4

262 18 31
                                    

Bölümü okurken Duman- Senden Daha Güzel şarkısını dinlemenizi öneririm. Vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen ( tatlış gülen emoji ). İyi okumalar...

- Senay -

Yanımdan geçenler, 3 gözüm varmış gibi bakıyorlardı bana. Bazıları ise halime acıyormuş gibi gözüküyordu. Sanırım beni hiç yemek yemeyen, fakir bir kız çocuğu sanmışlardı. Onlar öyle düşünsün dursun. Ailem para sıçıyordu resmen. Ama bundan hiç memnun değildim. Tabi evde yemeklere ayrılmış büyük bir odayı saymazsak... Bunun dışında ne olurdu yani zengin olmayıpta, orta gelirli olsak? Hep orta gelirli olmak istemişimdir. Çünkü insanlar, bizim villayı görünce, sanki çok anormalce bir şey görmüşler gibi hayranlıkla bakıyordu. Hayır yani, ev evdir. Ne bahıyon o kadar? Tamam. Belkide odamın pencerisinin yanlarına yemek resimleri çizmem, onlara anormalce gelmiş olabilirdi ve bu yüzden bakıyor olabilirlerdi. Ama yemek resimlerinin bana çok faydası oluyordu.
Mesala, bakkala gidip geldiğimde - evet, o kadar zenginiz ve daha hizmetçimiz yok! - çok yorulmuş oluyordum. Ve ben fazla üşengeç bir kızdım. O yüzden, 1 adım dahi atıcak halim kalmıyordu. Ama pencerinin kenarındaki yemek resimlerini görünce, aklıma yemek geliyordu ve bizim beyaz villayı, dev bir çiğköftesine benziyordum. Gerisi zaten sizin tahmin ettiğiniz gibi oluyordu. Götüme motor takmışlar gibi toz oluveriyordum. Yani penceremin kenarında yemek resimleri olmasa, ben o eve gidemezdim. Net.
Zaten beyaz rengi olan villamız yeterince eve gitme isteğimi kovalıyordu. Yemek resimlerinin olduğu evimizin rengi, en sevdiğim renge zıt olmak zorundamıydı? Ben siyahı severdim. Öyke beyazmış, pembeymiş bana göre değildi. Açık renkleri değil, koyu renkleri severdim Tina' nın aksine. Şirin, tatlı, sevimli olmak ve ben? Bu tipliler böyle renkleri severdi. Ben ise, güzel ve çekici olmayı seçiyordum. Bu yüzden rengim her zaman siyahtı. Odamın rengi bile siyahtı. Ama abim olucak o şahız, benim satanist falan olduğumu düşünüyordu. Neymiş? Bir oda siyah olurmuymuş muş... Sanane be çocuk!
Bu da benden 3 yaş büyük, cancazım olan abimdi işte. Saydırıyorum falan ama hayatımın merkeziydi o benim. Kızdığım, bağırdığım, zamanlar oluyordu ama sonunda, yine kendimi abimle çiğköfte yerken buluyordum. Aslında bana bir günde 4 dürüm çiğköfte ısmarlaması bile, onu sevmem için yeterliydi bence.
Kişilik olarak fazlasıyka zıttık birbirimize. Bir kere o ciddiydi. Her ne olursa olsun. Ciddi ve sert. Zaten onun yüzünden başıma bir aksiyon falan gelemiyordu. Tam başıma bela alıp, hayatıma aksiyon katıcağım, bir dönüyorum arkama abim! Beni fazla sahipleniyor ve fazlasıyla koruyordu.
Mesela geçen sene ısrarlarım üzerine Fransa' ya gittiğimiz zaman... Pekala. Kabul ediyorum. Fransa da taş gibi çocuklar vardı. Ama beni tanıyam herkez sadece tipe bakmadığımı ve taş çocukların götümde olmadığını bilirdi. Bu kadar. Taş, ingiliz çocuk umrumda bile değildi ama anlaşılan ben, ordaki sarışın, erkek çocuğunun umrundaymışım ki bana asılmıştı. Allah' tan ingilizcem iyiydi yoksa öküzün trene baktığı gibi bakardım çocuģa. İlk başta anasından doğduğuna pişman edicektim ama sonra, Fransa' yı gezdirmeyi teklif edince kaybolurum ümidiyle kabul ettim. Peki ne oldu? Ben size söyliyim. Abim geldi!!! Tabi sonrada çocuğun kırılmayan kemiği kalmadı. Gerçekten çok aksiyon yaşadım ya!
-" Bu kadar aç olmak zorundamısın? "
Bakışlarım, önündeki hiç bir şeye elini dahi sürmemiş Tina' ya döndü. Tabi kızın önünde salatalıktan başka bir şey bırakmamıştım ve o, yeşillikten nefret ederdi. Ama napam? Açım diyorum, aç! Ben yemek yerken bile aç olan bir kızdım. Tabikide Tina' nın önündeki, salam, sosis ve patates kızartmalarını ben aldım. O da bir gün salatalık yesin canım. Onu bıraktığıma dua etsin. Hem yemek yemek istese sıçana kadar yiyebilirdi. Demek ki yemek istemiyordu. Yani vicdan yapmama gerek yoktu. Gerçi vicdan falan yapmıyordum. Aç gebersin, sıpa!
-" Ben ' aç ' değilim. Açlık kelimesinim vücut bulmuş haliyim gülüm. "
Göz devirerek, hala bozmadığı peliğinin ucuyla oynamaya başladı. Hani şu Gökalp beyin ördüğü pelik... Hala bozmamıştı gerizekalı arkadaşım.
Hayır yani, neden erkeklere böyle yüz veriyorki? Sonra Gökalp' in götü kalkıcak, Tina' yı üzücek, benim sinirler tavan yapıcak ve otelde bir katliam çıkmasıyla son bulucak. Arkadaşlarımı fazlasıyla önemsiyordum ve eğer onları üzerlerse, içimde, tetikte bekleyen canavarın çıkıcağını biliyordum. Ve en kısa zamanda, bu canavarı, Gökalp' le Savaş' a kullanıcakmışım gibi geliyordu.
Ceylan' ın bakışlarından anladığım kadarıyla, Savaş dan etkilenmişti. Gökalp ise sırıksıklam aşıkmış gib- Dur bir saniye! Biz şuan kahvaltı yapıyoruz ve ben zerre anlamadığım aşk konularını mı düşünüyordum? Eminimki biricik yemeklerime küfür gibi gelmiştir.
Tina' nın bana iğrenerek bakmasını siktir ederek yemek yemeye geri döndüm. Öncelikle önümde duran sütaş peynirini çilek reçeline batırdım ve ağzıma attım. Harika tadı vardı! Tina, nasıl kusmak üzereymiş gibi duruyordu, anlamıyorum. Ben, Tina' nın yerinde olsam çoktan masayı silip süpürmüştüm ki zaten şimdi de aynısını yapıyordum. Tıpkı Ceyaln gibi... Tabi o, masayı silip süpürmüyordu. Ben burdaysam o, benim görevimdi. Sadece normal bir şekilde yemeğini yiyordu. En azından Tina gibi, dikmiş gözlerini bana bakmıyordu.
Onu umursamadan yemeciklerime geri döndüm. Ya ben bu salama nasıl kıyıyım? Ama üzgünüm salamcık. Mideme gidiceksin. -" Şu salama sinsice bakmayı kes! Tımarhaneden kaçmış deliler gibi gözüküyorsun. "
Bu Tina, bir gün beni gerçekten delirticekti. Ya bir insanın, yemek sevmeme olasılığı olabilirmiydi? Yemek, kutsanmış bir şeydi. Nasıl sevmezdi?
Ayağının altında, bütün büfe vardı ama o, somurtarak önündeki yemeklere bakmakla yetiniyordu.
Bu otel benim olucak varyaa... Gerçi zaten benim gibi bir şeydi. Tina' nın babasıyla aramızdan su sızmazdı. Eh. Konu, otelin yemekleri olunca, biraz yağcılığa başvurmuş olabilirdim tabii.
-" Aslında varya, delilerin tımarhaneden şaşmamak gerekir. Düşünsene... Oranın yemekleri ne kadar da iğrençtir."
Tina, abartılı bir şekilde gözlerini devirdi ve ' of ' ladı. Bugün ters yerinden kalkmıştı hanımefendi. Uyandığından beri, hiç gülmemesinden bu belliydi zaten. Hem, her sabah yaptığı gibi Su' yu da uyandırmamıştı.
Su, dünkü yorgunluğundan dolayı hala uyuyordu ve bence ona yazık oluyordu. Biz - daha doğrusu Ceylan' la ben - yemekleri midemize indirirken o, beyaz atlı prensiyle ilgili rüyalar görüyordu.
