Madde➄

1.2K 77 16
                                    

Twitter'dan çıktıktan sonra defterimi kucağıma aldım ve pembe mürekkepli kalemle dördüncü maddenin yanına küçük bir tik daha attım.

Madde5- Kendin gibi birini öp.

Pazartesi günü, tıpkı ayarladığımız gibi tam üçte Macy's Alışveriş Merkezi'nde, Starbucks'daydım. Kötü kokup kokmadığımı kontrol etmiş, üstüme fazladan parfüm sıkmış ve saçlarımın kabarmasını sevmediğim için onları sıkıca yukarıdan toplayarak yüzümü ortaya çıkarmıştım. Çok güzel biri olmadığımı biliyordum, yine de onun yanında gezebilecek biri gibi görünmeye çalışmıştım.
Muhtemelen sarı saçlarım her zamankinden daha yıpranmış görünüyordu ve mavi gözlerim ekstra şişkindi.
Üstüme giydiğim Rolling Stones baskılı tişörtü biraz daha aşağı çekiştirdim.

''Talia?'' Sesinin tınısı öyle güzeldi ki bir an için afalladım.

''Uhm. Hey,'' ayağa kalkarak açtığı kollarının arasına girdim. Şeftali gibi kokuyordu ve şeftali en sevdiğim meyveydi.

''Hey,'' elleri belimde birleşti. Geri çekildiğinde yalpalayıp yere düşmemek için masaya tutundum. Karşıma geçti ve yüzüne tatlı bir gülümseme koydu.

''Saçların güzel görünüyor.''
Elim istemsizce at kuyruğuma gitti ve yarım yamalak gülümsedim.

''Teşekkürler,'' hiçbir zaman kızaran utangaç kız olmamıştım ama yanaklarıma hücum eden ısı sahiden de ondan mı kaynaklanıyordu?

''İkimize kahve alıp geleyim. Hangisi favorin?''

''Karamelli Mocha,'' dedim elimde tuttuğum telefonun kabıyla oynarken. Oyalanacak tek şeyim buydu. Bana başını salladı.

''Benim de öyle.'' Gülümsedi, hemen sonra ayağının üzerinde önüne doğru dönerek sıraya ilerlemeye başladı. Onun sıkı ve kıvrımlı vücudunu inceledim. İnce bacakları ve bacaklarını kaplayan koyu renk külotlu çorabını. Her adım atışında bacağındaki kasların hafifçe belirginleşmesini ve ayakkabı topuğunun yerde çıkardığı tok sesi.

Öyle mükemmeldi ki kendimden utanıyordum. Basit görünümlü, sarışın ve zavallı Talia Scott'tım ben.
O ise, dönüp tekrar bakmak isteyeceğiniz görkemli bakışlara sahip, arkadaşları tarafından sevilen, güzel Deborah Ross'dı.

İki kahve kutusuyla geri döndüğünde, bakışlarımı farklı yöne çevirdim. Onu edepsiz bakışlarımla rahatsız etmek istemiyordum. ''İşte,'' diyerek kahve kutusunu önüme bıraktı.

''Teşekkürler,'' karamelli tatlı içecekten küçük bir yudum aldım.

Starbucks'da bir yarım saatimizi harcadıktan sonra ona sinemaya gitmeyi önerdim. Randevular ya da ilk öpücükler konusunda profesyonel sayılmazdım ve bu şeyi nasıl gerçekleştirebileceğimi bilmiyordum. Filmlerde işe yarıyordu ve ben de şansımı denemiştim.
Ancak Deborah burun kıvırdı ve bir filmi birkaç koltuktan oluşan karanlık bir salonda seyretmenin sıkıcı olduğunu söyledi. Bana evinde izleyebileceğimizi söylediğinde onu kabul ettim. Buraya taksiyle gelmiştim ama o benden üç yaş büyüktü. Yani reşitti ve ehliyete sahipti. Demek istediğim, bir arabası da vardı.

''Lezbiyen misin yoksa biseksüel mi?'' diye sordum ona, arabayı çalıştırdıktan sonra yola çıktığımızda. Üstü açık bir arabaydı ve rüzgar saçlarımı geriye savuruyordu. Işıklı yollardan bu şekilde geçmek oldukça eğlenceliydi.

''Lezbiyen,'' deyip elindeki enerji içeceğini kafasına dikti ve çöpünü araçtan dışarı attı. Hareketleri öyle çekici ve havalıydı ki bir an bile ona bakmamak beni zorluyordu.

''Bunu ne zaman fark ettin?''

Ben kendimi keşfedeli üç sene oluyordu. Üç sene önce, erkek arkadaşım Rafeal'la çıkmaya başladığımızda lisenin ilk senesiydi. Sınıfıma girdiğimde, Diana ile tanışmıştım ve vücudumda oluşan ilk saçma dürtüyü de o an hissetmiştim. Eh, tabii o zamanlar Diana'nın nasıl bir homofobik olduğunu bilmiyordum. Neyse ki, bunu bana dolaylı yoldan göstermişti. Ona olan bakışlarımla dalga geçmiş ve ''Hey, Talia, yoksa beni altına mı almak istiyorsun?'' demişti. ''Kes bir lezbiyen gibi davranmayı ve yemeğini ye.'' Onunla o seneden sonra bir daha takılmamıştım.

''Sanırım on üç yaşındaydım. Caddenin karşısında oturan ve benden dört yaş büyük olan kızıl saçlı bir kız vardı. Ona erkeklerin iğrenç koktuklarından bahsetmiştim ve,'' omuz silkti. ''Onu öpmüştüm. Sınıfımdaki erkekler sahiden de iğrenç kokarlardı.'' Yüzünü ekşitti. Kıkırdadım.

Deborah, tecrübeli biriydi. Bense kendimi keşfetmek için deftere maddeler çıkarıyordum.

''İlk şeyin,'' diye devam ettim. ''Yani bilirsin, ilkin nasıldı?''

Kahkaha attı. ''Bunu hatırlamıyorum. Çok içmiştim ve bok gibi görünüyordum,'' güldü ve arabanın el frenini çekti. ''İşte, benim bölgemdeyiz.''

Tek katlı, sevimli bir evin karşısındaydık. Bana anahtarları fırlattı. ''Sen içeri gir, ben arabayı garaja koyacağım.''

Ona aptal bir ifadeyle başımı sallayarak taş yoldan evin verandasına doğru yürüdüm. Kapıya ulaştığımda, anahtarı kilidin yuvasına geçirdim ve çevirip kapıyı açtım. İçerisi beklediğimin aksine, oldukça düzenli görünüyordu. Belki de Deborah titiz biriydi. Salona girdiğimde, gözüm krem rengi duvarların üzerinde asılı duran resim çerçevelerine kaydı. Hepsinde farklı pozlarda Ella'yla ikisinin resimleri vardı.

''Onları kaldırmaya üşendim,'' diyerek üstünden çıkardığı kot ceketi koltuğa attı Deborah.

Ona anladığımı belirtircesine başımı salladım ve televizyonun karşısında duran masaya doğru yaklaştım. Üzerinde içi film dvdleriyle dolu bir sepet vardı. İçinden herhangi bir tanesini elime aldım.

''Hangi filmi izleyeceğiz? Ah, Mr. Bean mi?'' Tepkisini kontrol etmek için omzumun üstünden ona döndüğümde, üzerindeki tişörtü çıkardığını fark ettim.

''İklim kadar kafamı karıştıran bir şey yok,'' diye söylendi. ''Geceleri sıcak oluyor.''

Ve ben daha fazla beklemedim. Elimdeki dvdyi bir kenara fırlatıp hızlı adımlarla karşısına geçtim. Yumuşak saçlarını kavrayarak onu kendime yaklaştırdım. ''Siktir et sıcağı,'' diye fısıldadım ve bir an bile beklemeden dudaklarımı Deborah'nın dolgun, pembe dudaklarıyla buluşturdum.

Günün sonunda, televizyonun karşısındaki büyük koltukta birbirine dolanmış bedenlerimizden yükselen kalp atışlarımızı dinliyordum. Televizyonda izlemeye odaklanamadığım bir film oynuyordu ve sehpanın üzerinde iki kase patlamış mısır vardı.
Deborah'nın sıcak bedeni, benimkinin hemen yanındaydı ve bacakları bacaklarımın arasındaydı. Sigara kullanmıyordu, bu yüzden ondan algıladığım tek şey şeftali ve derin mentol kokusuydu.

Ve ben, kısa sürede bu güzel kıza -sanki basit bir şeymiş gibi- hızla aşık olmuştum.

✒ Pembe Mürekkep ⚢Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin