Saat sekizi on yedi geçiyordu. Her zamanki gibi gecikmişti. Onu beklerken hep yaptığım gibi kadehime biraz kırmızı şarap doldurdum. Seri hareketlerle şarap şişesini tezgahın altına koyup, salona geçtim. Elimdeki kadehle beraber kanepeye kamburum çıkacak şekilde oturdum. Yavaş hareketlerle yıllanmış şaraptan büyük bir yudum aldım. Şarabın geçtiği yerler acırken yüzümü buruşturdum. Şarap sevmezdim ama kimin umrunda?
Dışarıdan gelen ayak sesleri üzerine geldiğini anladım. Oturuşumu dikleştirip kadehimi sehpaya bıraktım. Adım seslerini dinlemeyi bile severdim, bana geldiğini bildiğim sürece. Anahtarı döndürmesi üzerine temkinlice kapıyı açtı. Ayakkabılarını çıkarmaya gerek duymadan içeri geçti. Sivri burunları olan ayakkabıları, geçtiği parkeleri ağlatırken salondan kafasını uzattı.
"Gel." dedim sesimin sert çıkmasını umarak. İkiletmeden seri adımlarla yanıma gelip kanepeye oturdu. Kanepenin üzerinden kolunu omzuma attı. Saniyesinde bacaklarımı üst üste attım.
Omzumun üzerinde duran elini çekip ensesini kaşıdı. "Yine geç kaldım, değil mi?". Cevap vermek yerine hafifçe mırıldandım ve üstte olan sağ ayağımla havada birkaç küçük daire çizdim.
"Umrunda değil, değil mi?" dedim sessizce.
"Tabi ki umrumda, pekâlâ umrumda!" dedi sahte bir sinirle. "Geç kaldığım için özür dilerim. Treni kaçırdım ve trafikte, o biçimdi." dediği şey üzerine kahkaha attı. Ona doğru dönmeyince çenemi tutup kendine döndürdü. Çatmış olduğum kaşları hafifçe kaldırdı. Bu yaptığına karşı yüzümü ellerinden kurtardım ve kaşlarımı çatmaya devam ettim.
"İyi, o zaman asık surat." dedi ve benden biraz uzaklaştı. Kaşlarımı daha da çattım. "Böyleyken sadece çatık kaşlarını görüyorum." kendi kendine kıkırdadı. Sinirim onun gülümsemesi üzerine uçup gitmişti. "Ve böyle çok çirkin oluyorsun sevgilim." Bunu söylememeliydiniz beyefendi! Tam da sizi affetmişken.
"Ah, öyleyse bugün salonda kalabilirsiniz. Ben yatmaya gidiyorum. İyi geceler Bay Irwin." dedim. Ellerimle koltuktan destek alarak kalktım ve soran bakışlarına aldırmadan salondan dışarı adım attım. Çıkmadan önce kapıyı kapattım ve ikişer ikişer merdivenlerden çıktım. Soldan ikinci kapıya girip kendimi yatağa bıraktım. Fazla drama yarattığımı biliyordum fakat kimin umrunda?
Ayağı kalkıp üzerimdeki şarap lekeli beyaz tişörtü çıkarıp yere fırlattım. Sabah toplayacak yine bendim ama şuan uğraşmak istemiyordum. Yırtık kotumu da çıkarıp çıplak parkeyle buluşmasına izin verdim. Komodinimin çekmecesini açıp bol pijama takımımı çıkardım ve uyuşukça giyindim. Hemen sonrasında ise yüzüstü yatağa yattım ve kollarımı iki yana açtım. Geleceğini biliyordum. Hep gelirdi.
Kapı gıcırtıyla açıldığında yüzümü buruşturdum. "Sevgilim?" . Adımlarını hızlandırıp uzandığım yatakta bulduğu boş yere oturdu. "Yer açmayacak mısın?"
Kafamı kaldırmadan konuştum, "Sana kızgınım." . Kıkırdadı ve ben ilk günkü gibi içimin eridiğini hissettim. Hafifçe öne eğildi. Mentollü sigarasının kokusu burnuma gelirken fısıldadı, "Başım yine belada, değil mi?"
"Yine." dedim ve kollarımı toplayıp yatakta yan yattım. Burukça gülümsedi ve önüne dönüp düşünmeye başladı. Kendini suçluyordu belli ki. Ama ortada suçlanacak bir şey yoktu. Sadece ben biraz abartmıştım hepsi buydu.
Yeniden bana döndüğünde, "Lütfen kaşlarını çatma." dedi. Kaşlarımı çattığımın bile farkında değildim. Ancak söylediği üzere daha da çok kaşlarımı çatmama engel olamadım. "Gülümse ve kahkaha at."
"Neden kahkaha atayım?" .
"Mutfaktaki kucaklaşmalarımızı düşün." dedi ve kıkırdadı. Mutfaktaki kucaklaşmalarımız gözümün önüne gelirken ona eşlik ederek kıkırdadım. Yanıma uzandı ve sordu, "Beni affettin mi?" .
"Affettim, Ashton." .
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mardy bum
Fanfictionbunun gibi tartışmacı olduğun bir günde, o surat ifadeni takındın yine. @lolurnothalsey'e ithafen. © michaelohgod