Hani bazı sabahlar vardır "bugün değişik bir şey olacak hissediyorum" diye uyandığınız ve tüm gün o anı beklediğiniz. Ne zaman böyle bir sabaha uyansam sonu tuhaf biter. Bu hep böyleydi benim hayatımda.
O sabah da böyle uyandım, kalktım ve bardağımı alıp yemekhaneye çıktım Büşra yine benden önce çıkmış iştahlı iştahlı kahvaltısını yapıyordu. Kahvaltı bittikten sonra gülüşerek odaya indik tabii ki Cansu hala uyanmamıştı. O sıra yurtta sadece iki arkadaşım vardı koskoca yurtta sadece iki arkadaş. Sonunda gereksiz, iyi niyetimi suistimal eden insanlardan uzaklaşmıştım sadece ikisi kalmıştı. Telefonuma baktım yine Koray uzunca bir günaydın mesajı atmış hemde geceden. Bu çocuk beni mutlu etmeyi her zaman biliyordu ama onun bana olan sevgisinden, ilgisinden korkuyordum. Beni bu kadar sevmesi beni yoruyordu. Koray ile tam bir yıldan fazladır çıkıyorduk. Tam anlamıyla aşıktı bana ama beni huzursuz eden bir şeyi vardı.
En sevdiğim, bana uğur getirdiğine inandığım kazağımı giydim. Tam Büşra'ya dönüp nasıl olmuşum demeye kalmadan yanağımdan öptü beni sinir etmek için morarana kadar öptü ve okula o morlukla gitmek zorunda kaldım. Sinirle sınıfa girdim. Tabii her sınıfta olduğu gibi en arkada oturan bir dörtlü grup olur herkesin uyuz olduğu. Hah işte bizde o grupla bayağıdır konuşmuyorduk. Ben şansa onların olduğu sıranın diğer yanında oturuyordum. Zaten hiçbir zaman şans benden yana olmamıştır. Neyse ben suratımdaki o morluğu unutarak oturdum sırama. Bir tanesi hariç o dörtlü suratıma pis pis bakıp gülüyorlardı. Bir an aklıma morluk geldi ve sinirden kalktım ayağa bağırmaya başladım "ne kadar pislik sapık insanlarsınız ya siz Koray falan mı yaptı sandınız ne kadar salaksınız be" der demez tabii grubun en salağı olan Osman "kızım senin her şeyin yapmacık şu an sınıfta olay yaratmak için yaptığını biliyoruz boş boş bağırma yürüyüşün bile yapmacık be şımarık" dedi ve bana fark etmeden en nefret ettiğim şeyi söyledi. Evet bana şımarık dedi. Şımarıklık en nefret ettiğim şeydir ve o da benim damarıma basmıştı bu affedilemezdi çünkü şımarık olmamı gerektirecek hiçbir şey yoktu. Ne çok güzeldim ne de çok zengindim.Aile boyutuna girmiyorum hiç. Babamla aram "naber? nasılsın?" dan öteye geçemedi. Bazen o bile olmuyordu. Bu çocuk ne şımarıklığından bahsediyordu ? tabii bütün sınıf bizi dinliyor. Verdiğim cevap onu çok utandırmış olmalı ki hiçbir şey demeden oturdu. Hala pişmanım " bir tek sen milletin orasına burasına baktığın için fark ediyor olmayasın" dediğim için. Nereden bilebilirdim hayatımdaki en iyi arkadaşlarımdan biri olacak. Osman'la tartışırken sadece bir tanesi yapma demişti. Emre'ydi bunu diyen. Grubun son anda evrim geçirmiş bir tipiydi. Açıkçası hiç dikkatimi çekmiyordu o ana kadar. Ama o an elini sıraya koyuşu, sonra elini dudağına götürüp yiyişi ve hiç bozmadan sürekli ileriye bakması, o dörtlüden tamamen bağımsız duruşu, tüm gün üstünden çıkarmadığı o deri ceketinin teniyle uyumu, kocaman soluk renkte dudakları ve sol gözünün altında peşi sıra duran iki beni... Tüm gün izlediğim tek şey buydu. Bir insana bu ufacık koyuluklar nasıl bu kadar yakışabilirdi? Yanımda oturan Esma sanırım bakışlarımdan tuhaf şeylerin olduğunu anlamıştı. "ne kadar değişmiş değil mi herkesin gözü onun üstünde bu sene olayı çözmüş o" deyip kahkaha attı. Ben tabii her zamanki umursamaz tavırlarımla "yok be her bu yaştaki oğlanlar gibi saçını kaldırıp deri ceket giyerek farklı bir tarzda olduğunu düşünüyor. Yazık, biri öyle olmadığını fark ettirmeli" diyerek önüme baktım. Esma hemen "öyle ama alt dönemdeki özge var ya onunla çıkıyorlarmış. Yani bayağı güzel kız kapmış. Kız peşinden çok koşmuş Emre'nin öyle diyorlar." dedi. Nedense bir tuhaf oldum. neyse deyip geçiştirdim. Yurda gittim ve Koray'la bizi düşündüm.
Evet Koray beni çok seviyordu. Sadece ben değil herkes bunun farkındaydı, herkesin özendiği bir çifttik. Neredeyse hiç kavga etmezdik. Fazla güvenden mi yoksa umursamadığımızdan mı bilmiyorum ama hiç kıskanmazdık birbirimizi. Ben hiç kıskançlık duygusu yaşamadım. Şu an mesela kıskanmadığım günlerimi özlüyorum. Kıskanmak berbat bir duygu. Bir an sorgulamaya başladım biz neden Koray'la birbirimizi kıskanmıyoruz ?
Kapıdan içeri Büşra girdi. beni kolumdan tuttuğu gibi dışarı çıkardı. Akşam çıkışları çarşıya inip Koray Büşra ben turlamak en sevdiğimiz şeydi. Büşra'yla resmen kardeş gibiydik. Onca olaydan sonra ikimiz kalmıştık, iki iyi dost. Büşra benden bir yaş büyük yani o gittikten sonra yurtta bir sene boş geçecek. Unutamadığım o kadar güzel anılarımız var ki. Beni koruyan kollayan, ne zaman canım sıkkın olunca yanımda biten bir varlık nasıl unutulur ? Neyse bizim yurdun bir yokuşu vardı, söve söve çıktığımız. Hemen yolun yarısında kenarda bir kamelya vardır çoğu anımın geçtiği. Tam çıkarken orada birilerinin oturduğunu gördüm. Dörtlü tayfa -Osman Bülent İsmail ve Emre- oturuyorlardı. Tam olarak yüzünü görmediğim, sesini duyduğum iki kız da yanlarında oturuyorlardı. Sonra baktım Özge'yle Ayça, Özge Emre'nin yanında gülüşüyorlar falan. O sıra Büşra kolumu dürterek "Emre'yle Özge çıkıyormuş. Sende şaşırdın değil mi ? Emre ya bildiğin sevgilisi var !!!!" dedi. İçten söylemesem de ağzımdan "Ama çok yakışıyorlar" dedim. O yokuş her zamankinden daha fazla yordu beni. Bu duyguyu neden yaşıyordum bilmiyordum. Şu an o duygunun beni kör edeceğinin, her şeyi herkesi hiçe saydıracağının farkındayım. Beni içmeden sarhoş edebileceğinin artık farkındayım. Pişman mısın diye sorarsanız cevabım evet çok pişmanım.
Sabah o hisle uyanmam cidden tuhaf şeylerin olacağına işaretmiş. Ben iki yıldır tanıdığım ama fark etmediğim çocuğa ilk görüşte aşık oldum. Bunu kendime bile itiraf edemiyordum. Koray'a aşıktım çünkü ben. Bu olamazdı. Yapabileceğim en büyük ihanet olurdu Koray'a. O benden kopmayı göze alamazdı. O bana aşıktı ve ben her şeyi hiçe sayıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
17 yaşım ve kalanı
Chick-LitAşk dolu kucaklamaydı onunki. Öyle sarardı ki kollarıyla, beni kalbinde hapsettiğini bu iki saniyelik anlarda anlardım. Bir gün tam böyle bir anda ağzından kulağıma doğru "miyo" dediğini duydum. Kendi de ne anlama geldiğini bilmediği için utanmıştı...