ㅇ1ㅇ

1.4K 39 5
                                    

"Prenses Mary nerdesiniz?" Lucy'nin sesini duymamla daha çok gülerek ona kartopu fırlattım.
"Ah! Prenses!"diye bağırmasıyla ciddileşerek yanına gidip "efendim?"dedim kinayeli bir şekilde. Sol kaşımıda dikleyerek. "Ş-şey... Prens Henry sizinle görüşmek için akşam yemeğine burada olacak. Ve sizin hazırlanmanız gerekiyor."dedi "Tamam."dedim. Tam inkar edecekken ne dediğimi anlayarak "Peki efendim."diyip yanımdan ayrıldı.

Ne yemek olduğunu sormak için aşçıların yanına yol aldım. Hizmetlilerin odasının oradan geçerken duyduğum şeylerle yerimde kaldım.
"Prensese üzülüyorum."dedi Samanta.
"Neden ki?"diye konuşan ses garip aksanlı bir kızdı. Yeni olduğu belliydi.
Samanta " 3 yıl önce bir savaş oldu. Prens Richardson'ın komutanlık yaptığı bir savaş. Tam 3 hafta gelmemişlerdi. Aslında kısa sürdü savaş. Prens zeki biriydi. Bu yüzdendir herhalde. Orada onlara yemek ve kıyafet yardımı yapan bazı kadınlar olur. O kadınlardan birine bir asker saldırdığında Prens kadını korumak için öne atıldı ve kılıç ona saplandı. Böyle ölmüştü. Yani bildiklerimiz bunlar. Savaşın bitmesine daha 2 gün kala hemde. Askerler planları bildikleri için hemen işe koyuldu. "Dedi." Haberler geldiği zaman Prenses odasına kapandı. Prensin öldüğüne inanmadı ve bir yıl boyunca geri gelecek diyip durdu. Şu 3 yıldır kimseylede görüşmüyor. Sanırım söylemesi kesilsede hala geri döneceğini düşünüyor."
"Yazık."dedi diğer yabancı ses.
Gözlerimin dolmasıyla duvara yaslandım ve yere kayarak ağlamaya başladım. Richard gelecekti. O beni seviyordu. Hayır o gelecek! Söz verdi bana! Gelecek... gelecek...
"Gelecek... gelecek... gelecek..."ağlamam bitmiş ve krize girmiştim. Yine. Hızla ileri geri sallanırken mırıldanıyor ve gülümseyip duruyordum. Birinin kolumdan tutmasıyla irkilip gözlerimi çevirdim. "Gelecek... o gelecek... beni yalnız bırakmayacak ... gelecek... söz verd..." Lucy üzgün gözlerle bakarken saçımı okşayıp "hayır efendim... Prens Richardson öldü. Gelmeyecek ama hep kalbimizde olacak."dedi. Sinirle ona bakarken ellerimle kollarını tuttum. Tırnaklarımı geçirirken sinirle "gelecek..."dedim. Arkamdan Samanta gelip ellerimi çekmeye çalışıyordu. "Üzgünüm efendim. Konuşmamalıydım."

Karşımdaki adamın amacını bilsemde bir şey demedim veya yapmadım. "Beni ağırladığınız ve hoş sohbetleriniz için teşekkür ederim Leydim."diyerek asil bir şekilde eğilip elimi öptü. Gülümseyerek bende referans yaptım. "Tekrar bekleriz Lordum." Etrafa dikkatlice bakındı ve biraz bana yaklaşarak eğildi "yarın ormanda buluşalım size nemli bir şey söylemem lazım Leydim."kaşlarım çatılırken "neyle alakalı?"diyerek ona baktım. "Prens Richardson ile alakalı efendim."dedi. "Tamam. Yarınbu saatlerde gelirim."
"Hayır olmaz. Bu saatler çok geç. Karanlık olur, tehlikeli. Sabah bu saatlerde gelebilirseniz sevinirim."diyerek uzaklaştı ve arabasına binerek uzaklaştı.
Kalbim sıkışıyordu. Acaba.... acaba ne olacaktı? Ne diyecekti?

Sadece Sen -düzenlenecek-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin