Bulunduğu o büyülü dünyadan ayrıldı ve,
"Artık sözümü tutma zamanı geldi,"dedi ve oturduğu yerden hızlıca kalkıp,elimi tutarak beni de oturduğum yerden kaldırdı.
Eli elime değdiğinde nedense içimde sanki küçük bir şey kıpırdamıştı. Ne olduğunu bilmediğim bir şey... Ben böyle saçma sapan düşüncelere dalmışken Ege'nin sesi beni uyandırdı.
"Ne dikiliyorsun orada?"diye seslendi.
"Tamam geliyorum,"dedim ve yarı yürür yarı koşar bir şekilde yanına gittim.
Dağın başında yemeğe nereye gideceğimiz oldukça düşündürücü bir soruydu. Yoldan geçen hiç bir araç yoktu. Ege'ye dönüp,
"Nereye ve nasıl gideceğimiz hakkında bir fikrin var mı acaba?"diye sordum. O da etrafına boş gözlerle bakıyordu. Gülerek,
"Anlaşılan sen de bu sorunun cevabını bilmiyorsun,"dedim.
"Yanılıyorsun,"dedi ve çarpık bir gülücük attı. O an içimden bakmaz olaydım bu nasıl güzel bir gülümseme diye geçirmedim değil. Tanrım ben neler diyorum böyle.
O sırada yoldan bir traktör geçiyordu. Ege hemen traktörü kullanan amcaya durmasını işaret etti. Amca önümüze geldi ve durdu.
Ege:
"Amca bizi şehir merkezi yakınlarında bırakabilir misin?"
"Tabi oğlum. Gelin oturun şöyle arkaya,"dedi sevecen bir şekilde.
Ege'nin yardımıyla traktöre oturabilmiştim. ~Elbiseyle traktöre çıkmak öyle kolay değil yanii.~ Traktör yolda yavaş yavaş ilerliyordu. Bir başka değişle,tıngır tıngır gidiyorduk.
Ege traktörün sesini bastırmak için biraz bağırarak,
"Ee sevdin mi traktörle yolculuğu?"dedi alaycı bir yüz ifadesiyle.
"Çok sevdim. Öyle böyle değil yanii."dedim aynı alaycı yüz ifadesiyle.
"Daha iyi bir seçenek sunamadığım için üzgünüm bayan ukala,"dedi ve somurtarak kafasını başka yöne çevirdi.
"Bayan ukala?"dedim tek kaşımı kaldırarak.
"Evet beğenemedin mi?"dedi gülmesine engel olmaya çalışarak.
"Beğenemedim."
"Peki bunu beğenir misin?"dedi ve beni öptü. Beni ÖPTÜ!!
"Ne yapıyorsun sen ya?!"dedim ve Ege'ye biraz daha yaklaşıp fısıldayarak,"Amca görseydi n'olcaktı?"
O da aynı şekilde fısıldayarak,
"Adam traktörün sesinden hiçbir şey duymuyor ki. Hem öpüştüğümüzü fark ettiğini hiç sanmıyorum."dedi öpüştüğümüzü sözcüğüne vurgu yaparcasına.
Bu sözler üzerine umursamazca bakışımı başka bir yöne çevirdim. Fakat Ege bana bakmayı sürdürüyordu.
"Bana bakmayı keser misin?"dedim sert bir şekilde.
"Pek sanmıyorum,"dedi dudağının bir kenarını sarkıtarak.
Gözlerimi devirdim ve yolda ilerleyişimizi seyretmeye koyuldum. Durduğumuzda bir petrol ofisinin önündeydik. Amca arkasını döndü ve,
"Gençler benim benzin almam gerek. İsterseniz ailenizi arayın gelip,alsınlar sizi,"dedi.
"Çok teşekkür ederiz amca. Bunu lütfen kabul et,"dedi ve cebinden tam yüz lira çıkardı.
Adam kabul etmedi ama Ege'nin ısrarlarıyla almak zorunda kaldı.
Ege de adama az para vermedi yani. Acaba zengin mi bu çocuk? Yüz lira bu yaştaki çocuk için cebinde gezdirip,yaşlı bir adama verilecek değersizliğe sahip değil.
Adam benzinini aldıktan sonra onu el sallayarak arkasından uğurladık ve petrol ofisinin market bölümüne geçtik. Ege cebinden telefonunu çıkardı ve birisini aradı. Kısa telefon konuşmasından sonra bana döndü ve,
"Bir arkadaşımı aradım. Gelip bizi buradan alacak ve otele bırakacak. Sonra da benim arabamla yemeğe gideriz. Tamam mı?"dedi.
"Tamam,"diyerek onu onayladım.
Yaklaşık yirmi dakika sonra Ege'nin arkadaşı gelmişti. Arabası da araba hanii. Arabadan hızlıca indi ve yanımıza geldi. Baya da yakışıklıydı. Tabi Ege'nin arkadaşlarının tipsiz olması oldukça düşük bir ihtimaldi.
Çocuk gayet kibar bir şekilde elini uzattı ve,
"Ben Buğra,"dedi.
"Ben de Ceyda,"diyerek uzattığı ele karşılık verdim.
Ege:
"Ceyda şu ana kadar gördüğüm en iyi basketbol oynayan kız,"dedi kendi çocuğuyla gurur duyan anne pozuyla.
Buğra:
"Yaa,"dedi kaşlarını kaldırarak."Artık birlikte maç yaparız,"diye ekledi.
"Tabiki ben her zaman hazırım."dedim böbürlenerek.
Ege bu sohbetten biraz rahatsız olmuşcasına,
"Haydi artık arabaya mı binsek?"dedi.
Böylece hepimiz arabaya bindik ve yola çıktık.