Soğuk gün

45 7 1
                                    

Koray her gün mesaj atmaya devam ediyordu. Artık okula gitmek benim için daha bir çekilmez hal almıştı çünkü ne istediğim belli değildi. Emrenin bir sevgilisi vardı ve ben sevdiğimi kendime bile itiraf edememiştim. Bir yandan Koray tüm enerjimi alıyordu. Onun üzülmesine dayanamıyordum ama elimden başka bir şey gelmiyordu.
Okula gideceğim Bir sabah yine Büşra'yla yatakta gülüşüyorduk. Birden bana " sana çıkma teklifi etse kabul eder misin?" diye sordu. Yüzüme uzun uzun bakarak. Anlamıştı. Anlardı da sonuçta benim kardeşim gibi o zaten söyleyebileceğim tek insan da oydu. İtiraf ettim sonunda, birine artık ben galiba hoşlanıyorum diyebilmiştim. Her zaman olduğu gibi konu ne olursa olsun Büşra arkamdaydı. Beni o cesaretlendirmişti. Cesaretlendirip sırtını çevirmişti bir zaman sonra. Neyse o gün okula çok başka gitmiştim mutluydum, rahattım. Elimden geldiğince Koray ı aklıma getirmemeye çalışıyordum ama herkes onun ne kadar üzgün olduğunun haberini getiriyordu. Son laflarım onu iyice allak bullak etmişti, ve daha sonra mesajlarına hiç yapmadığım şekilde cevap vermemem. Çarşıya inmiyordum artık gerek duymuyordum. Koray'ın üzgün tavırları tüm gece uyumamama sebep olabiliyordu.
Ertesi gün okula gittiğimizde emre bana günaydın demişti. Sanki bu lafı ilk defa duyarmış gibi gözlerinin içine  baka baka "bana mı günaydın?" gibi tuhaf bir soru sormuştum. Öğlene kadar arkama dönmeme sebep olmuştu. O öğle arası Asyalara yemek yemeye gittik kızlarla. O kadar dalgındım ki çayı içerken dudaklarıma götürdüm sanıp göbeğime kadar çayı üstüme boşaltmıştım. Beni böylesine dalgın yapan şey emrenin varlığı mı yoksa Koray'ın bu masum üzgün tavırları mı bilemiyordum. Mutlu olurken mutsuzluğu da yaşıyordum. Asıl hissizleşmek çok sevdiğin çok istediğin birinin giderken bıraktığı boşluk değil, zıt duyguları aynı anda yaşamakmış. Bunu da o gün anladım. Emreyle ilk mesajlaşmamız Facebook üzerinden o öğle arası olmuştu. Neden bilmiyorum ama gereksiz bir mesaj atmıştım. Sohbet açıla açıla onun bu akşam ki futbol maçına gelmişti. Evet emre okulun futbol takımındaydı ayrıca. O kadar yakışıyordu ki futbol oynamak ona. Futbol oynarken hafif ellerini dizine koyup eğilmesi ve sağ eliyle sürekli kalbini tutup derin derin yorgunluk nefesleri alması... Fazla etkileniyordum ondan, bir şeyler beni ona çekiyordu.
Emre beni yarın ki o maça davet etmişti. Korayların okuluyla bizim okulun maçı. Ben gitmek istemedim çünkü Koray'ın orda olmasını ve benim maçı sevmediğim halde oraya gitmemdeki amacı anlamasından korkuyordum. Evet Koray'ın üzülmesinden incinmesinden çok korkuyordum.
Ama Asya çok gitmek istiyordu. Yeni ayrıldığı sevgilisi de takımdaydı ve tam 20 kasıma denk geliyordu yani onların yıl dönümü. Bunun için Asya oraya gidip onu desteklemek istiyordu, unutamamıştı ve büyük bir aşk acısı çekiyordu. Onca olaydan sonra güvenebileceği ve sevebileceği erkek bulmuşken kaybetmek çok zoruna gidiyordu. Yalnız bırakmak istememişti. Bende Asya yı yalnız bırakmak istememiştim. Ertesi gün soğuğu hiç sevmediğim halde çok uzakta olan o halı sahaya yürüyerek gitmek zorunda kaldım. Bunları Asya için mi yoksa emre için mi yapıyordum bilmiyorum. Maç bitti ve 1-0 biz kazandık. Asya çoktan ağlamaya başlamıştı çünkü Berkhan onun için çok hassas bir konuydu bu kadar ağladığını 3 yıllık arkadaşlığımız boyunca hiç görmemiştim. "benim olan erkeğin şu an gidip yanına tebrik edememek beni çok üzüyor" deyip ağlıyordu. Sahaya girdik hiç düşünmeden berkhanın yanına gidip tebrik edecektim yanımda Asya varken. Ama hiç öyle olmadı emreyi gördü gözüm bir tek ve asyayı orda unuttum hızlı ve emin adımlarla emrenin yanına gidip sanki çok seviyormuş ve çok anlıyormuş gibi boynuna sarılıp "bravo ne iyi oynadın be" dedim. Bunu neden yapmıştım bilmiyorum ama etrafta başka kimse yoktu, ses yoktu sanki. Sadece onun alıp verdi nefesinin sesi vardı ve bu beni o kadar etkiliyordu ki gözlerimi bir an olsun ayırmadım soluk renkli dudaklarından. Gözlerine baktığımda ise onun bana içten baktığını gördüm. O an içimden geçen dudaklarına yapışıp öyle kalmaktı ama dediğim tek şey "yoksa özge sevgilisinin maçına gelmedi mi?" deyip aptalca gülmek oldu. Bir anda onunda yüzünde  şaşırmış bir ifade belirdi, bir şey diyecekken araya Bülent atlayıp "ne yendik ama" diyerek lafını böldü. Emreyi göremedim daha sonra kaybolmuştu.
Acaba o da çelişki içine düşüyor mudur demekten aklımı alamıyordum. Ah aptal kafam o beni sevmiyordu ki çelişkiye düşsün. Onun daha 2 haftalık çok güzel bir sevgilisi vardı, beni ne yapsın ?
O hafta sonu Sevgilerde kalacaktım. Sevgi aramızda kapalı tek kızdı ve saf, temiz bir yüreği vardı. İnsan onun yanında kendini huzurlu hissederdi. Benim de en çok ihtiyacım olduğu şeydi bu aralar. Yani bana çok iyi gelecekti. Emreye soğuktan kızarıp moraran parmaklarımın fotoğraflarını atarak sohbet başlatmak istedim ve bu sohbet sabahı buldu. Nasıl olurdu ? O çocuk benimle sabaha kadar sıkılmadan nasıl konuşabilirdi? Özgenin bu durumu öğrenince çok sinirleneceğini tahmin edebiliyordum, öyle de oldu. Buna inanamıyordum ve aşırı mutluydum.

Özge saçlarının güzelliğiyle herkesi etkileyebilen bir tipti. emreyle sevgili olmadan once ben de bayılıyordum onun saçlarına herkes gibi. beline kadar sık ve simsiyah saçları vardı. fiziği de bize gore kat ve kat güzeldi. dışarda sessiz oluşu emreyle tıpatıp benziyordu insanları kendine çeken bir havası cidden vardı.

Dörtlü tayfa diye nitelendirdiğimiz o kötü çocuklarla da aramız o kadar iyi olmaya başlamıştı ki neredeyse yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmez olmuştu. Hepsi çok iyi çocuklardı. Hele Osman nasıl sevdirdi kendini hepimize. Dünya tatlısı bir çocukmuş meğer.
Ertesi gün telefonumda bir suru mesajla uyandım. Koray atmıştı ve maça gitmeme bozulmuştu. Kızamıyordu bile bana hala biz eski biziz sanıyordu ve deli gibi seviyordu. Ona bunu nasıl yapacaktım sahi ? Vicdanım nasıl el verecekti ?

17 yaşım ve kalanıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin