Önünde bekleyen şişman bir kadın, Evelyn'in idam sehpasını görmesine engel oluyordu. Adamın kafasını koyacağı tahta kütüğün yanında Prens Edward bekliyordu. Elindeki uzun kılıcın üzerinde hiç leke yoktu; oldukça parlak görünüyordu.
"Söyleyecek son sözün var mı?"
"Wialyso'nun değil, Esmerald'ın kökünü yok etmeliydiniz." diye konuştu adam ciddi bir hal alarak. Herkes adamın af dileyeceğini tahmin etmişti, ama yanılmışlardı.
"Senden fikir alacak değiliz!" dedi kral gür bir sesle.
"Ben Veliaht Prens Edward Wilson, Kral Robert Wilson adına, seni isyan çıkartmaya neden olduğun için, Eléanor ülkesini yok etmeye temel atacak hareketlerde bulunduğun için idama mahkum ediyorum."
Adam, herkesin bunu görmesi için başkentin tam ortasında bir meydanda, idam edilecekti. "Merhamet!" diye boğuk bir ses geldi.
"Merhamet! Merhamet!" diye bağırmaya başladı herkes. Zaman geçtikçe sesler artıyordu. Prens bunu hemen yapmalıydı; yoksa insanlar engel olmaya çalışacaklardı.
Edward duymamazlıktan geldi; kılıcını hafif yukarı kaldırdı ve bir anda idam sehpası kan rengini aldı. Meydanı sessizlik kapladı, sonra bir ağıt sesi geldi. Yaşlı bir kadının sesi olduğunu tahmin etti Eve. Annesi olduğunu düşündü. Oğlunun ölümünü görmek kim bilir ne kadar acı verici olurdu.
Evelyn, idam sehpasının önünde bekleyen prensesinin yanına koştu. Nedimesi olarak daima yanında olması gerekiyordu. "Üzgün görünüyorsunuz, Prenses Serena." dedi Eve. "İdamı izlemeniz sizin için doğru olmadı. Mideniz bulandı mı?" diye devam etti.
"Elbette hayır. O adam beni ölürken görseydi ne kadar da mutlu olurdu. Bende onu ölürken gördüğüm için mutluyum."
"Peki." diyerek kestirip attı Eve. Prensesin mutlu olmadığı yüzünden okunuyordu. Belki de tedirgindi. Bu adam sadece isyanı başlatmıştı. Serena'nın ölmesini isteyen binlerce insan vardı. Fakat hepsi idam edilseydi bunun adalet değil, katliam olurdu.
O gün, Prenses Serena fazla bir istekte bulunmamıştı; fakat Evelyn'in prensle dans etmesinden rahatsız olduğu belli oluyordu. Bu yüzden fırsat bulduğu her anda güzel kıza laf çarpmayı es geçmiyordu. "Hayatımın aşkıyla tanışman ne büyük mutluluk! Prensin en yakınımdaki köleyle tanışmasına sevindim."
"Bende en az sizin kadar sevindim, prensesim." Evelyn, Madam Slviya'dan dikiş işlerini öğrenmeye çalışırken cevap verdi. Prensesinin karnı yavaş yavaş büyümeye başlıyordu, haliyle yeni elbiseler dikilmesi gerekiyordu.
"Krallığın en yakışıklı erkeğine sahibim." dedi prenses. Aptal gibi konuşuyordu. Evelyn zaten onun hakkında her şeyi biliyor, düşüncelerini de merak etmiyordu.
"Evet, öylesiniz." dedi Madam Slviya gülümseyerek. Kadın dikiş konusunda ustalaşmış gibiydi. Aynı anda hem konuşuyor, hem de prensesin yeni kıyafetlerine desenler ekliyordu. Kafasındaki siyah eşarp yüzünün etrafını çevreliyordu. Saçları hiçbir şekilde belli olmuyor, yüzü olduğundan daha büyük görünüyordu.
"Ah!" diye inledi Eve. İğneyi eline batırmasıyla suratında berbat bir ifade belirdi. Parmağından kan akmaya başlayınca Madam kandan nefret ettiğini belirterek çığlık atmaya başladı. Fakat Evelyn kadına sadece gülüyordu; çünkü son zamanlarda daha çok kan görmüştü.
"Acıyor mu?" dedi Madam Slviya olması gerektiğinden daha yüksek bir sesle."Daha büyük acılar yaşadım." Evelyn anında ciddi bir hale büründü.
"Bu kadar acıtasyon yeter!" diye bağırdı prenses. Madama karşı saygısı vardı; bu yüzden onun yüzüne bakarak sesini yükseltemiyordu. "Halletmen gereken bir iş olduğunu unutuyorsun, Evelyn. Biraz daha çabuk ol." dedi. Sesi o kadar yüksek değildi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuğunun Dansı
Historical Fiction"Sarayda hataya yer yoktur." Eléanor ve Wialyso arasında yıllar boyu süre gelen düşmanlık sonunda büyük bir savaşla son bulmuştu. Wialyso'nun kral ve kraliçesi öldürülmüş, Prenses Evelyn ise kardeşiyle birlikte bir kulede tutsak olarak yaşamaya başl...