Önümdeki simitlere bir el uzandığında, kim olduğuna bakmadan eline vuruverdim. Benim simitlerimi almak ha? Cesaret ister...
-" Ah! Ne yapıyorsun kızım ya? Hayvan gibi gücün var manşallah. "
Ceylan, elinin üstünü ovuştururken ona ters ters baktım. Koynumda yılan beslemişim! Benim simitlerimi almaya çalışıyordu pislik. Artık Su da olmadığına göre beni kimse tutamazdı. Son zamanlarda, çenemi kapatmam için tehlikeli bakışlar atan Su, şuanda mışıl mışıl uyuyordu. Gerçekten zayıf bir bünyesi vardı. Biz dün gece; şarkılar söylemiş, göbek atmış, yataktan yatağa zıplamış, yastık savaşı yapmış, deli gibi dans etmiş, bir sürü video ve fotoraf çekilmemize rağmen, hala oldukça dinç duruyorduk. Sanırım o, uyumayı çok seviyordu.
-" Seni sürtük! Bunlar benim simitlerim. Kimseye nah! "
Ceylan, ' sürtük ' dememe alışmıştı artık. Şaka amaçlı olduğunu biliyordu ve bu yüzden alınmazdı.
Ben, ' aşkım, bebeğim, birtanem, bebeğim, cicim, herşeyim...' gibi sevgi sözcükleriyle uğraşıcak bir kız değildim. Benim için en büyük sevgi sözcüğü puştoydu. Bu kadar abi.
-" ' Kimseye nah ' ne be? "
-" Nah alırsınız anlamında yani. "
-" Orda 8 tane simit var, Senay. "
Bakışlarım simitlere kaydığında gözüme fazlasıyla az gözükmüstü. Bu mu 8 tane simit? Ben ordakileri 3 tane simit olarak görmüştüm ya! Bunlar bana hayatta yetmezdi. Birde Ceylan' a vericeğim öylemi? Yok ya!
Onunla laf dalaşına girmek yerine orta parmağımı gösterdim. Normalde olsa, mutlaka laf dalaşına girer ve sonunu benim zafer dolu sırıtışımla bitirirdim ama yemek yemek varken laf dalaşı geri plana atılıyordu.
Tina' nın arkasından önüne doğru iki kol uzandı ve önüne iki kutu pizza bıraktı. Tina, ilk başta korkuyla irkilsede pizzayı görünce gözleri ışıldadı. Tabi gülümseyerek yanına oturan Gökalp' i görünce, daha da ışıldadı mavi gözleri. Sabahtan beri yüzüne yerleştiremediği gülümsemesi şuanda yüzündeydi ve mal gibi gülümseyerek birbirlerine bakıyorlardı.
-" Naber fıstık? "
Savaş, Ceylan' ın yanağını sıktı ve yanındaki sandalyeye oturdu. E ama yuh yani! Nerden çıktı yine lan bunlar?
-" Defol git be başımdan! "
-" Sarışın var ve ben gidiceğim? No, no, no. "
Bu Savaş' ı varya... Çok çapkın bir çocuktu ve bu beni bir kez daha erkeklerden soğutuyordu.
Hikayelerdeki gibi; koruyucu, sahiplenici, sert ama sadece baba iyi davranan çocuklar sikimde değildi. Kendi hikayesindeki kızlarla mutlu olsun onlar. Benjm hayalimdeki çiğköfte desenli t- shirt giyen çocuk, benim gibi olmalıydı. Şebek, aç, sevgi sözcükleri kullanmayan... Mesela ' sen benimsin '. Bune amk? Bok senin! Daha kızı öpmemiş bile, aklımca haraket ederek ' sen benimsin. ' diyor.
Benjm ilişkimde arkadaş gibi olmalıydık. Hani şöyle utanan sevgililer varya, ben hayalimdeki çocuktan utanmamalıydım işte. Yanında rahat olabilmeliydim. Ve mutlaka ama mutlaka o çocuğun aklımda ve kalbinde benden önce yemek olmalıydı. Yemekler önemli...
Bu salakların gibi ilişki istemiyordum. Mesela Gökalp' le Tina... Yan yana oturmuş, tatlı tatlı sohbet ediyorlardı. Tina hararetle bir şeyler anlatıyordu ama Gökalp onu dinlemiyordu bile. Sadece izliyordu. Ben size diyim. Bu çocuk çoktan avayı yakmıştı. Tina henüz etkilenmemişti bile ama yakışıklı buluyordu. Çok iyi anlaşıyorlardı ve bu yakında aşka dönerdi. Tahminen ilişkileride kavgasız, aksiyonsuz, sakinceceik geçerdi. Aslında her gün kavga edebilme ihtimali vardı. Tina feci kıskançtı ve oteldeki kızların Gökalp' e nasıl baktığını görebiliyordum.
Gelelim Savaş ve Ceylan' a... Ceylan, " nefrer ediyorum! " diye tutturmuştu ama ondan etkilendiģi gözle görülür bir şekilde ortadaydı. Savaş, sarışın hastasıydı ve Ceylan da sarışın olduğu için hala bir ümidi vardı. Ohoooo! O, daha çok beklerdi. Uzun ilişkiler Savaş' a göre değildi. O, çapkın bir çocuktu. Hani her gününü başka kızlarla geçiren zengin piçlerden... Bu ilişkide üzülen taraf hep Ceylan olucaktı ve fazla sıkıcıydı.
Bir diğer konu ise, çaprazımda sessiz sedasız oturan Tunaydı. O sevdiğini bırakmazdı işte. Yani ben öyle düşünüyordum. Sevdimi tam seven bir tipe benziyordu ve fazla sahiplenici gibi duruyordu. Sevdiği kız - tabi olursa! - çok şanssızdı bence. Onu giyme bunu giy falan diye kızın özgürlüğünü kısıtlayacağına emindim. Uyuz işte!
Ama bu masada birisi eksikti. Mert nerde lan? Sanırım bu ortamda bi onunla eğlenebiliyordum. Çocuk benim erkek halim gibiydi! Ve açıkçası kişiliğinden etkilenmiştim. Hiç inkar edemem valla. Kişiliğini seviyorum ve etkilendim. Bu kadae basit. Dış görünüşüde iyiydi ama ben daha çok kişiliğiyle ilgileniyordum. Yoka, gökyüzü ve denizin birleştiği yerdeki gibi olan mavi gözleri olan, dişleri oldukça düzgün ve gülümseyince resmen ışık saçan, kıvır kıvır saçlara sahip olan ve kocaman gamzesi olan birisini kim istemezdi ki? Tabikide ben! Bana kişilikle gelin abi!
Bakışlarım tekrar Tina' la Gökalp' e döndü. Tina açlıkla pizzayı yiyordu. Gökalp de onu izliyordu. Yok, bu çocuk kesin sapık!
-" Sen, Tina' nın pizza sevdiğini nerden biliyorsun? Hatta mantarsız pizza sevdiğini? "
Gökalp' in bakışları bana döndüğünde, tek kaşımı kaldırmış, ona bakıyordum. Ceylan da Savaş' la atışmayı kesmiş, imayla Gökalp' e bakıyordu. Tina ise ağzında pizza ile şaşkınca Gökalp' e bakıyordu. Savaş' alt dudağını ısırarak, Gökalp' e bakıyordu. Tuna' nın, sonunda dikkatini çekmiş olacağız ki, kaşlarını çatmış bir bana bir Gökalp' e bakıyordu. Biliyordum! Bu işte bir iş vardı ve diğer erkeklerinde parmağı vardı. Tuna' nın bile.
-" Sadece bir tahmin. Bende mantarsız pizza severim ve Tina' nın bir kaç kez mantarsız pizza yediğini gördüm. "
Kaşlarım iyice havaya kalktı.
-" Sen, Tina' yı mı dikizliyorsun? "
Gökalp, donup kalırken, Tina gözlerini kocaman açmış, kıpkırmızı bir surat ifadesiyle bana uyarı yüklü bakışlar atıyordu. Cidden... Bu kadar çabuk kızarmak zorundamıydı?
Tuna, bana sert bir bakış attı. Böyle yaparak çenemi kapatacağını sanıyorsa, yanılıyordu. Onlar arkamızdan işler çevirsin dursun, ben susuyım. Yok ya!
-" Tesadüfen görmüştür, Senay. Uzatma! "
Tuna' nın dişleri arasından tıslamasında, ağır tonda tehdit yüklüydü. Ondan korkucağımı mı sanıyordu? O zaman, o sansın dursun. Daha çok beklerdi! İnsanların ondan korkmasına alışmıştı sanırım. Ama ben ondan zerre korkmuyordum. Ne yapabilirdi ki? Dövermiydi? Sıkıyorsa dövsün.
Masaya doğru eğilerek dirseklerimi koydum ve çenemi avcumun içine koydum. Tina, dudağını ısırarak bize bakıyordu. Gökalp ise kaşları çatık bir şekilde duruyorken Savaş, dikkatle beni inceliyordu. Ceylan da susmuş, korkuyla olacakları bekliyordu.
-" Sen, insanlara emir vermeye fazla alışmıssın. "
Kaşları hafifçe havaya kalktı ve dudakları aralandı. Sanırım kavga falan çıkıcak, yemeklere yazık olucaktı.
-" Evet. Emir vermeyi severim ve onlarda uymak zorunda. "
Böyle konuşması, sinir kat sayımı iyice arttırmıştı. Ne sanıyordu lan bu kendisini? Sanırım Yabancı hikayesinden fırlamış, Ediz Çağıran falan sanıyordu. Ama ben şimdi, onun zebra götüne dönmüş egosunu, karınca götüne çeviricektim ve yerle bir olucaktı. Daha sonra biz sözüme bakar, o karıncayı ezerdim ve egosu paramparça olurdu.
-" Sen kendini ne sanıyorsun lan? Emirlerine uymak zorundaymıs mışız. Yok ya! Uymuyorum. Ne yapıcaksın egosu yüzünden görünemeyen çocuk? Dövermisin? Gel döv lan! "
Sinirimden mantıklı laf bile sokamamıştım resmen. İçimdeki volkan patlamak üzereydi. Böylesine ukala çocuklardan nefret ediyordum!
Tuna, bir saniye bile beklemeden gürültüyle yerinden kalkınca, bende kalktım. Diğerleride anında ayağa fırlamıştı. Gökalp, Tuna' yı durdurmaya çalışınca, Tuna durmadı ve öfkeyle bana doğru gelmeye başladı. Savaş, gözleri kocaman açılmış bir şekilde " Tuna " diye bağırınca, Tuna onu tınlamadı bile ve yanıma gelip kolumu kopartıcakmış gibi sıktı.
-" Tuna! Ne yapıyorsun? "
Tuna, Gökalp' le Savaş' ı bile siklemezken, Tina' yı mı aldırıcaktı? Tina' yı da aldırmadı ve kolumu sıkmaya devam etti.
-" Seni pişman edeceğim! Duydunmu beni? Seni pişman edeceğim! "
-" Senin gibi erkekliğinin arkasına sığınan karı kılıklılar bana bir bok yapamaz! "
Tuna' nın gözleri iyice karardı ve kolumu öyle bir sıktı ki... Sanki pişman olmak üzereydim. Yada, hayır! Ondan korkmuyordum. Canımı acıtarak bir yere varabileceğini sanıyorsa, daha çok beklerdi.
Gökalp, hızla yanımıza gelerek kolumu, Tuna' nın güçlü ellerinden kurtardı ve önüme geçti. Onun icabına ben bakmak istiyordum ya!
Ceylan' la Tina, hızla yanıma gelirken, Savaş da sinirli bir şekilde Tuna' nın karşısına geçti. Canımın yandığını falan mı düşünüyorlardı? Bendece iyi bir düşünce çünkü kolum zonkluyordu ama asla ve asla bunu belli etmiycektim.
-" Ne yapıyorsun Tuna sen? Kendine gel! Kız lan o, kız! "
-" O da kızlığını bilsin o zaman Savaş! "
Hızlı adımlarla yanlarına giderek, Gökalp' le Savaş' ı ittim ve tekrar Tuna' nın karşısına geçtim. Sinirlerinin tavan yaptığını görebiliyordum ama bende fazlaca sinirlenmiştim. Kimse bana dokunamaz, emir veremezdi. Ben ondan korkmuyordum. Korkutucu bakışları sikimde değildi.
-" Kızlığını bilmek nasıl oluyor Tuna? Zavallı bir erkeğin emirlerine uyarak mı? Yanılıyorsun. Senden korkmuyorum tamam mı? Zerre korkmuyorum! Emirlerine asla ve asla uymuycağım. Ben senin etrafında dört dönen sürtüklere benzemem. Git onlara emir yağdır! Bana değil. "
Tuna, tam bana doğru, öfkeli bir adım atmıştı ki Su' yun, " ne oluyor ya? " diyen uykulu sesi duyuldu. Bakışlarımı, bize şaşkınlıkla bakan, pijamalı Su dan alıp tekrar Tuna' ya döndüm. Ama o, Su' ya bakıyordu. Göz renginin büründüğü siyah renk gitmiş, yerini çok açık bir kahverengiye vermişti. Bakışları... Yumuşamıştı. Ama daha sonra, kendinden fazla taviz verdiğini anlayarak arkasını dönüp gitti. Tabi Savaş' la Gökalp de arkasından gitmişti.
Uyuşan koluma baktığımda, içimden kocaman bir ' oha! ' çektim. Morartmıştı hayvan! Birde bana kızlığını bilsin diyor. Peki onun yaptıģı erkeklikmiydi?
Arkasından " Erkek orospusu! " diye bağırınca büfedeki bütün yüzler bana döndü. Ama olanlardan bi haber olan insanları umursamayıp, arkamı döndüm ve sinirli bir şekilde yürümeye başladım. Kızlar peşimden gelmiyordu çünkü ben sinirliyken yanıma gelenlerle kavga ederdim. Ve şuan feci bir şekilde sinirliydim. Hiç kimse benim kolumu morartana kadar sıkamazdı! Ailem bile henüz bana dokunmamışken, o orospu çocuğu bana bunu yapamazdı.
Hızlı bir şekilde ilerlerken telefonum yere düşünce, sesli bir şekilde " Sikiyim! " diye bağırdım. Şuan oturup ağlamak üzereydim. Sinirlenince ağlardım ama şuan ağlamamak için kendimi zorluyordum.
Sinirle eğilip, telefonumu yerden alıcakken bir el benden önce davrandı. Kim lan bu piç? Hızla başımı kaldırdığımda, sırıtan bir Mert' le göz göze geldim. Cidden kıvırcık saçları ışık saçan gülüşüyle birleşince tatlı oluyordu ama benana.
Sırıtması biranda yüzünden silindi ve telaşla bana baktı.
-" Senay... Ne oldu? İyimisin?"
Onu kenara itip yanından geçicekken, kolumdan tuttu. Ama şansıma tükiriyimki Tuna' nın morarttığı yerden tutmuştu ve acıyla inlememe neden olmuştu. Yüzü iyice telaşa büründüğünde sızlayan kolumu unutmaya çalıştım ama Mert kolumu görümce dehşet bir ifadeyle bana baktı.
-" Kim yaptı? "
-" Mert, bak... Sinirliyim. Bulaşma, yoksa kalbini kırarım. "
Arkamı dönüp giderken " kürdo! " diye seslenmesi durmama yetmişti. Ben onun yanına gitmeden o yanıma geldi.
-" Hangi takımlısın? "
Yok arkadaş! Gerizekalı bu çocuk. Sinirliyim diyorum geliyor bana takımımı soruyor. Hayır yani... Gelde sinirlenme.
Sinirim bakışlarımada yansımış olucak ki, Mert' in yüzünden biran gülümsemesi silindi ama sonra tekrar gülümsedi.
-" Galatasaray Mert. Galatasaray! Şimdi rahat bırak beni. "
-" İyi o zaman. Akşam saat 20.00 ' de GS formalarını giy. Eğer eğlence istiyorsan otelin önünde bekliyor olacağım."
-
Üstümde GS forması, düzleştirilmiş saçlarımın üstüne takılmış GS şapkası ve ısrarlarım üzerine alınan GS' li spor ayakkabılarımla 10 dakikadır, otelin önünde Mert Beyi bekliyordum. Sözde o beni bekliyor olucaktı... Şeytan diyor gelince kafasını klozete sok ama buraya gelmeden önce çiğköfte yediğim için biraz da olsa sabırlıydım. Şuan kendi düşünceme kahkahalarla gülmek istiyordum. Biraz mı? 10 dakika oldu lan!
Artık sinirlenmeye başladığım için ayağımla ritim tutmaya başladım. Çiğköfte sakinleştirsin, Mert sinirlendirsin. Harika!
Uzaktan gelen Duman= senden daha güzel şarkısıyla, dikkatimi o yöne verdim. Mert, üstünde GS formasıyla ve kıvırcık saçlarını az da olsa kapatan GS şapkasıyla sırıtarak bana doğru geliyordu. Tabi elindeki son model telefonu da unutmamalı. Şarkı ondan çalıyordu. Duman... En sevdiğim şarkı grubuydu ve en sevdiğim şarkısıds buydu. Ulan bütün gruplar Duman gibi olsa varya... Hastayım ben bu gruba.
-" Naber kürdo? "
-" Şarkı? "
-" He, o... Yürü bakalım. Fenerbahçe birliğine gidiyoruz. Şarkı eşliğinde... "
Gözlerimin sevinçle parladığına, çiğköftenin kutsanmış olduğu kadar emindim. Yüzüme kocaman bir gülümseme yayıldığında, Mert de güldü ve arkasını dönüp yürümeye başladı.
Varya... Bu çocuk da kutsanmış olabilirdi. Adamın en dibiydi! Sinirim biranda uçup giderken yerini hayranlık duygusu kaplamıştı. Bu çocuğun kişiliğine hayrandım...
O, dik yürüyüşüyle ilerlerken, koşarak sırtına atladım. Dengesini kaybetmişti ama Allah' tan düşmeden toparlayabildi. E, tabi... Benimde, biranda sırtıma 55 kilo bir kız atlasa benimde dengem bozulurdu. Ama olsun.
Öne doğru eğilerek, yanağımı yanağına yasladım ve kocaman sırıttım. O da düşmemem için bacaklarımdan tutarken gülümsüyordu.
-" Puştoların en bir tanesisin seeennn! "
-" Egom tavan yaptı lan! "
Bu yaptığımı bende kendimden beklemezdim ama bu otele geldiğimden beri, beni tek Mert eğlendirdiği için yanağını öpüverdim. Belkide şuanda içinde bulunduğum mutluluktan dolayı öpmüştüm. Yada öpmek istemiştim...
Biran, gülümsemesi yüzünde donup, vücudu kasılsada tekrar toparladı ve beni sırtından indirmeden " Puşton şimdi seni uçurucak! " diye bağırıp koşmaya başladı. Bende ona sıkı sıkı sarıldım.
Bizi görenler öyle bir bakıyordu ki... Biran, fazla anormal gözüktüğümüzü sandım ama bir erkeğin sırtında, ona tutunmayan, ellerini iki yana açmış, tek güvencesi erkeğin onu tutması olan bir kızın ve sırtındaki kızı sıkı sıkı tutan, koşarken sevimli köpekler gibi dilini dışarıya çıkartan ve elindeki telefondan yüksek seste Duman şarkısı çalan erkek ne kadar anormal olabilirdi ki? Bence fazlasıyla normaldi.
Fenerbahçe birliğinin önüne gelince, Mert' in sırtından indim ve sinsice sırıttım. Mert de benim gibi sinsice sırıtarak tahta kapıyı açtı. Acayip eğlenceli olucaktı. İşte aksiyon diye buna derim!
İçerisi, FB formalı, maç izleyen adamlarla doluydu. 3 seneden beri hep bunu yapmak istiyordum ama abim (!) yüzünden hiç yapamamıştım. Ama şimdi yanımda Mert vardı ve sonunda istediğim şeyi yapıcaktım.
Mert' in telefonundan gelen müziği duyduklarında, bir kaçı bakışlarını bize doğru çevirdi. Müziğin nakarat bölümü gelince heyecanla Mert' e döndüm.
-" Kanka burası hangi birlik yaaa? "
Mert de sırıtarak bana döndü ve bakışları kısa bir anlığına gülüşüme kaydı ama bir kaç saniye sonra bakışlarını, gözlerime çıkardı. Gözlerimin tam içine bakarken, sadece sustu. Ama susmaması gerekirdi bu noktada ya! Cevap vererek, Fenerbahçelileri sinirlendirmemiz gerekirdi. Ama o, sadece gözlerime bakmakla yetiniyordu. Hayır yani, bildiğin kahverengi göz. Ne bakıyon bu kadar?
Mal gibi bende ona bakmak yerine kafasına bir tane geçirdim. Şuanda öyle gözlerimizin içine bakarak, romantik dakikalar geçiremezdik ki ben normalde de asla ve asla romantikleşemezdim.
Mert, gözlerini hızlıca kırpıştırıp, kendine gelince sırıttı. Allah' a şükür... Biran felç geçirdi sanmıştım valla.
-" Hani şu kendini GS takımı sanan, 4 yıldızı olmayan birlik kanka. Hani sembolü, zavallı kanaryacık olan. Hani aslan tarafından parçalanan."
Tam ağzımı açmış, cevap veriyordum ki adamlardan birisi " Lan! " diye bağırıp bize doğru gelmeye başlayınca, arkasından 20 kişi kaslı maslı adamlar yumruklarını sıkarak bize doğru geliyordu. Fazla öfkeli gözüküyorlardı ve bence bizi dövüceklerdi. Ama yinede dimdik karşılarında durmaya devam ettim.
30 kişi olup, bize doğru koşmaya başladıklarında Mert elimi tutup " Koş! " diye bağırdı. Tabi saniyesinde arkamıza bakmadan, el ele koşmaya başladık. Tuttuğu elim yanmıyordu. Yada garip bir duygu falan hissetmiyordum. Sadece elim azcık uyuşmuştu. E, buda normal bir şeydi bence. İlk defa bir erkeğin elimi tutmasına izin veriyordum.
Öyle bir koşuyorduk ki... Daha şimdiden yorulmuştum. Tabi böyle koşmamız oldukça normal bir şeydi. Arkamızda bizi dövmek için hazırlanan, 30 kişilik bir sürü vardı!
-" Mert, müdürün odasına! "
Gerisi zaten fazla hızlı olmuştu. Anında asansöre fırlayıp, babam gibi olan Harun amcanın odasına cümbür cemaat dalıvermiştik. Allahtan Harun amca 30 kişiyle birden konuşup, başımızı beladan arındırmıştı. Tabi bana ve Mert' e de kızmayı unutmamıştı. Ama zaralı biz olmadan işin içinden çıkmıştık. Şuanda ise kimsenin olmadığı havuzun kenarında oturmuş, Mert' le içim çikolatalı süt içiyorduk. Formalarımızı ve şapkalarımızı havuza atmıştık çünkü o birliğe girerek, formalarımızı kirletmiştik. Şuanda ben siyah sütyenle, o da üstü çıplak bir şekilde oturuyorduk.
Utanmıyordum, çünkü buralarda bikiniyle gezende bendim, üstü sütyen tarzı siyah bir elbise beğenip, partide giyende bendim. Nesinden utanıyım ki? Ayrıca bakışlarım, Mert' in karın kaslarına falan kaymıyordu. Elimde çikolatalı süt var diyorum lan! Nasıl dikkatim dağılsın?
Sütümü, 25 saniyede bitirip çöpünü havuza attım ve Mert' in henüz bitiremediği sütü elinden alıp, içmeye başladım.
İğrenmek mi? Asla! Neden iğreniyim ki? Ben zaten midesiz bir kızdım. Yani haşlanmış yumurtayı sütün içine atıp yiyebiliyorsam, Mert' in tükürüğüylede süt içebilirdim.
-" Lan şerefsiz! Ne yapıyorsun? O benimdi yaa!!"
-" Artık benim oldu gülüm."
-" Boşuna kürdo demiyoruz sana. "
Ona, dil çıkartıp önüme döndüm ama hala bana baktığını biliyordum.
Mert fazlasıyla iyi bir çocuktu. Onunla çok fazla eğleniyordum. Tıpkı yarım saat önceki gibi... Beni güldürebiliyordu. Resmen ilklerimi onunla yaşıyordum! Hep saçma bulduğum ' elmanın iki yarısı ' sözünü şuanda bende hissediyordum. İkizim gibiydi... İlk defa, bir erkeğe soğukkanlı davranmak yerine fazla sıcakkanlı davranıyordum. Yada ilk defa bir erkeğin dış görünüşünden yada kişiliğinden etkilenmiştim. İste hiçbirşeyden korkmayan ben, bundan korkuyordum. Sevgidir, hoşlanmaktır, aşktır, ilişkidir falan filan gibi şeyler bana göre değildi ve içimden bir ses ilk basamak olan, etkilenmeye çıktığımı söylüyordu ki bunu bende biliyordum. Eğer bu kadar iyi olmaya devam ederse, kendimi frenleyemeyip, son basamak olan aşka kadar gidiceğimden korkuyordum. Ve ben, son basamakta takılıp, düşücektim. Belki bir daha asla ayağa kalkamazdım... İşte bundan çok korkuyordum.

Hihihihi! Çok şükür bu bölümde bitti. Bir dahaki bölüm 4-5 güne kadar gelir şekerfareler. Umarım beğenmişsinizdir. Birde son olarak multideki Senay oburu :-D

4 Kızın 4 ErkeğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin