra. Birkaç dakika sonra Ceyda evden çıkınca yapacak bir şey bulamayıp odama çıkmaya karar verdim. Daha sonra kapı çaldı. İlyas Dede'nin geldiğini düşünüp açtım. Ama kapıyı açtığımda yerde gördüğüm zarf uzun zamandır hissetmediğim korkuyu yeniden duymama neden oldu. Mektubu yerden alıp çabucak kapıyı kapattım.'Merhaba Asya, konuşmayalı uzun zaman oldu.
Yeni bir karar verdim biliyor musun? Artık sıkıldım. Senin bu ağır hareketlerinden sıkıldım. Bu yüzden sana tek bir şans vermeye karar verdim.
Bu son adres. İnan bana baban burada. Ama güvende değil. Çünkü eğer vaktinde gelip onu kurtarmazsan, güvende olmasını gerektirecek bir durum kalmayacak. Çünkü ölmüş olacak.
Dört saatin var. Adrese geldin geldin; gelmedin, babanın cesedini toplarsın.Unutmadan: Yanında misafir istemiyorum.
Annen öldü, şimdi sıra babanda.'Mektup burada bitiyordu. Zarftan çıkan başka bir kağıtta adres vardı.
Derin bir nefes aldım.
Şansım vardı. Babamı bulmak, tüm bunların hepsinden kurtulmak için hala şansım vardı.
Gülümsedim.
Ceyda'yı ve İlyas Dede' yi aradım. Dışarı çıktığımı, biraz dolaşıp geleceğimi söyledim. Anlayışla karşıladılar.
Adrese geldiğimde buranın büyük bir dağ evi olduğunu gördüm. Güzel bir eve benziyordu. Biraz ötesinde orman vardı. Ön tarafta dağların arasından geçen bir nehir vardı. Bu nehrin üzerine bir köprü inşa edilmişti. Eve ulaşmak için yürümeye başladım. Köprünün üstüne geldiğimde durdum. Nehri seyretmeye başladım. Oldukça yüksekteydim. Ve nehir çok hızlı akıyordu. O kadar berraktı ki! Hayran olmuştum. Etrafındaki hiçbir şeyi önemsemeden akıp gidiyordu. Babamı bulduğumda her şeyin çok daha iyi olacağına kendimi inandırdım. Bu nehir bana umut vermişti.
Köprüyü geçip karşıdaki evin kapısının önünde durdum. İnanıyordum kendime. Her şeyin sonuna gelmiştim.
Kapının aralık olduğunu görünce içeri girdim.
Genişçe bir yerdeydim. Şu an bulunduğum yerde hiçbir eşya yoktu, sadece büyük bir kitaplık vardı. Karanlıktı da ama net görebiliyordum.
Mesela karşımdaki kitaplığın raflarına sıra sıra yerleştirilmiş kum saatlerini görebiliyordum.
Arkamdan gelen sesle o yöne döndüm.
''Hoş geldin Asya.''
Karşımda gördüğüm kişi ile kaşlarımı çattım. Bu kişiyi biliyordum ki ben, görmüştüm.
Sanırım korkmam gerekiyordu çünkü işler çok karışacağa benziyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırık Kum Saati
Mystery / ThrillerHer şey birdenbire oldu. Önce sevdiklerimi kaybettim,sonra da kendimi korkunç bir gizemin içinde buldum. Her şey çok karışık, hangi yolu seçeceğimi bilmiyorum; korkuyorum, bu yüzden sesleniyorum ancak çığlıklarımı duyan hiç kimse yok. Ama ben her...