3

226 18 14
                                    

Meraba şekerfareler! Multide gördüğünüz kız Su' dur. Ve bu bölümde Su' yun ağzından. Okurken Within Temptation= Frozen dinlerseniz daha iyi olur yada sizin bildiğiniz bi duygusal şarkıda olur. Duygusal olsun yeter. Daha fazla uzatmıycağım. İyi okumalar...

Ayaklarımın altını yakan, fazla sıcak kumu umursamamaya çalıştım. Sonuçta 2 saattie güneşin altındaydım. Güneş, henüz başıma bir etki etmediyse, sıcak kum ayaklarıma fazla zarar veremezdi.
Burasını çok seviyordum. Bıraksalar sonsuza kadar bile burda yaşardım. Kumsalın ıssız yerlerinde... Sıcak kumun, ayaklarımın altını yakmasını seviyordum. Denizin, kıyıya vurduğun da çıkarttığı sesi seviyordum. Hafif esen rüzgarın, saçlarımı savurduğunda, ensemi gıdıklamasını seviyordum. Ama en çok da denizi izlemeyi seviyordum. Her denize baktığımda babamı görüyordum. Oturup, akşama kadar babamın denizden çıkmasını beklerdim. Ama hiç çıkmamıştı. Ne kadar yalvarsam da çıkmamıştı. Ne kadar denize tuzlu, gözümden akan yaşları akıtsamda çıkmamıştı.
18 yaşıma geldim ve hala bekliyorum. Tıpkı, şuanda beklediğim gibi...
5 yıl önce isteklerim üzerine denize gitmiştik. Ablam, annem, babam ve ben... O gün fazla mutluyduk. Herşey yolunda gidiyordu. Kim bilebilirdi ki o günün, hayatımızda ki en kötü gün olucağını... Denize girmek istemiştim. O zamanlar 13 yaşımdaydım. Ve hala yüzme bilmiyordum. Ama yinede çocuk aklıyla babamlar görmeden girivermiştim işte. İlk başlarda kıyıda oynarken, daha sonra iyice heveslenip derinlere gitmiştim. Gerisi benim çırpınışlarımdan ve çığlıklarımdan ibaretti. Hala, aklıma geldikçe, üstüme bir yorgunluk çöküyor, boğazım acıyordu. Babam gelmişti beni kurtarmaya. Beni kurtarmaya çalışırken, omuzlarına çıkıp, onu suya batırmıştım. İlk başlarda çırpınmıştı ama daha sonra... Çırpınışları biranda kesilmişti. Annem yüzerek yanımıza geldiğinde... Neyse işte. Babamın katili bendim kısaca. O günden sonra hiç bir şey eskisi gibi olmamıştı. Ablam hiç gülmemişti ve benden nefret ediyordu. Annem her ne kadar nefret ettiğini belli etmesede, bakışları onu ele veriyordu. Babam öldükten sonra, annem benimle konuşmaz oldu. Herkez beni suçladı. Bende kendimi suçladım. Suçluydum... Kendimden nefret ediyordum!
Ölmek istiyordum ama ölmeye bile cesaretim yoktu. Yaşıyordum, ama yaşamakta istemiyordum. Bu çok zordu. Babamın katili olduğumu bilerek yaşamak, çok zordu. Babamla beraber tüm ailemi kaybetmem bana çok koyuyordu. Güçlü bir kız değildimki ben. Güçsüzdüm... Tina gibi güçlü değildim. Senay gibi hayat dolu değildim. Ceylan gibi yaşama yaşam katmıyordum.
Keşke babamın ölümüyle sadece ruhum değil, bedenimde ölseydi. Ruhum, beni terk etmişti. Böyle yaşamak zordu. Bir erkeğin, senin ihtiyacın olduğu zamanda, sana kollarını dolamaması zaten ölemek için yeterli bir sebepti. Kızlar dışında kimsem yoktu. Ne kadar yanımda olsalarda yapmacık olduğunu biliyordum. Oysaki kızlar ' gerçekten ' yanımdaydı. En azından bunu bilmek, beni azda olsa gülümsetebiliyordu.
Sonunda yürümeyi bıraktım ve denize doğru döndürdüm tüm vücudumu. Oralarda bir yerlerdeydi hayatımdaki tek değer verdiğim adam. Ölmemişti... Gitmemişti, biliyorum. Ayaklarımı harakete geçirerek, denize doğru yürümeye başladım. Babamı bulucaktım. O, hala ordaydı.
Ayaklarım, ilk başta ıslak kumla buluştuğunda irkildim. O kadar sıcaktan sonra soğuk deyince, elektrik çarpmış gibi olmuştum. Yinede umursamadan denize girdim. Önce ayaklarım, buz gibi suya girerken şimdi tamamen suyun içindeydim. Sıcak vücudum, buz gibi suya henüz alışamamıştı ama ben yüzmeye devam ediyordum. Babam derinlerdeydi. Bende derinlere inmeliydim.
İyice suyun içine daldığımda, gözlerimi açıp, etrafa baktım. Fazla bulanıktı ve tuzlu su gözlerimi yakıyordu ama yinede gözlerimi kapatmadım. İyice derinlere dalmıştım işte. Nerdeydi? Neden yoktu?
Nefesim tükenirken, hızla yüzeye doğru yüzdüm ve başımı sudan çıkarttım. Nefes nefese kalmıştım ve kıyıdan çok olmasada uzaklaşmıştım.
-" Baba! "
Etrafıma bakındım ama aynı benim gibi, gözleri anormal derecede mavi olan adam karşıma çıkmamıştı. Ona ihtiyacım vardı. Sudan çıkıp, kollarını iki yana açmalıydı. Sımsıkı sarılmalıydım ona. Burnumu acıtacak derecede, kokusunu içime çekmeliydim. Onu çok özlemiştim!
-" Baba! Nerdesin? Baba, ne olur gel. Baba, sen olmadan yapamıyorum. Çık şu lanet sudan! "
Bir kaç saniye bekledim ama gelmiyceğini biliyordum. O, ölmüştü. Lanet olsunki o, 5 yıl önce bugün ölmüştü.
Suda hıçkıra hıçkıra ağlarken, nefesim daralıyor, kalbim sıkışıyordu. Tina, çok şanslıydı. Şuanda babasıyla, güle eğlene kahvaltı yapıyorlardı. Babası yanındaydı. Onunda kötü anıları olsa bile kendini kötü hissetmiyordu. Suçluluk duygusu, hergün onu ezip, nefesini daraltmıyordu. Her geçen gün biraz daha ölmüyordu.
Nefesimi tekrar tutarak suya daldım ve beklemeye başladım. Saniyelikte olsa, şuanda ölmekten korkmuyordum. 5 yıl sonra olsa bile, babamın öldüğü gün, bende ölücektim. Onunla aynı ölümü tadıcaktım. 2 fark vardı sadece. 1. si o yaşamak istiyordu. Ben ise ölmek istiyordum. Her zaman korksamda, şuanda korkmuyordum. 2. si ise onun bir katili vardı. Benim ise yoktu. Kendi kendimin katiliydim.
Nefesimi öyle 3 dk tutabilem insanlardan değildim. En fazla 30 saniye... Bulanık olan su, yavaş yavaş karanlığa gömülürken, bilincimde kapanmak üzereydi. Cesur bir şekilde ölücektim. Hak ettiğimi, sonunda yapıcak cesareti bulmuştum kendimde. Bilincim kapanırken, kızlardan son bir kez daha özür diledim. Kardeşliklerine bensiz devam ediceklerdi...
-
Dudaklarıma değen yumuşak dudaklar, baskı yapınca anında gözlerimi açtım ve öksürmeye başladım. Öksürüklerim sonunda durduğunda etrafıma bakındım. Bulanık olan yerler şimdi netleşmişti. Hala kumdaldaydım ama en son olduğum yerde değil. Kumların üstünde, ıslak bir şekilde oturuyordum ve yanımda da sırıksıklam olmuş bir adet Tuna vardı. Tuna? Tuna!
