Derin bir nefes aldım. Uzun bir süredir, onlarla konuşmaya çalışıyorduk. Daha doğrusu çalışıyordum. "Pekala. Size kağıt ve kalem getireceğim, daha iyi değil mi? Yazabilirsiniz."
Yanımda oturan çocuk kafasını salladı.
"Arvid," dedim sessizce. "Kağıt ve kalem var mıdır?"
Gülümsedi. "Kalem olarak kemiğini, mürekkep olarak kanını ve kağıt olarak da derisini kullanmamıza izin verirsen; Evet, vardır."
Ayağa kalkıp odadaki dolapları karıştırmaya başladım. Kalemi gördüğüm an, gözümün önünde bir görüntü belirdi. Hay aksi!
"Tanrım! Arvid, onlar balkondalardı." Kapıya koştum. "Bir şey var. Bir şey yapmaya çalışıyorlar."
Arvid yanıma geldiğinde diğerleri de ayağa kalkmış bize doğru yürümeye başlamışlardı.
"Siktir," dedim kapıya vurarak. "Kapı-"
Kız eliyle ağzımı kapatıp duvara yasladı. Nasıl inanmıştım? Bunu nasıl yapabilmiştim?
Arvid'e baktığımda iki kişinin onu zor tuttuğu belliydi. "Kızı bırak." dedi soluyarak. "Kıza bir şey yapmayı denerseniz hepinizi parçalarım."
Hayatımda gördüğüm en korkunç insan değildi belki ama onu sinirlendirmemek gerektiğini öğrenmiştim.
Ağzımdan elini çekerek boğazımı kavradı. "Kıza bir şey yapmayacağım," dedi. "Benden kurtulmayı başarabilirse."
İşte, bu ikinci oyundu. Robot değillerdi. Ama insan olduklarını da söyleyemezdim. Onlardan kurtulmamızı bekliyorlardı.
"Arvid, kaç!" Bağırdım. Dinlemeyecekti. En azından beni bırakıp kaçmayacağına inanıyordum. Gülümser gibi oldu.
Kızın dikkatinin dağıldığını farkettiğimde, dirseğimi karnına geçirdim. Robot olmadığı için rahattım çünkü robotlar dışında yaratılan her şey kusurluydu. Robotların onların kusurlarını gidermesi gerekiyordu, ama pek başarılı girişimler görmemiştim.
Kasılıp, boğazımdaki elini gevşetti. Bacağına tekme atmaya çalıştım. Atmış mıydım, bilmiyorum ama sadece kızın değil benim de dikkatimi dağıtacak bir şey oldu. Arvid.
Bakmak için döndüğümde, çocuklardan bir tanesi yerde yatıyordu. Kız beni bırakıp, yerde yatan çocuğa koştu. Pekala, bunu beklemiyordum.
Arvid'in elinde bıçak vardı ve sözümü geri alıyorum, gördüğüm en korkunç insandı. "Bırak, gidelim." dedim sessizce.
Durmadı, tabi ki durmazdı. Hakkında anlayabildiğim tek şey dik başlı olduğuydu.
Gözümden süzülen yaşla birlikte, karnımda bir sızı hissettim. Kız hatrı sayılır uzunlukta bir şeyi karnıma geçirmişti. Muhtemlen bıçak veya kalemdi. İstemsizce ağzımdan kaçan inlemeyle hepsinin kafası bana doğru döndü.
Arvid, çocuğa yumruk atıp sendelediği bir kaç saniyede bize yöneldi. O an, gözlerinde vahşeti gördüm. Kızın omzunu kavrayıp itti.
"Sakin ol, bir şeyim yok." dedim ama sesim bile bir şeyim varmış gibi çıkıyordu. Elimi tuttu. Karnımdaki şeyi çıkardı. Tahmin ettiğim gibi, kalemdi. "Başıma dert oluyorsun," dedi. Tekrar, yüzündeki varla yok arası silik gülümseyi gördüm. Histerik bir şekilde ben de gülümsedim. "Hiç canının yanmasını önemsemez misin sen?" Uzun, ince ve buz gibi elini karnıma bastırdı. Çok güzeldi, tanrım. Bunu söylemenin zamanı değildi ama insanları günaha davet eden bir şeytana benziyordu. "Koşmalıyız," dedi arkasına bakıp. Kız yerden kalkıyordu.
Sonra, kızın yanında kadın belirdi. "Tebrikler, çömezler." Cırtlak sesini duyduğuma sevineceğimi hiç düşünmezdim. Kızın eline bir ışınlanma cihazı verdi. "Sevgili Leona'mın kusuruna bakmayın, kendisi kocasına çok bağlıdır ve yenilmeyi göze alamaz. Ah, her neyse. Yaralanmış gibi görünüyorsun Elise. Dinlenmen için biraz süre vereceğim, seni yaralıyken yorup ölmeni izlemek keyifli olmaz. Bir sonraki oyunda görüşürüz."
~
"Teşekkür ederim," dedim. "Beni her seferinde koruyacak mısın?"
Karnımda ustalıkla gezinen parmakları daha önce de bu işle uğraştığını gösteriyordu. "Seni korumuyorum," dedi. Bir şey daha söyleyecekmiş gibi ağzı açıldı ama söylemedi. Saçlarımı geriye alıp, kulağımı tuttu. "Neredeyse kulağın kopacakmış, nasıl bir hissizsin sen?" Gülümsedim. "Bunu kolu yara izleriyle dolu olan biri mi söylüyor?" Yüzü geçmişiyle beraber kasıldı. Cevap vermedi. Kulağımdaki kanı temizleyip yataktan kalktı. Kendi yatağına geçti.
Elimi karnıma koyup acıyıp acımadığını kontrol ettim. Acımadığı söylenemezdi. Ama şu an basit fiziksel bir acıyı düşünemeyecek kadar fazla ruhsal acıya katlanıyordum.
Büyük kıyametten sonra kurulan ülkede bu tarz bir mahzen bulunamazdı. Tekrar yıkımı önlemek adına tüm yapıların raporu, her gün robotlar tarafından çıkartılıyordu. Başkan kesinlikle böyle bir yapıya izin vermezdi.
Geriye kalan ihtimallere ne kadar bir yüzde ayırabilirdim? Tüm ülkeler büyük bir titizlikle boşaltılmıştı, hiçbir canlı bulunmayacak şekilde. Ülkeler boşaldıktan sonra her metre kare incelenmiş ve kayıt alınmıştı. Mahzenlerin yıkılmadan bırakılma fikri pek cazip gelmiyordu.
Evet, Ütopya'nın dışındaydık. Bu kesin bir gerçekti. İnsan beyninin ürünü olan tüm yapılar yok edilmişti. Burasının ülkeler temizlendikten sonra yapılmış olması imkansıza yakındı ve duvarlar neredeyse biz çok yaşlıyız diye bağırıyordu.
Geriye kalan tek ihtimal yasaklı bölgede olabileceğimizdi. Diğerlerine göre yüzdesi daha fazla olabilir ama nasıl buraya getirildik? Yasaklı bölge daima gökyüzündeki gynoidler tarafından taranıyordu. Başkanın bu işin içinde olma ihtimali, evet.
"Hey, Arvid." dedim ona doğru bakarak. Yattığı hafif uykudan uyanıp gözlerini araladı. "Efendim?"
Ona anlatmalıydım, çünkü benden daha zekiydi. "Mahzende uyanmadan önce ne yapıyordun?"
Suratıma şaşkınlıkla baktı. "Projede çalış-"
"Hayır," diye fısıldadım. "Ne işle uğraştığın değil, en son yaptığın şey."
"Ben," dedi. Emin değildi ama emin olana kadar onu zorlayacaktım. "Evdeydim sanırım."
Kalkıp yanına oturdum. "Evinin koruma sistemi hangi seviyedeydi?"
Yutkundu. "En düşük seviyedeydi. Ne ima etmeye çalışıyorsun? Tanrım, düşündüğüm şeyse eğer, burdaki en zeki insan bile ufacık bir korumayı kıramaz."
"Eğer tek başlarınaysa, haklısın," Güldüm. "Ama ya başkan yanlarındaysa?"
Eliyle ağzımı kapattı. "Dinliyorlar," dedi. Sustu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHZENİN İÇİNDEKİLER
Science FictionYıl 2032. Hayatınızın en güzel döneminde, 17 yaşındasınız. Kendinizi uyandığınızda, mahzende buluyorsunuz. Tanımadığınız birine güvenmek zorunda kalıyorsunuz, ölümden kurtuluyorsunuz. Kafanızı kaldırdığınızda, sizin başarısızlıklarınızdan zevk duyan...