"Sesi biraz kısar mısın? Uyumaya çalışıyorum." dedim ve koltukta yan yattım.
"Elbette!" dedi. Buna rağmen sesi daha da açınca kulaklarımı tıkadım ve oturduğum yerde doğruldum. O kahkahalarla gülerken radyoyu kapattım ve kırılmış bir ifadeyle ona baktım. Sadece ona bir ricada bulunmuştum ama yapmamıştı.
"Başım belada, öyle değil mi?" dedi.
"Nereden anladın acaba." dedim ve gözlerimi devirdim. Gülmesini bastırmaya çalışıyordu.
"Çünkü buraya doğru döndün, yüzündeki o sessiz, kırgın, katlanamadığım ifadeyle."
"Çok komiksiniz, Bay Irwin." dedim ve ona sırtımı döndüm.
"Gülüp eğlenemez miyiz?" diye sordu. Cevap vermeyince radyoyu tekrardan açtı ama bu sefer daha kısık sesliydi. "Yunanistan'a taşınacağımız için heyecanlı mısın?" dedi. Sorusu üzerine ona döndüm. Özensizce taranmış saçlarını incelerken derince iç çektim.
"Biraz." dedim ve esnedim. Avusturya'yı geride bırakabileceğimi sanmıyordum. Sonuçta orada birçok anımız vardı.
"Seni seviyorum, sevgilim." dedi ve bir saniyeliğine bana döndü.
"Bende seni seviyorum." dedim ve önüme döndüm. Koltuğumu dikleştirip önümüzdeki gümrük sırasına baktım. "Hey, Ashie." diye mırıldandım.
"Efendim?" dedi ve direksiyonu bırakıp bana döndü. Önümüzdeki kuyruk bitecek gibi değildi.
"Avusturya'da birçok anımızı bıraktık. Yani, bunun için endişelenmeli miyim?"
"Buraya yeni anılar oluşturmak için geldik." dedi ve cebinden sigara paketini çıkardı. İçinden bir dal sigara alıp paketi arka koltuğa fırlattı ve dışarı çıktı. Bacaklarımı büküp torpidonun üstüne uzattım ve başımı cama yasladım.
"Ashton, önümüzdekiler ilerliyor." Ben kullanamazdım çünkü ulusal ehliyetim yoktu. Ama Ashton, bir şey olmaz diyerek diretiyordu. Yine de kullanmayacaktım. Ehliyetim burada geçerli değildi.
"Birkaç araba önümüze geçerse sorun olmaz." dedi. Homurdandım. Hemen ilerleyip şu gümrüğü geçmeyi istiyordum.
"Ashton, hadi! Saçma sigara içme merâsimini bölmek istemezdim ama artık şu gümrüğü geçsek de rahat etsek?" istemsizce bağırdığımda bir iki insan arabalarından bize baktı. Belki de anlamadıkları bir dilde* sevgilime bağırdığım için fazla dikkat çekmişimdir, kimin umrunda ki.
"Biraz sussan ne kadar da iyi olur." artık o da bağırıyordu.
"Halimize bak! Az sonra bambaşka bir ülkedeki yeni evimize doğru yol alacağız ancak şuan boktan bir sebep yüzünden, boktan bir yerde, boktan bir şekilde kavga ediyoruz!" dedim boğazımın acımasını umursamadan. Biraz daha devam edersek gümrükteki polisler yanımıza gelebilirdi.
"Bethany, sikeyim! Seninle siktiğimin sigarası yüzünden kavga etmek istemiyorum." dedi ve bitirdiği sigarasını yere atıp ayakkabısının ucuyla çiğnedi. Arabadan indim ve arabayı arkamda bırakarak yürümeye başladım. "Nereye gidiyorsun?" diye sordu Ashton sinirle.
Ona doğru dönüp geri geri yürümeye başladım. "Tuvalete gitmeye hakkım var."
"İyi!" dedi ve arabanın kapısını çarparak sürücü koltuğuna oturdu.
Tuvaletlerin önüne geldiğimde, içeri girmedim. Dışarıda durup ön cebimden sigara paketimi çıkardım. Ashton'ın aksine, fransız marka karanfilli sigara içerdim. Tiryaki değildim. Sinirlendiğimde sinirimi sigaradan çıkarmayı seviyordum sadece. Hepsi bu.
+
"Sigara içtiğini biliyorum." dedi Ashton, ben arabaya biner binmez. "Karanfilli sigaralarını çok seviyorum. Sende kalan kokusunu seviyorum."
"Sıra neredeyse bize geldi." dedim konuyu değiştirmek için. Fazla sigara içmezdim ve sigara konusunun açılmasından nefret ederdim.
"Sana bakmak, asık surat." dedi. "Bir silahın namlusuna bakmak gibi." tek eli direksiyonda iken bana döndü. Başını öne eğip hafifçe kıkırdadı. "Ve silah birdenbire patlıyor." gümrükte bulunan polislere gülümsedikten sonra pasaportlarımızı uzattı.
"Ashton..." diye mırıldandım. Anında bakışları bana dönmüştü.
"Sorun ne, sevgilim?"
"Seni seviyorum."
//Dünyanın en tatlı çifti değil mi sizcede :')
*: Hikayede Ashton ve Bethany almanca konuşuyor çünkü Avusturyalılar :p
(Düzenlemedim, yanlış varsa affola.)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mardy bum
Fanfictionbunun gibi tartışmacı olduğun bir günde, o surat ifadeni takındın yine. @lolurnothalsey'e ithafen. © michaelohgod