-" Aptalsın! "
Sert sesini duyduğumda, rüyada falan olmadığımı anladım. En son boğulmak üzereydim oysaki...
Normalde " iyimisin? " denirdi ama Tuna' dan bunu zaten beklemiyordum. Sertti, katıydı, konuşmayı sevmezdi. Şuana kadar konuşmuşluğumuz zaten yoktu. Neden kurtarmıştı o zaman beni? Bıraksaydı da ölseydim.
-" Beyinsizmisin sen?! Boğuluyordun gerizekalı! Niye yüzmedin? "
Bana karşı olan bağırması son bulunca, yanıma oturdu ve bana bakmaya başladı.
Onaneydiki? O kimseyi umursamazdı. Yanında istemezdi. Yanlızlığın adamıydı o. Peki, umursamamasına rağmen, ne diye beni kurtarmıştı? Madem yanlızlığı seviyordu, neden yanımda oturmuş beni izliyordu? Kurtarmıştı işte. Boğulmamıştım. Gidebilirdi.
-" Canına mı susadın sen, ha?"
-" Evet, canıma susadım! Ölmek istedim, tamam mı? Geberip gitmek, hak ettiğim ölümü bulmak istedim. "
Bağırmasına karşılık, benimde sabrım kalmamıştı artık. Acı dolu yanım, bagırıp çağırıp, ağlamak istiyordu. Şu durumdayken, bana bağrılmasına katlanamazdım.
-" Sakin olurmusun? "
Sorusunu, ben " sakin ol yoksa, valla sikerim. " olarak algılamıştım çünkü öyle bir şekilde söylemişti. Bunu yapamazdım. Kendi üzüntüm yüzünden, Tuna' ya bağıramazdım. Hemde insanlık yaptığı bir günde... Benim öfkem kendimeydi. Ona bağırmamalıydım. Bağırsam bile ne değişicekti ki? Babam geri mi gelicekti? Acım mı dinicekti? Annem ve ablamla yine eskisi gibi mi olucaktık? Bunlara koca bir HAYIR yeterdi bence.
-" Kusura bakma. Bugün... Bugün babamın ölüm yıl dönümü. "
Artık bana bakmıyordu. O da benim yaptığım gibi, denize bakıyordu. O da dalıp gitmişti sanki. Onunda, şu huzur getiren denize bakarken düsündüğü acıları varmıydı acaba? Neden yanlızlığı seçmişti? Hiç bir insan yanlız olmak istemezdi ki. Derdini anlatıcağı, sarılıp huzura kavuşucağı, ağladığında saçlarını okşuycağı, gülümsemesine gülmek katıcağı birisini kim istemezdi ki? Bir şey olmuştu ki, istemiyordu. Onu, yanlızlığa bu kadar iten şey neydi?
-" Banane. "
Yada neden bu kadar kabaydı? Yada en doğrusu, gerçektende onaneydi. O kimseyi umursamazdı ve ben gelmiş yanına, derdimi anlatmaya çalışıyordum. Bende ayrı bir deliydim. Ama yinede anlatmak istiyordum. Şuanda yanımdaydı ve ben onunla konuşmak istiyordum. Belkide ona sarılıp, ağlamama izin verebilirdi. Ah! Cidden kafayı yiyordum.
-" Biliyormusun? 5 sene boyunca, babamın mezarına sadece 4 kere gidebildim. O kadar zor bir şeyki... Şimdi gitme şansım olsa, arkama bakmadan, koşar giderdim babamın yanına. "
Hafif bir rüzgar estiğinde, fazlasıyla üşüdüm. Bu hafif rüzgarda bile üşüyen ben, babamın yokluğunda nasıl donarak ölmüyordum? Hala nasıl dayanıyordum?
Tuna, yine kabaca sözler söyliycek sanırken ayağa kalktı ve ıslak, siyah pantolonuna yapışmış kumları silkelemeye başladı. Hala saçlarının ucundan damlalar akıyordu. Üstüne giydiği siyah t- shirti ıslandığı için iyice vücuduna yapışmıştı ve bu da ne kadar kaslı bir yapıya sahip olduğunu gösteriyordu.
Gözlerim dolarken, hızlı bir şekilde önüme döndüm. O da gidiyordu işte. Sıkılmıştı benden. Bunalmıştı anlattıklarımdan. Zaten kalması için hiçbir sebep yoktu. Tabikide gidicekti. Ama gitmesini istemiyordum. Yanlız kalmak istemiyordum. İstediği kadar terslesin, ama ben yinede anlatıyım istiyordum.
Gözümden bir damla yaş aktığında, ıslak elbisemle buluştu. Sanırım bende yanlızlığın kızıydım. Her ne kadar kızlar yanımda
olsada...
-" Kalk. "
Tuna' nın katı sesini duyunca, dolu gözlerle ona baktım. Ben onu çoktan gitti sanıyordum. Oysa o, başımda dikilmiş bana bakıyordu. Tek bir mimik olmadan...
-" Efendim? "
Göz devirip, kolumdan tuttuğu gibi ayağa kaldırdı. Islak saçları birbirine girmişken, ıslak kirpikleri nerdeyse bir bütün olmuştu.
-" İkiletmeyi sevmem. O yüzden iyi dinle. Babanın mezarına gidiyoruz. "
Bedenim buz kesilirken, ona bakakaldım. Olmaz! Bunu ona yapamazdım. Az önce ölmeye çalışan ben, katili olduğum babamın sınırları arasına giremezdim. Bari orda huzurlu olsun... Onun, kendisi kokan toprağında ellerimi gezdiremezdim.
-" Ha-hayır. Olmaz! "
Ellerini ceplerine yerleştirip, ağırlığını tek ayağıma verdi. Böyle yapınca fazla karizmatik olmuştu.
-" Az önce " mezarına gidebilme şansım olsa, arkama bakmadan giderdim. " demedin mi? İşte sana bir şans. Seni götüreceğim. "
Vay be! Demek ki beni dinliyormuş. Umursamıyor sanıyordum. Çünkü gerçekten bu imajı çiziyordu. Ama, gerçektende insanlar dıştan göründüğü gibi değildi.
Tuna, beni dinlemiyormuş havası vermişti. Oysaki dinlemişti. Sert birisine benziyordu. Öyle davranıyordu ki bence bu, ortaya koyduğu yapmacık bir kişilikti. O sert değildi. O kadar çok korkulcak biriside değildi. İstediği kadar haraketlerini bir kalıba koysun, boş boş bakmayı beceremiyordu. Yüzüne, benimsediği sert ifadesini takabiliyordu ama bakışları onu ele veriyordu. O kırgındı... Benim gibi, yaşama tutunucak hiçbir şeyin olmadığını sanıyordu. Oysaki birbirinden iyi kalpli 3 arkadaşı vardı. Benimde öyleydi ama... Bu yaşamamızı gerektirmiyordu belkide.
Tina' yı tanımayan herkezin onu, itici bulduğuna eminim. İtici haraketleri var gibi duruyordu ve tanımadıklarına karşı, yüzüne taktığı ifade onu itici kılıyordu. Oysaki, iticiliğin i' sindeki nokta bile onda yoktu. Senay... Şeker, hanım hanımcık birisi gibi duruyordu. Sanki kolay lokmaymış gibi... Öylemiydi? Tabikide hayır. Asla öyle bir kız değildi. Ceylan... Soğuk ve egosu tavan yapmış bir görünüm seriyordu ortaya. Oysa soğukluk ve ego, onunla aynı cümlede bile kullanılamazdı. Ben... Çok fazla masum görünümü veriyordum. Masumluk ve ben? Peh! Ruhum kahkahalarla gülerken, bedenimdeki iki mavi göz, bir damla yaş akıttı. Masum falan değildim. Ben babamı öldürmüştüm! Gözlerimden akan yaşları elimin tersiyle silsem bile, yerini yenisi doldurması fasla uzun sürmüyordu.
-" O zaman öyleydi. Şimdi... Şimdi vazgeçtim. "
Bana doğru bir adım atıp, aramızdaki mesafeyi kapattı. Tam gözlerimin içine bakıyordu. O kadar derin bakıyirdu ki... Böyle bakmasında bile, sanki kalbim büyük bir koşu yarışının içindeymiş gibi hissettim. Birden hızlanmıştı...
- " Sizler böylesiniz işte. Lafa gelince yaparım, ederim! Ama iş harakete binince, yaparım, ederimler geride kalıyor. "
Bu kadat duygusuzca konuşması canımı yaksada, derinlere gömülmüş sesimi aramaya başladım. Gözlerim dolmuştu ve bir damla daha yaş akmaması için gözlerimi kırpıştırmıyordum. Sonunda aradığım sesi bulduğumda, konuşmaya başladım.
-" ' Sizler' dediklerinin içinde sende varsın, Tuna. "
-" Ben onu bırakmadım! "
Anlamayan gözlerle ona baktım. Ama anlamasamda anlatmıycağını bildiğim için, kendi kendime düşünmeye başladım. Ben ona, kısaca " Sende söyliyip, yapmazsın " dedim. O da " ben onu bırakmadım " dedi. Demekki birisine " seni bırakmayacağım. " demişti ve bırakmamıştı. Büyük bir ihtimal bir kızdı ve kızlardan bu yüzden nefret ediyordu. Peki yaptığının ne kadar aptalca bir şey olduğunun farkındamıydı? Her kız, öylece bırakıp gidermiydi? O kız gibimiydi? O, bunu öyle kabbulenmiş gibiydi. Yanılıyordu. Bence dünyada ki kızların hepsi birbirinden farklıydı. Mesela ben... Ben, Tunayla sevgili olsam, onu bırakırmıydım? O kız gibi yaparmıydım? Bir saniye... Ben neden Tunayla sevgiliymişiz gibi düşünüyordum? Hem daha ortada kesin bir şey yoktu. Belkide gaydı ve bir erkek onu bırakıp gitmişti. Pekala... İyice saçmaladım.
-" 2 saate gidip gelirmiyiz? "
Hafif bir tebessüm etti. Bu yapmacık değildi işte. Oldukça içtendi.
Peki benim cesaretim yapmacıkmıydı? Zorunda hissettiğim içinmi gidiyordum yoksa gitmek istediğim içinmi gidiyordum?
Aslında deli gibi gitmek istiyordum. Yina, beni duyduğuna kendimi inandırıp, onunla konuşmak istiyordum ama kabul edermiydi ki beni? İstermiydi yanında? Göz yaşlarımı hissetmek istermiydi?
Güçlü olmam gerekirdi. Gidicektim ve her ne kadar damarlarımı kesiyorlarmış gibi hissetsemde, o toprakta titrek ellerimi gezdiricektim...
-
Bir ayağımı kaldırmış, adım atıyordum ki titreyen bedenim buna engel oldu. Geriye doğru sendelerken, Tuna son anda kaslı kolunu belime sardı. Sıcacık nefesi bile üşümemi engellemiyordu. Yada üstümdeki ceketi bile...
Üstümdeki kıyafetler kurumuş ve Tuna' nın zoruyla siyah ceketini giymiştim. Ama hala üşüyordum. Arabanın içindeyken, ceket çok etki etmişti. Ama şimdi hiç etki etmiyordu. Donuyordum...
-" Sakin ol... Hadi. "
Derin bir nefes alarak Tuna' nın kolları arasında çıktım ve mezarlığa girdim.
Arabanın içindeki yarım saatlik yolculuk boyunca söylediği tek şey, sakin olmamla ilgiliydi. Kolaymı sanıyordu? Bu o kadar zor bir şeydi ki...
Şuanda hissettiğim şey, babamın öldümünden saniyeler sonrayla hissettiğim şeyle aynıydı. Acı ve korku... O zamanlar, kim bana sarılıcak? Kim benimle baba- kız ilişkisi yaşıycak diye korkuyordum. Oysa şimdi, babamın mezarının yanına gitmeye deli gibi korkuyordum. Bu karanlık havada kaçsam, yolumu bulabilirmiydim acaba?
Tuna, yanıma gelip elimi tuttu ve güven verircesine bana baktı. Nedenini bilmiyorum ama elimi tutunca titremem dinmişti. Elim cayır cayır yanıyordu. Beynim, vücuduma elimi çekmem için sinyaller gönderiyordu ama onları boşvererek biran, benimde onun elini tutmak isterken buldum kendimi. Güç verirmiş gibi tutuyor, güven verirmiş gibi bakıyordu. Bu hoşuma gitmişti. Şuan, yanımda bana güç vermesi hoşuma gitmişti.
Az önce üşüyen Su' ya ne oldu? Şuan cayır cayır yanıyordum. Tuna, elimi bırakmadan yavaş adımlarla yürümeye başlayınca, bende derin bir nefes aldım ve yürümeye başladım.
O, sadece babamın öldüğü tarafı biliyordu. Katili bendim. Bunu bilse ne yapardı? Eminimki benden iğrenirdi. Yüzüme bakmazdı...
Arabada, olanları ona anlatmayı düşündüm ama saçma kaçardı. Daha 3 gün önce tanıştığım birisine nasıl güvenebilirdim? Niye anlatıyım? Ama bir tarafım ona, çoktan güvenmişti bile. Belkide erkeklere olan güven duygusunu merak ediyorumdur ve ilk kurbanımda Tuna' dır.
Babamın mezarının yanına gelince bir anda durdum. Şimdi ise çok fazla üşüyordum. Beni ısıtabilicek tek şey, babamın sıcacık kollarıydı. Tuna' nın ceketi değil... Duraksamamla Tuna da durdu ve bana baktı. Elimi bırakıcak sanarken daha sıkı tuttu. Gözlerimin dolmaması için herne kadar kendimi fazlasıyla uyarsamda, çoktan gözlerim dolmuş, yaşlar akmaya başlamıştı bile.
Babamın çok seveni yoktu. Tabi yapmacıktan olanları saymazsak... Hepsi para için dört dönerdi. İlk başlarda ben bile gerçek dost sanardım. Oysa şimdi görüyordum. Hepsi sahteydi. Belkide bu yüzden çiçek bahçesini hakkeden babamın mezarının üstünde bir şeyler yoktu.
Tuna' nın elini istemiyerekten bıraktım ve bir adım attım. Sanki bastığım yer toprak değildi. Boş bir havaydi... Ne kadar yürümeye çalışsamda, babamın yanına gidemiycekmişim gibi hissediyordum.
Tuna' nın bıraktığı elime soğuk bir rüzgar çarpınca, zaten titremekte olan bedenim bir kez daha titredi. Sadece benmiydim böyle acı çeken? Mesela sağ tarafımızda duran, mezara gömülmüş olan cesedin yakınları, belkide benden çok daha fazla acı çekiyordur. Ama yinede gelip mezarın üstünü çiçek bahçesine çevirmişlerdi. Ben neden yapmıyordum? Sadece... Sadece bu akşamlık babamın katili değil, kızıydım.
Yine içime cesaret dolmuştu ve bu cesaret bitmeden, hızlı adımlar ve titreyen bedenimle babamın mezarının yanına çöktüm. Burdan bile onun kokusunu alabiliyordum sanki... Titreyen elimi yavaşça toprakta gezdirmeye başladım. Aynı babamın saçlarında gezdirdiğim gibi... Toprak, onun kadar yumuşaktı nerdeyse. Bir zamandan sonra yarı kurumuş toprağı, göz yaşlarım ıslatmaya başladı.
Küçükken o, hep erken yatardı. Annemde bazenleri eve geç geldiği için korkardım hep. Babamın yanına giderdim ağlaya zırlaya. O uyanmasın diye, oturur yanına sessizce ağlardım. Ne kadar sessizce ağlasamda, güçlü kolları yine beni bulur, sımsıkı sarardı. Şimde de ağlıyordum. Hemde hıçkıra hıçkıra... Neden kalkmıyordu? Neden yine güçlü kollarını bana sarmıyordu?
Ağlamam şiddetlendiğinde, karanlık mezarı dolduran tek ses, benim hıçkırık seslerim olmuştu. Babamı çok, çok, çok özlemiştim. Kelimeler yetmezdi.
-" Ba- baba. Lütfen... "
Sesim o kadar çaresiz çıkıyordu ki... Kendimi 13 yaşında gibi hissettim. Babam öldüğünde nasıl çıkıyorsa sesim, şimdi de öyle çıkıyordu. Babamı geri istiyordum...
-" Baba, ne olur uyan. Lütfen... Sana ihtiyacım var. Sana çok ihtiyacım var. Baba ne olur. Baba... "
Tuna arkama geçip, ellerini omuzlarıma koydu. Güç alman gerekiyordu böyle durumlarda değilmi? Ama aksine ölüyormuş gibi hissediyordum. Tuna' yı tınlamadan yüzümü, babamın kokusu kokan toprağa gömdüm ve ağlamaya başladım. Sadece ağladım. Hiç bir şey düşünmeden...
Bir süre sonra ağlamam durdu ama başım, hala toprağın üstündeydi. Kendimi çok yorgun hissediyordum. Tek düşündüğüm şey, ben ölüncede kızlar dışında mezarıma birisi gelirmiydi? Annem, benim gibi ağlarmıydı? Yoksa yapmacık haraketlerle üzülüp, içinden göbek mi atardı? Peki ya ablam? Eminimki babam öldükten sonra, ilk defa kahkahalarla gülerdi.
Bugünkü yaptığım şeyin hatasını şimdi anlamıştım. Ölünce ne değişicekti? Annemle ablamda benim zayıf birisi olduğumu görücekti sadece. Oysa ben zayıf, güçsüz olsam bile onlara güçlü görünümü vermeliydim.
Son kez babamın toprağını öptüm ve ayağa kalktım. Kendimi fazlasıyla yorgun hissediyordum. Babamı bırakmak istemiyordum ama saat epey geç olmuştu. Otele geri dönmemiz lağzımdı. Burda daha fazla kalırsam eminimki gözlerim davul gibi olurdi ve ağlamaktan yorgun düşüp, burda uyuya kalırdım.
Tuna, benim kalktığımı görünce, yaslandığı ağaçtan doğruldu ve yanıma gelip kolunu omzuma attı. Beline sıkı sıkı sarılırken, ağlamamaya çalışıyordum. Son kez dolu gözlerle babamın mezarına baktım vr arabaya bindim. Tuna da sürücü koltuğuna geçip arabayı çalıştırdı. Kızlar, bugün babamın ölüm yıl dönümü olduğunu bildikleri için, beni fazla sık boğaz etmiyorlardı ve pijama partisinide ertelemek istemişlerdi. Fakat ben, izin vermemiştim. Benim yüzümden yas tutamazlardı. Buna çok kızardım. Ama yinede birisinin yanımda olması, kendimi iyi hissetmemi sağlamıştı.
Tuna, bugün bana o kadar çok yardım etmişti ki... Hayatımı kurtarmıştı. Aptal bir kızım hayatını kurtarmıştı. Yanımda kalmıştı. Ağlayıp zırlamaktan başka hiçbir şey yapmamama rağmen rağmen gitmemişti. Güç vermişti. Şuana kadar hiç bir erkek, bende böyle bir değerin yerini doldurmamıştı. Kızlar dışında hiç kimse, benimle babamın mezarına gelmemişti.
-" Sana güvenebilirmiyim? "
Bu soruyu hangi akla hizmet sormuştum bilmiyorum ama ona güvenmek istiyordum. Kafayı mı yiyordum? Sadece bir gün yanımda oldu diye ona güvenemezdim ki. Belkide sadece bana acıdığı için yanımda olmuştu. Tuna' dan bahsediyoruz. O kızlardan nefret ederdi. Zaten istifini bozmadan, dikkatli bir şekilde arabayı sürüyordu. Duymamıştı belkide. Yafa duyup da, takmaması daha mantıklıydı. Bende hiç sormamışım gibi yaparak, önüme döndüm ve kollarımı göğsümde birleştirdim.
-" Ben sana güvenebilirmiyim? "
Yolu inceleyen gözlerim, sorusu üzerine birkaç saniye bir noktada takılı kaldı. Bunu bana mı sormuştu? Dönüp ona baktığımda, onunda bana bakması üzerine bana sorduğunu anladım. Bana güvenmek mi istiyordu? Tam ağzımı açıp bir şey söyliycekken, birden araba durunca otele geldiğimizi anladım.
Tuna, beni beklemeden arabadan indi ve otele doğru yürümeye başladı. Tuna, yine eski Tunaydı ama ben onu öyle görmüştüm.
Düşüncelerimi bir kenara atıp, üstümdeki Tuna' nım ceketini çıkardım ve arka koltuğa attım. Arabadan inince dalgın dalgın yürürken bizim odanın önüne geldim. Yüksek seste The Fault In Our Stars= Boom Calp çalıyordu. Sanırım bu akşamki pijama partisinde, müziğin sesini abartmışlardı. Kimsemi şikayet etmez arkadaş? Tabi sıkıyorsa bir şey desinler. Müdürün kızı burda ulen!
Şakayı bir kenara bırakıp, yavaşça kapıyı açtım ve içeriye girdim. Girdiğim gibi çıkma isteğiyle dolup taştım.
Leş gibi ter ve cips kokuyordu. Yerlerde sayamadığım kadar cips paketleri vardı. Yorganlar, yastıklar... Hepsi yere atılmıştı. Ama beni asıl şaşırtan şey; Mert' in, Gökalp' in ve Savaş' ın da burda olmasıydı. Onların burda ne işi vardı? Tabi hala benide görmemişlerdi.
Savaş, leptoptan faceye girmiş, yanındaki Ceylan' a kız resimleri gösteriyordu. Yan yana yatağa uzanmışlardı ve Ceylan bütüm gösterdiği kızlara olmaz falan diyordu. Diğer yanda Gökalp, Tina' nın saçını pelik örüyordu. Tina, kıpkırmızı bir şekilde Gökalp' in önünde otururken, Gökalp gülümseyerek Tina' nın saçlarını yapıyordu. Mert' le Senay ise... Ah! Gerçekten kusucam. Senay, Mert' e makyaj yapmıştı! Mert' in dudakları kıpkırmızıydi ve yanakları pembiş pembişti. O gözünün üstündeki mor farmı? Gülmemek için yanağımı ısırırken anıra anıra gülmeye başladım. Kendisine bıyık ve sakal çizmişti. Saçlarını tepesen sıkı bir topuz yapmıştı ve elinde tespihle erkek gibi tavırlar sergiliyordu. Kim bilir ben yokken daha neler yapmışlardı?
-" Su, kanka geldinmi? Nasıl olmuş makyajım? "
Mert, bana gözlerini kırpıştırarak bakıyordu ve kız gibi haraketler yapıyordu. Ben cidden salaktım. Bu şebekleri bırakıpta gitmekte neydi Allah aşkına? Düşündümde... Ben bu ortama fazlasıyla alışmıştım

4 gün dedim ve 4 gün içerisinde hazırr! Bir dahaki bölüm tahmininiz üzerine Senay' ın ağzında ve ben yazarken acayip eğleniceğim. Ama malasefki en az 5-6 gün beklemeniz lağzım. Olabildiğince erken yazmaga çalışıcağım. Herneyse vote ve yorum yapmayı unutmayın lütfenn. Kendinize iyi bakın şekerfareler!

4 Kızın 4 ErkeğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin