Cumartesi etütlerine ilk defa bu kadar hevesli gidiyordum çünkü Emre'yi hafta sonu da görmüş olacaktım ama hala bunu itiraf edemiyordum kendime. O gün kırmızı kazağımı giyinmiştim ve Sevgi ile okula doğru yol alıyorduk. Tam o sırada karışımıza Koray çıktı. Onun o bakışları üzgün hali beni de çok üzüyordu çok değişken bir ruh halindeydim. Ne yapacağımı cidden şaşırmıştım. Bir yandan Koray'ın bana olan bağlılığı Bir yandan benim Emre'ye karşı duygularım olayları çıkmaza sokuyordu. Ne kadar canım sıkılsa bile Emre'nin tek gülüşünü, azıcık sesini duyduğumda her şey aklımdan çıkıp salak salak sırıtıyordum. Beni bu duygu tam anlamıyla kör etmişti.
Okula geldiğimizde her zamanki gibi dörtlü tayfa geç kalmıştı. Dersin ortalarına doğru geldiler ve emre hiç beklemediğim bir şey yaptı. Arkadaki sandalyeyi alıp yanıma koydu. Gözlerimin içine baktı, Günaydın diyerek yanıma oturdu.
Elinde bir sargı beziyle "bunu koluma sarabilir misin ? Dün incitmişim yurtta vaktim olmadı." dedi. Koluna sargı bezini sararken ikimizin de ellerinin titrediğini fark ettim. Acaba o da benim ondan etkilendiğim gibi benden etkileniyor mudur? Etkilense özgeyle iyi olamazdı. Yine çok aptal şeyler düşünerek kendimi boşa umutlandırıyordum.
Şans mı kader mi bilmiyorum ama hoca bizi erken bırakmıştı dersten. Hemen ortaya bir fikir attık. Havanın güzelliğini bahane ederek Bi yerlerde oturmayı teklif ettik kızlarla. Onlarda hemen kabul etti. Bir saat sonrasına anlaşarak sevgiyle biz eve gittik. Bu kadar yakınlaşmış olmamızı cidden aklım almıyordu. Her şey o kadar çabuk gelişiyordu ki engelleyemiyordum ya da engellemek istemiyordum. Koray dışında her şey mükemmeldi. Bir saat sonra bizi apartmanın önünden aldılar, cadde boyu yürümeye başladık. Asya anlamış mıydı bilmiyorum ama sanki Emre'yle beni yalnız bırakmak için sürekli ortam hazırlar gibiydi. Yürürken bir anda kendimi Emre'nin yanında buldum. Gerçekten bir şey beni ona çekiyordu. Biz gideceğimiz yere yaklaştıkça yavaşlıyorduk sanki yolun bitmesini istemiyormuş gibi, bu sohbetin bitmesini hiç istemiyormuş gibi. Bir an olsun gözlerimiz birbirinden ayrılmadı. Konuşmasak bile. Gideceğimiz kafeye vardığımızda kapalı olduğunu fark ettik. Geri dönecektik ve şansın gerçekten benden yana olduğuna emindim, şimdi olmasaymış dediğim o şansı hissettim. Ah be çok zaman geçiyor güzel şeylerin üstünden, geçemeyen tek şey bırakılan boşluk. Bir adım geçsek belki eşitlenirdik.Yürürken hep ufladığım o yollar Emre'yle güzelleşmişti sanki. Konuşmak gözlerinin içine içine bakarak, ne büyük bir nimetmiş.
Bir kafeye oturduk. Emre yine yanıma oturmuştu sıcaklığını hissediyordum, bu kadar yakın olmamız beni mutlu ediyordu. Tarif edemeyeceğim bir duygu. Bu mutluluk tüm gün gülüp çok konuşmama yetmişti. Bülent'in babasıyla olan anıları, Osman'ın ince esprileri, İsmail'in komik hareketleri falan tüm gün iyice kaynaşmıştık. Tam bir arkadaş grubu olmuştuk. Daha önce küs olmamız o kadar tuhafıma gidiyordu ki. Sadece benim değil herkes böyle düşünüyordu. Dikkatimi, herkesin meyve suyu kola sıcak çikolata isterken Emre'nin Türk kahvesi istemesi çekmişti. Hiç anlamadan ağzımdan "cool gözükmeye mi çalışıyorsun" diye saçma sapan bir şey çıktı. Bana gülmüştü. Ne komik bir kızsın sen demişti. Gülünce gözlerinin kenarının kırıştığını, kirpiklerinin birbirine karıştığını fark etmiştim. Kirpikleri o kadar uzundu ki güldükten hemen sonra eliyle düzeltme gereği duymuştu. Kim fark edebilirdi ki bunu benden başka?
Vedalaştıktan sonra Sevgi Emre ben yurda doğru gitmeye başlamıştık. Yurttan kitap alma bahanesiyle gidip Büşra'ya sarılacaktım, olanları anlatacaktım. Tek anlatabildiğim insan oydu. Telefondan anlatırsam tüm heyecanı kaçardı. Çıktım yurda Buşra'ya olanları anlattım. Benim kadar sevinmiş olmalı ki o heyecanla sarılırken gözlüğümü kırdı. O kadar mutluydum ki takmamıştım bile. İyice karanlık batırmıştı. İçimde dışarda Sevgi'yi tek bıraktığım için bir huzursuzluk vardı. Huzursuz olmama gerek olmadığını yanına gittiğimde fark ettim meğer Emre beni beklemiş. Onunda çarşıda işi varmış ve gitmek için beni beklemiş. O kadar tuhaftı ki aklım almıyordu. Tüm gece boyunca beni beklemiş diye tekrar edip durdum. Hep beraber yokuşu indik. Eve geldiğimizde aklımda olan şey Özge'nin bu olanlardan haberi yok muydu acaba ? Çok seviyor sonuçta kıskanması normaldi. Neden bütün gün hiç mesajlaşmamışlardı ?
Gece Emre'yle tekrar mesajlaşmaya başladık. Özge'yle aralarının bozuk olduğunu söyledi. Neden diye sorduğumda ise "bizi yolda herkesin arkasında tek yürürken görmüş üstelik tüm gün etütte oluruz diye yalan söyledim. Onu anladı sanırım." dedi. Aslında Özge için üzülmüştüm ama o sıra kendimi düşünmekten kısa sürmüştü. O gece sadece Emre değil dörtlü tayfanın hepsiyle konuşmuştuk. Çok iyi anlaşıyorduk cidden. Bir karar aldık o gece pasta yapıp okula getirecektik ve okulda dil sınıfında yiyecektik. Dil sınıfı hep boş olurdu. Tabii Emre sunmuştu pasta fikrini bu yüzden pastayı ben yapacaktım. O gece pastaya Sevgi'nin elini bile değdirtmedim, her şeyi kendim yapmak istedim. Yaptım da. Aynı gece Koray da mesaj atmıştı özlediğini dile getiren. Üzülüyordum. Meğer bana hediye almış bir sürü. Onları vermek için buluşmak istiyordu. Ben seçimimi yapmış gibiydim. Mantık olarak ne kadar Koray diye düşünsem de duygularım ağır basıyordu. Ne kadar kabul etmediğini söylesem de olmadı. Buluşma fikrinden zar zor vazgeçirdim. Kapıya kadar getirdi. Teşekkür bile etmedim yüzüne bile bakmadım. Bu onu o kadar kırmış ki tek bir mesaj bile atmadı o gece. İçim acıyordu ama aklıma Emre gelince her şey düzeliveriyordu. Bu duyguya bende anlam veremiyorum. Neden bunları yaşıyordum ? Bilmiyordum iyi mi kötü mü ama hayatımın en büyük dersini alacağımı şimdi şimdi fark edebiliyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
17 yaşım ve kalanı
ChickLitAşk dolu kucaklamaydı onunki. Öyle sarardı ki kollarıyla, beni kalbinde hapsettiğini bu iki saniyelik anlarda anlardım. Bir gün tam böyle bir anda ağzından kulağıma doğru "miyo" dediğini duydum. Kendi de ne anlama geldiğini bilmediği için utanmıştı...