Gözlerini her kapattığında, karanlığın önünde hep aynı şey beliriveriyordu. Bir çift yeşil göz. Sonu yoktu, ilahi bir tat veren sessizliğe sahipti. Ellerini uzatsa dokunabilecek gibi olsa da, bazen kilometrelerce uzağında olduğuna kalıbını bile basabilirdi. Zaman içinde bazı hislerin ruhunu okşamaya başladığını biliyordu. Tuhaf giden bir şeylerin açığa çıkacağını bildiği gibi.Efressa, aceleci adımlarını daha yoğun bir kıvama sokarak yol boyunca ilerlemeye devam etti. Yağmur, genç kızın siyah saçları arasında bir nevi köprü görevi görüyordu. Etrafına bakındığında ilgisini çeken pek bir şey göremedi. İnsanlar yine bilinçsizdi, her zaman ki gibi bir nebze daha bilgisizdi.
Son günlerde kendini göstermeye başlayan kuraklık, çok büyük bir sorunu daha beraberinde getirmişti. Doğal besinler alamayan kadınlar, artık eskisi kadar sağlıklı sayılmazdı. Üreme durmuştu, dünya üzerinde sadece elle sayılacak kadar çocuk vardı. Ve artık bu çocuklar, tuhaf bir şekilde kırk yılda bir doğmaya başlamıştı.
Her şeyi anlamlandırabilmek istiyordu ama bunun için öncelikle kendi ruhundan feda etmesi gerekirdi. Ufak ve tatlı bir tatil kasabası gibi olan Scan köyü ve kendi halinde yaşamaya çalışan köylüler, son çareyi farklı milletlerden kadınlarla evlenmekte bulmuştu. Belki de sorun sadece kendi milletleriydi. Kısır denilen hastalık bir grip gibi herkese yavaş yavaş bulaşmaktaydı.
Fısıldamalar ve kahkahalar git gide çoğalmaya başlıyor ve karşı kaldırımdaki yaşlı adam, istemsizce histerik bir kahkaha atıyordu. Dünya'nın gelmiş olduğu bu hal, bazıları için büyük bir keyif nedeniydi. Lanetler okurlar ve kendilerini sürekli karanlığa hapsederlerdi.
"Efressa?"
Efressa, onu karşı kaldırımda bekleyen arkadaşını görünce gülümsedi. Koşar adımlarla yanına doğru ilerleyerek "Merhaba," dedi.
Bella, yirmili yaşlarında sarışın bir kızdı. Efressa'ya göre daha kısa olan boyu çoğu zaman onu öz güvensiz bir kız haline getirse de, erkeklerin karşısında bunu pek belli etmemeye çalışıyordu. Boyunu uzatmak için genelde topuklu ayakkabı giyerdi. Takıyı çok sevmesi Efressa tarafından şiddetle kınansa da bunu pek umursamıyordu. Her istediğimi yaparım diyen bir insan edası vardı üzerinde.
"Dün gece nasıl geçti?"
"Bildiğin gibi," dedi Efressa. "Yıldızlarımız uyuşmadı pek."
Bella alay edermiş gibi gülümsedi. "Acaba o yıldızlar hangi gezegende, gerçekten merak ediyorum."
"Öyle bir gezegen olduğunu düşünmüyorum." dedi umursamaz bir tavırla. "Biliyor musun?" diyerek Bella'ya doğru döndü. "Bayan Hagreer, ödev hakkında olumlu şeyler söyledi. Sergiye katılma ihtimali var." Işıldayan gözlerle en yakın arkadaşına sevincini anlatıyordu. "Sergiye katılırsa ne olacağını biliyorsun." dedi tekrar önüne döndüğünde, ağaçlardan düşen yapraklar birbirlerini takip ediyordu. Efressa, tebessümünü esirgemedi.
"Kaç yıldır herkes bu sergiyi bekliyor. Bir şey bilmezsem ben nasıl Bella olurdum?" kahkahasını içine atmayı denedi ama pek başarılı olduğu söylenemezdi. Bu sefer ikisi birden katıla katıla gülmeye başladılar.
Daha sonra tuhaf bir şey oldu. Efressa, vücuduna aniden gelen bir elektriklenme hissiyle donakaldı. Hareket dahi edemiyor, Bella'nın sorduğu soruya mutlak bir cevap aramaya çalışıyordu. Yutkunmayı denedi, olmadı. Gözlerini açmak istedi, yapamadı. Sanki o zaman diliminde, bütün dünya donmuş gibiydi.
' Bencil. Sadece kendini düşünen bir düzen bazdan farksızdı.'
"Efressa, iyi misin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
40. Bebek
Science Fiction12/08/2015 tarihinde yazılmaya başlanmıştır. Herhangi bir çalınma olayında cezai işlemler başlatılacaktır. Size bir efsane anlatayım. İnsanı şoka uğratacak cinsten. Aklınızdaki tüm o efsaneleri, masalları, öyküleri unutup, bir kenara atın. Başlıyo...