5

213 14 24
                                    

Multide Savaş and Ceylan var canlarım. Bölümü okurken mutlaka ve mutlaka Atiye ve Teoman' ın KAL şarkısını dinleyin. Mutlaka... Onun dışındaaa.... Hmmm.... Okuyun işte ya :-D iyi okumalar arkadaşlar. Vote ve yorumlarınızı eksik etmeyiniz.

- Ceylan -
Yanımdan geçen sarışın erkeğin bakışlarını takip ettiğimde, mavi, yüksek bel şortumun açıkta bıraktığı bacaklarıma baktığını fark ettim. Bu oteldekiler azmış! Ciddiyim... Havuzun kenarında bile gezilmiyor. Sabahtan beri tam tamına 3 tane erkek asılmıştı. Tabi otelde biraz ünümüz vardı. Bundan dolayıda olabilirdi ama yinede terbiyesizce şeyler teklif edenler bile olmuştu.
Peki Senay dururmu? Tabikide hayır! Onunla, sabah yürüyüşüne çıktığıma beni bin pişman ederek, asılan erkeklerden birisinin kasıklarına tekmeyi geçirmiş ve yüzünede yumruk atmış, diğerinin kafasında bardak kırmış, bir diğerinin ise gözüne parmağını sokmuştu. Haliyle şuan Harun amcacığımın misafiriydi. Ama Harun amcanın ona kızmıycağını biliyordum. Bir şekilde sıyrılırdı yine işin içinden.
Ben ise tek başıma, oteli turluyordum. Gerçekten kocamandı ve oteli avcumun içi gibi bilmesem gerçekten kaybolurdum. Otelin sahip olduğu açık mavi ve beyaz rengi gerçektende insana huzur veriyordu. Tabi şu küçük sıçanların havuza atlarken çıkardığı ses, bu huzuru bozuyordu. Bok varda bağırıyorsunuz!
Çocuklardan nefret ediyordum. Beyinsiz sıçanlar! Annem hep, onların beyninin daha tam oluşmadıģını söylerdi. O yüzden bu kadar malca haraketleri varmış mış... Bende tabiki inanmıyordum. O küçük sıçanların beyni gelişmeseydi, nasıl geçen sene Tinayla beni odaya kilitliyip, evi su basmasına neden olabilirlerdi ki? Şeytandı onlar, şeytan! Sadece başkalarının yanında boynuzlarını saklayıp, kanatlarını çıkartıyorlardı.
İyiki de kardeşim yoktu ama istemediğim zamanlar olmadı diyemezdim. Evde tek başıma çok sıkılıyordum. Annem ve babam işe gidip, gece yarısına kadar gelmiyorlardı. Hatta bazen hiç gelmedikleri de oluyordu. Sıkıldığım zaman dövebileceğim bir kardeşim olsa fenamı olurdu? Ama olmasada olurdu yani.
Yürümeye devam ederken, havuzun ıslattığı yere bastım ve lanet olsun ki ayağım kaydı. Ne olurdu normal insanlar gibi yürüyebilsem? Tabi ayağımın kayması bir yana, daha kötüsü olmuştu.
-" Ne yaptın yaaaa! "
Üstüme dökülen portakal suyu, beyaz spor atletimi gerçekten boka çevirmişti. Ah! Lanet olsun... Bu atletimi seviyordum ve şuana kadar gerçekten güzel bir görünüm seriyordu ortaya. Lanet, lanet, lanet olsun!
Başımı kaldırıp, cırtlak sesin geldiği yöne baktım. Ah! Cidden... Daha güzeliyle çapışabilirdim. Aslında bu kızda fena değildi ama şuanki hali onu çirkin kılıyordu. Tek kaşını kaldırma çabalarına girmişti ve kıpkırmızı dudakları ' o ' şeklini almıştı. Sarı saçları ıslaktı ve yeşil, ışıl ışıl parlayan gözleri vardı.
Biran " Hiç giyinmeseydin güzelim. " diyesim geldi ama Allah' tan çenemi kapalı tutmayı becerebildim. Bir kere kız, bikinisinin üstünü giymesede olurdu. Göğüsleri dımdızlak ortadaydı ve bikinisi ten rengindendi. Sanki... Çıplakmış gibi gözüküyordu. Sürtük bir kız olduğu her halinden belliydi. Mesela kıpkırmızı ruju yada iki elinde tuttuğu bardaklar buna kanıttı. Tabi o iki bardaktan bir tanesini bana çarparak, içindeki portakal suyunu üstüme boşaltmıştı ama olsun. Yinede yanlız değildi. Kesinlikle erkek arkadaşıyla meyve suyunu içicekti.
Acaba kaç tane erkek arkadaşı vardı? Belkide aynı anda 10 kişiyi götürüyordur. Çünkü öyle bir tipe acayip benziyordu.
-" Önüne baksana yavşak! "
Kızı incelememi bitiren şey tabikide bana söylediği kelimeydi. Yavşak? Banamı dedi lan onu?
Aslında direk böyle agresife bağlıycak kızlardan değildim ama birisi beni tanımadan etmeden hakaret ederse, cinlerim tepeme çıkıyordu. Kendini görüyormuydu da bana laf atıyor acaba?
Gözlerimden ateşler çıktığına emin olduğum için, sinirli sinirli bakışlar atmaya çalışmak yerine kıza doğru bir adım attım ve tek kaşımı kaldırdım.
-" Pardon? Ne dedin sen? "
-" Aaaa... Sen şu otelin sahibinin sarı çiyan kızının yanında gezen şırfıntı değilmisin? Hani sürtük sürtük haraketler ser- "
Kız, cümlesini tamamlamaya kalmadan saçına yapışıverdim. Şuanda yaptığıma ciddi ciddi bende inanamıyordum. Bir kızın saçını çekiyordum! Ama o da damarıma basmıştı. Bize sürtük demişti resmen! Hem zaten üstüme dökülen portakal suyundan sonra kıza karşı bir garezim oluşmuştu. Keşke o zaman dövseydim de konuşmasaydı, şerefsiz! İçimdeki canavarı çıkartan oydu. Acayip sinirlendirmişti.
-" Yeeaaaa! Bırak saçımıı!
Kız, ellerimde çırpınırken, daha çok çektim saçını. Kafaya kazıdım arkadaş. Ben bu kızı öldürücem! Kulaklarımıda sağır etti, tam oldu yani. O nasıl bir ses arkadaş?
-" Sen kime sürtük dediğini sanıyorsun lan? Özür dile! "
Şuanda kendimi, bir okulun çetesindeki lider olarak görüyordum. Emirler falan yağdırdığıma göre... Kesinlikle öyle sanıyordum ama eğer özü dilemezse, onun için hiç iç açıcı olmayan planlarım vardı. Mesela otelden attırmak gibi! Zaten bunun gibi kaşarların ne işi vardı ki bu otelde?
Kız, konuşmayınca daha çok çektim saçını ve iyice önümde eğildi. Küçük fahişemize yardım etmek için gelenler, geldiği gibi geri dönüyordu. Artık nasıl bir yüz ifadem varsa...
-" Özür dile! "
-" Nisan? "
Kalabalığı yarıp bölen ses, kulaklarıma acayip tanıdık geliyordu. Başımı kaldırıp kim olduğuna bakınca, hücreminde hücresinin alev aldığını hissettim. Üstünde siyah spor atletiyle, altında ise beyaz şortuyla ve dağınık, nemli saçlarıyla acayip... Hoş görünüyordu.
Savaş' ı ne zaman görsem böyle oluyordu. Hücreminde hücresi alev alıyor, biranda kalp atış ritmim farklılaşıyordu. Daha sonra, kendime geldiğimde ise, ateş gibi suyun içindeyken üstüme buz gibi su dökmüşler gibi hissediyordum. Şuana kadar hiç yaşamadığım bir şeydi bu şey...
Savaş, kaşlarını çatarak bize doğru geldi.
-" Kızım ne yapıyorsun? Bıraksana manitamı. "
Sanki karın boşluğuma yumruk yemişim gibi, biran nefesim kesildi ama daha sonra toparladım.
Manita mı? Manita. Sevgili... Kız arkadaş... Savaş... Beynim, ilk başlarsa idrak edemesede daha sonra olayı kavradım. Sonunda Savaş Bey de kendine bir kız bulmuş demek. Bu kadar çapkın olan birisi bile sevebiliyormuş demek...
Elimde çırpınan fahişenin saçını bırakıp, Savaş' ın önüne ittim. Kız tam yere düşerken, Savaş kızın beline kollarını doladı. Sanki o kollar bana dolanmış gibi bir am yandıģımı hissettim. Ama çok uzun sürmedi. O kızı, sarıp sarmaladığını görünce, üşümeye başlamıştım bile...
Bana neler oluyordu? Neden böyle hissediyordum? Cidden kafayı yedim. Bırak ne halt yiyorsa yesin ya!
-" Bebeğim... İyimisin? "
-" Şu sürtük saçlarımı yolmasaydı daha iyi olabilirdim. "
Kız, dudak büzünce yumruğumu sıktım. Şuanda ağzına bir tane yapıştırmamak için zor tutuyordum kendimi.
Savaş, başını kaldırıp bana baktı ve sırıttı. Bir şey söylemesini bekliyordum. Hani, belki sevgilisine kızardı bana sürtük dedi diye. Yada ne biliyim birşey derdi. Biliyordu çünkü sürtük olmadığımı. Savunması lağzımdı.
Beklenti dolu gözlerle Savaş' a bakarken, o hala sadece bana bakarak sırıtıyordu.
-" Aaa... Güzelim. Neden sarışınımın saçlarını yoluyorsun? "
Gözlerim dolarken, Savaş' tan iki tane görüyordum. Zemin desen deprem hissi bırakmıştı. Bayaa bir sallanıyordu. Gözlerimi hızlı hızlı kırpıştırdım. Neden ağlamak istiyordum ki? Savunmazsa savunmasın! Daha 5 gün önce tanıştığım, çapkın bir piçten neler bekliyordum... Cidden saftım. Ama en azından sürtük falan değil diyebilirdi. Yada ne yaparsa yapsın. Banane ya! Onamı kaldım ben! Peki neden bileklerimi kesiyorlarmış gibi hissediyordum? Hayır! Hissetmemeliydim. O, Savaş... Beni savunmak zorunda değil.
Savaş' ın sırıtması yüzünden silindi ve kaşlarını çattı. O iki gerizekalıyıda umursamadan, arkamı dönüp yürümeye başladım. Savaşmış... Başlarım senin Savaşınada, sarışınınada, duygunada!
Bu ne lan, bu ne?! Kendine gel Ceylan! Senin o kıza haddini bildirmen gerekiyor. Kim sürtükmüş görsün. Böyle mal gibi triplere girmekte neymiş?
İçimde volkan patlaması devam ederken sinirle arkamı döndüm ama 'çarpışma' kavramını bulana da etmediğim küfür kalmamıştı. 2 oldu ama!
Sert bir şeye... Fazla sert bir şeye çarpınca dengemi zor topladım. Erkek olduğu kesindi. Bakalım bu malla nasıl kavga ediceğiz?
İlk defa, şöyle bir durumda Senay' ın yanımda olmasını istiyordum. O olsa, şimdiye ònümüzden bile yürümeye korkar olurlardı. Oteli birbirine katardı.
Sıkı sıkı yumduğum gözlerimi aralayınca, hemen dibimde olan kahverengi gözlere baktım. Savaş... Aha Savaş! Hemde yine ve yine sırıtan bir Savaş. Birde dirseklerimden beni sıkıca tutan bir Savaş. Bende diyorum neden yere düşmedim... Gerçi bu, şuanda önemli değildi.
Hızla dirseklerimi ondan kurtarıp, 1-2 adım geriledim. Onun şuan, o fahişenin yanında olması gerekmezmiydi? Yada neyse ya... Ba-na-ne!
Kaşlarımı çatıp, heyecanımı gizlemeye çalışarak ona baktım. Sakin ol Ceylan... Farz etki başkası karşında. Sakin...
-" Sarışın... İyimisin sen? Bir triplere girmeler falan."
Dediği hiç bir şeyi umursamadan, hızlı adımlarla tekrar karşısına geçip, ellerimi göğsüna koyup onu ittirdim. Daha doğrusu itirmeye çalıştım. Yok abi! 1 adım bile gerilemiyor. Bu kadar güçsüz olamam. Yada o bu kadar güçlü...
Güçlü-güçsüz tartışmasını bir kenara bırakıp, nefretle Savaş' ın yüzüne baktım. Neler olduğunu anlamaya çalışır gibi bir hali vardı. Valla bende neler olduğunu bilmiyordum. Ona neden kızıyordum? Buna hakkım varmıydı? Beni sürtük olarak görebilirdi. Ama ben buna kızmak yerine, kırılıyordum... Neden?
Daha fazla kendimi tutamadım. Ona kızmak istiyordum. Kırılmak değil. Bir şekilde kızmam lağzımdı. Diğer, başka bir insan dese kızıcağım gibi...
-" Ben... Ben sürtük değilim!"
Kaşları havaya kalktı ve bana yaklaşarak aramızdaki mesafeyi kapattı. Yüzüne tokatı basmak istiyordum ama onu bile yapamıyordum. Ben... Ona kıyamıyormuydum? Yok artık! Asla böyle bir şey olmamalıydı. Olamazdı...
-" Öyle bir şey söylediğimi hatırlamıyorum."
Onu tekrar ittim ama bu sefer gerilememek yerine kolumu tuttu ve beni kendisine yapıştırdı. Pekala... Heyecan yok Ceylan... Kaşlarını çatmış dikkatle beni incelerken, bir eli kolumdayken, vücudum ona tamamen yapışmışken heyecanlanmamak suya yazı yazmak gibi bir şeydi. Bir saniye... Neden heyecanlanıyorum? Normalde iğrenip, kolumu çekmem lağzım ama şuanda ne kolumu çekmek istiyordum, nede ondan iğreniyordum. Bana neler oluyordu?
-" O sarı fahişen bana sürtük dedi ve sende bir bok demedin. Ben sürtük değilim!"
-" Bir şey demem mi gerekiyordu?"
Öfke dalgaları tüm vücuduma yayılırken, daha çok koluma yayılmış olmalı ki, kolumu güçlü ellerinden kurtarıverdim. Resmen sürtük diyor ama hala demedim diyor! Allah' ım... Delireceğim! Delirmekten daha çok oturup ağlıycağım.
Ben sürtük falan değildim. Bunu bir başkası dese kızardım. Hatta fazlasıyla kızardım. Ama Savaş dediğinde kızamıyordum. Daha çok... Kırılmıştım. Kalbim binlerce parçaya bölünmüştü ve kırgınlık duygusu üstünde tepiniyordu. Sesim kısılana kadar ağlamak geliyordu içimden. Ciddiyim... Bana neler oluyordu? 5 gün önceki Ceylan bumuydu? Kesinlikle bu değildi! Ama Savaş' a kızamıyordum. Neden? Neden!!!
-" Haklısın. Birşey demen gerekmiyor."
Gözlerimin yavaş yavaş dolduğunu hissediyordum. Keşke sinirden olsaydı. Fakat kalbimin üstüne atılan ağır tondaki duygudan dolayıydı... Ben neden burda durmuş, Savaş' a kırılıyordum? Odama gidip, kızlarla dedikodu yapmamız gerekirdi. Neden hala salak gibi karşısındaydım?
Bakışlarımı ondan kaçırdım ve boş boş yürümeye başladım. Tabi, daha 2 adım atmadan, Savaş tarafından kolumdan tutulduğum için durmak zorunda kaldım. Kaşlarını çatıyordu ama bu yüzüne ciddiyeti kazandırmıyordu. O, işin dalgasında olan bir çocuktu. Bakışları hala benimle eğlenirmiş gibi bakıyordu. O yüzden kaşlarını çatıp, ciddi rollerine yatmasına gerek yoktu.
Kolumu çekmeye çalıştım ama çekmeye çalışınca daha çok sıkınca, acıyla inledim. Bir kızın kolu böyle sıkılır mı? Orospu çocuğu!
Daha saydırmama izin vermeden, pisçe sırıttı ve parmaklarını gevşetti. Ama hala kolumu çekmeme izin vermiyordu.
-" Sarışın... Çok duygusalsın."
Ona cevap vermek yerine sinirle gözlerine baktım. Ben mi duygusaldım? Ben? Ah! Beni ne kadar tanıyordu ki? Ben duygusallığın yanından bile gećmiyordum. Sadece bugün, Savaş' a karşı çok duygusaldım. Neden ona karşı ama? Neden? Ben bugün kendime soru sormaktan bıkmıycakmıydım?
Savaş, cevap vermediğimi görünce göz devirdi ve kolumu bıraktı. Vaov! Çapkın piçimiz yine alay dolu bakışlara geri dönmüştü.
-" Ya o kız seni tanımıyor bile. Bırak hakkında ne düşünürse düşünsün. Sanki öyle birisisin. Siktir et."
-" En azından sevgiline birazcık da olsa kızabilirdin. Ah, ama pardon! Biricik sevgiline nasıl kıyarsın sen!"
Kaşları alayla yukarıya kalktı. Söylediğim şeye inanamazmış gibi bir hali vardı. Bende söylediğime inanmak istemiyordum. Sevgilisi olsun istemiyordum... Her kızı aynı görsün isterse. Basit olarak... Ama yinede ona farklı gelen, gerçekten sevdiği bir kız olsun istemiyordum. Yada banane ya! Bana ne oluyor ki? Ne bu bencillik?
-" Cidden beni hiç tanımamışsın güzelim. Ben ve sevgililik mi? Peh! O sadece diğerleri gibu bir oyuncaktı. Oynayıp atıcaktım işte. Ve bir şey dememe kısmına gelirsek... Akşama, kuyuma attiğim 90-60-90 bir kızı yemek varken, ben; dugusal, aptal, sarışın olmasına rağmen fazla çirkin olan bir kızın peşinden geldim. Bence bu ona yeterince cevap olmuştur."
Sevgili değillermiydi? Yas tutan ruhum, pankartları bir kenata fırlatıp göbek atmaya başladı. Sevgili değillerdi... Küçük bir çocuk gibi yerimde tepinmek, kahkaha atmak, oteli turlamak istiyordum.
Ama daha büyük bir sorun vardı. Bana aptal ve çirkin demesini aldırmadan, sevgili olmadıkları yere takılıp, kahkaha atmamak için zor tutuyordum kendimi... Bu duygudan gerçekten korkmaya başlamıştım.
Halay çekmek istemezmiş gibi, sinirle oba baktım. Ama sahye bakışlar atmakta, en süper berbatlardandım. İnşallah anlamamıştır...
-" Ben aptlada değilim çirkinde! Hepsi sensin."
Omuz silkmekle yetindi.
-" Şuanda önemli olan güzelliğin falan değil. Bu dediğime bende inanamıyorum ama değil işte. Seninle gülüp, eğlenebiliyorum. Bu çok daha önemli. Yani... Saliselikte olsa böyle düşünmüştüm. Şimdiyse cidden çirkinsin ve bebek gibisin."
O kadar çirkinmiydim yahu? Kendimi o kadar yükseklerde bulup, güzelde görmüyordum ama... Ne biliyim. O kadar da çirkin değildim bence. Yoksa öylemiydim? Bence öyleydim. Ama olamayabilirdim de. Tabi olabilirdim de.
Saçma sapan düşümcelere dalmak yerine, Savaş' a dalmaya karar verdim ve koşmak için hazırlanmaya başladım. Sanki anlamış gibi, arkasını dönüp koşmaya başladı. Tabi koşmadan önce " Allah! Geliyor kızgın boğa." demesi beni daha da hızlandırmıştı.
Otelin içine girdiğinde, bende peşinden otele girdim. Fazla hızlı koşuyordu hayvan! Ama yinede beni umursayarak benden kaçıyordu. Yani kaçmayabilirdi. Yada umursamayabilirdi. Ama o, sanki çok bir şey yapabilirmişin gibi benden kaçıyordu.
Bu aynı anda hem hoşuma gidiyor, hemde gitmiyordu. Ona ulaşabilmek için bu kadar yorulmak mı gerekiyordu? Ciğerlerin patlayana kadar koşmak mı lağzımdı? Nefessiz kalıcağını bile bile durmamak mı gerekiyordu? Ama ona ulaştığımızda ise, sıkıca sarılabilirdik. Yorgunluğumuz, onun kollarındayken tatlı bir hal alabilirdi. İllaki koşmaktan yorulucaktı. İllaki onu yakalıycaktım. Peki ya o pes edene kadar ben pes edersem? Peki, o zaman ne olucaktı?
---
-" Olmuş mu lan?"
Bakışlarımı, deri koltuktan alıp Senay' a çevirdim. Yine herzamanki gibi rahat ama şık şeyler giymişti. Üstünde kısa kollu, bordo bir t-shirt vardı ve biraz kısaydı. Altında ise götünün hemen altında biten bir şort vardı. Bacak şov mu yapmayı düşünüyordu? Ayakkabıları ise siyah, gökdelen gibi topukları olan bir platformdu. Saçı kıvır kıvırdı ve dudağında acayip az bir kırmızı ruj vardı. Sadece kendi dudaklarına biraz daha renk katmıştı. Fazla abartmamıştı. Boynuna taktığı uzun, altın rengi ve ok şeklindeki kolyede müthişti. Kesinlikle Senay' ın tarzı buydu.
-" Harikasın kanka. Geç bakalım kenara."
Senay, yanıma geçince bu sefer Tina geldi. Surat asmıştı ve oldukça rahatsız görünüyordu.
-" Bu nasıl kıyafet lan? İstemiom ben bunu!"
Tina' nın üstünde ince askılı, kısacık, siyah bir üst vardı. Göğsünün altından itibaren bitiyordu. Altında ise bordo rengi, minicik bir etek vardı. Karnını kapatıyordu ama karnından biraz yukarısı gözüküyordu. Az biraz kabarık bir etek giymişti.
Ah! Tina bu değildi. O, daima rahat takılan bir kızdı. 8. sınıftaki okul balosuna bile kot pantolon ve bol bir t-shirtle gelmişti. Orasının burasının gözükmesinden nefrey ediyordu. Bu kombin ona göre değildi. Ama yapıcak bir şey yoktu. Oldukça güzel olmuştu.
-" Ya kanka olmuşsun işte."
Düzleştirdiği sarı saçlarını omzundan geriye attı ve 'off ' ladı. Yine Tinalığını ortaya koymuştu. Makyaj yapmamıştı! Sadece dudaklarına parlatıcı sürmüştü. Of Tina, of!
-" Ya Ceylan hasta etme adamı! Ben bunlarla rahat edemiyorum di-"
Tina, cümlesini bitiremeden Senay kolundan tuttuğu gibi yanına çekiverdi Tina' yı. Oh, be! Yoksa çenesi kapanmıycaktı. Acayip fazla konuşuyordu ve bu bizi cidden bıktırıyordu.
Tina' nın yerini Su doldurdu. Üstünde; siyah, straplez, yine göğsünün altında biten bir üst vardı. Vücuduna iyice yapışmıştı. Altında ise pudra rengi bir etek vardı. Modeli, Tina' nın eteğinin modeliyle aynıydı. Ayakabbıları bordo renginde platformlardı. Dalgalı saçları ve pembe dudak parlatıcısıyla oldukça şık olmuştu. Su, böyle giyinmeyi severdi. Şeker ve tatlı. Ama birazda sexi olmuştu sanki.
-" Harikasın bebeğim! Hadi bakalım, gidiyoruz."
Hepsi son bir kez aynada kendine bakarken, bende son bir kez baktım. Üstüm siyahtı. Tina' nın üstüyle tıpa tıp aynıydı. Sadece benimkisinin askıları biraz daha uzundu. Altımdaki etekte Tina' nın etek modeliyle aynıydı ama benimkisi kırık beyazdı ve üstünde minik minik çiçek resimleri vardı. Saçımı düzleştirip, tepeden toplamıştım ve bileğimede altın rengi kol saatimi takmıştım. Makyaj olarak sadece eyeliner çekmiştim.
Gerçektende çirkinmiydim? Mavi gözlerim, Su' yun gözleri gidi derin bakmıyordu. Işıl ışıl değildi. Sarı saçlarım ise Tina' nın saçları gibi canlı bir renk değildi ve ' ben burdayım' diye bağırmıyordu.
Savaş haklıydı. Aptal ve çirkindim. Dediklerine neden kafama taktığımıda anlayamıyordum. Herkeze göre güzel olucak değildim ya. Ama ben Savaş' ın gözünde güzel olmak istiyordum. Belki bininci kez soruyorum ama, bana ne oluyor?
-" Lan gerizekali, hadi!"
Tina' nın seslenmesiyle kendime geldim ve odadan çıktım.
Karaoke gecesi vardı ve bizde oraya gidiyorduk. Aslında tam karaoke değildi. Parti gibi bir şeydi ama şarkılar söylenicekti. Buraya geldiğimizden beri, kız kıza bir yerlere gidememiştik. Şimdi gidiyorduk işte.
Hepimizi bir sessizlik kaplamıştı. Sürekli konuşan Tina bile susuyordu. Senay mallaşmıyordu. Su, çokbilmişlik taslamıyordu. Ne olmuştu bunlara böyle? Yada bana ne olmuştu da konuşmak istemiyordum?
Otelin dışındaki, tahtadan yapılmış kulübeye gelince kapıyı açtım. Müzik çalıyordu ama fazla yüksek seste değildi. Normal düzeydeydi. Oldukça ferah bir yerdi. Kenarlarda uzun masalar ve üstüne dizilmiş abur-cuburlar vardı.
Senay' ın gözleri direk oraya dönünce, biz daha ne olduğunu anlayamadan yanımızdan fırlıyıverdi. Senay, yine aynı Senay' dı işte.
Göz devirip boş bir masa aramaya başladım. Yuvarlak ve beyaz masalar vardı. Ortada ise kocaman bir sahne vardı. Gerçekten harika bir yerdi. Tabi kızları saymazsak... Resmen çıplak gelmişlerdi. Birde Tina kendi kıyafetinden memnun değildi. Hey Allahım yaa!
-" Ben boş bir yer buldum, gelin!"
Su, önüme geçip ilerlemeye başlayınca onu takip ettik. Beyaz, küçük, yuvarlak masaya oturduğumuzda kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Tina, mal mal etrafına bakınıyordu. Su, bir noktaya takılıp kalmış, iki saattir aynı yere bakıyordu. Bende Senay' a bakıyordum. Umarım yine bizi rezil etmez. Ah! Çok geç kaldım.
Senay, masadaki bütün içim çikolatalı sütleri toplamış, taşımakta zorluk çekiyordu. İnsanlar ona öyle bir bakıyordu ki... Bir kız çocuğu, Senay süt vermiyor diye ağlıyordu. Ama Senay, yine Senaylığını yaparak ona dil çıkarmıştı.
Senay' ın yanına beyaz t-shirtli bir çocuk gelince, burdan bile görebileceğim bir şekilde gözleri parladı. O çocuk, Mert' ten başkası olamazdı. Senay, Mert' e gerçekten değer veriyordu. Aptal olan ben bile anladıysam herkez anlardı bence. Bir şeyler konuştuktan sonra Senay, ellerini çikolata sosuna batırıp yalamaya başladı. Allahım... Kusucam galiba. Mert de patlamış mısır yerken yanında da ayran içiyordu.
Cidden fazla iğrençlerdi. Ama onlar, Senay' la Mert' ti. Gerçekten birbirlerini tamamlıyorlardı. Senay' ın şuana kadar yanına erkek yaklaştırdığını görmemiştim ama Mert... Ona öyle davranmıyordu. Mert ise- Bir saniye! Mert mi? Mert... Mert burdaysa...
Hızla, bakışlarımı masaya çevirdim. Gökalp, ayakta Tina' nın elini tutmuş, kaldırmaya zorluyordu. Tina ise gülerek itiraz ediyordu. Ama neye işte? Gökalp ne ara gelmişti? Bu Gökalp' te gerçekten bir şeyler vardı. Tina' ya bakarken gözleri parlıyordu. Hakkında bir çok şeyi biliyordu. Sanki... Aşıkmış gibi davranıyordu. Ama bu kadar kısa sürede aşık olunurmuydu ki? Daha Tina' yı tam tanımıyor bile diyeceğim ama neredeyse benim bilmediğim şeyleri o biliyor.
Tina, sonunda dayanamayıp ayağa kalktı ve Gökalp' le el ele (!) sahneye gittiler. Oha! Şarkı mı söyliyceklerdi? Tina ve şarkı söylemek... O, dikkatlerin onun üstünde olmasından nefret ederdi. Gölgelik yerleri tercih ederdi.
Sahneye çıktılar ve Teoman ve Atiye= kal şarkısı çalmaya başladı. Tina, fazla heyecanlıydı. Tir tir titriyordu ve pancar gibi olmuştu. Bir elinde mikrafon varken diğer eli, Gökalp' in elindeydi.
Gökalp, Tina' ya bakarak şarkıya başladı. Ona her baktığında gülümsüyordu ve kocaman gamzesi ortaya çıkıyordu. Sıra Tina' ya gelince, titrek bir nefes aldığını duyar gibi oldum. Söylemeye başlayınca bir alkış yükseldi. Sesi gerçekten güzeldi ama alkışlar onu daha da utandırmıştı. O kadar yakışıyorlardi ki... Çok tatlıydılar.
Masada bir haraketlilik hissettiğimde, bakışlarımı Tinayla Gökalp' ten alıp karşımda oturan Savaş' a çevirdim. Su nerde lan? Ah! Dans ediyormuş. Bir saniye! Dans mı? Su ve dans etmek??? İçtimi lan bu yoksa?
-" Düşündümde... O kadar çirkin değilmişsin bebeğim. Ama yinede o kadar güzel sayılmazsın yani. Fikrimi değiştirdim. Çirkinsin."
Bakışlarımı bu sefer Su dan alıp, Savaş' a çevirdim. Üstünde lacivert bir t- shirt vardı ve herzamanki gibi çok... Yakışıklıydı.
Artık bana çirkim diyip durmasını istemiyordum. Kalbimi kırıyordu... Ama neden? Ben bu çapkın piçin dediklerine kırılıcak kızmıydım? Tabikide hayır! Kırılmamam gerekiyordu.
-" O zaman niye bu çirkin kızın yanındasın? 90-60-90 kızlar da var Savaş burda. Onların yanına git!"
Sırıtması yüzünde büyüyince, o gerizekalının söyliyceği sözlerle daha fazla kalbimi kırmaması için ayağa kalktım.
Kalbimin kırılmasını istemiyordum. Madem çirkinim... Defolsun gitsin! Hem ben ona 'ben güzelim' diye bir şey dememiştim ki. Neden sürekli çirkinsin diyordu? Egolu bir kızda değildim. Yanlış bir haraket yapmışda olamazdım. Benimde bir kalbim var! Bunu hiç mi düşünmüyordu? Ama neden onun dediği şeye kırılıyım ki? Muhtemelen o da böyle düşündüğü için, çirkin diyip duruyordu. Bende öyle düşünüyordum ama kırılıyordum işte. Tahmin edemiyeceği kadar çok kırılıyordu kalbim...
Arkamı dönüp, Su' yun yanına doğru ilerledim. Savaş kimdi ki? Ben onunla konuşmak zorunda değildim. Arkadaşım falanda değildi zaten. Neden sürekli rahatsız ediyordu beni? Çünkü ben izin veriyordum! Artık izin yok. Beni, sadece değer verdiğim kişiler kırabilir. Savaş da kimmiş?
Dans edenlerin arasından zorla geçerek, Su' yun yanına gittim. Aman tanrım! Sarhoş olmuş. Dengezice dans etmesinden ve durduk yere kahkaha atmasından belliydi.
-" Su!"
Kolunu tutup, onu durdurmaya çalışınca bana doğru döndü. Ah, inanamıyorum! Gerçekten de sarhoş olmuştu. Hangi ara içtiyse artık...
-" Aaaa... Ceylan cık! Sendemi burdasın? Bak sende mi diyince aklıma ne geldi. Biiiiiiirrrr şarkı! Seeeeennn, kimim rüyasındaaaa hangi roldeeeeee? Beeeeeeenn-"
-" Su, salaklaşma. Kendine gel ya!"
Kolunu hızlıca benden çekip, dengesizce dans etmeye devam etti. Durduk yere kahkaha atmayı da unutmuyordu.
Allahım... Ne yapıcam ben şimdi? Sarhoşlara ne yapılır ki? Of, of, of! Günü hep Ceylan kurtarsın zaten.
Su' yun yanına esmer bir çocuk gelince, Su direk ona doğru dönüp, kollarını boynuna sardı. Şuan şok üstüne şok yaşıyordum. Ne yapıyor lan bu kız? Sabah uyandığında, yaptıklarını bir bir anlatıp, utançtan gebermesine neden olmazsam ne olayım!
Gökalp' le Tina, şarkıyı bitirince gülerek sahneden indiler. Gidip Gökalp' e söylesem, ben gidip gelene kadar Su yanlış bir şey yapardı ki yapıyordu da.
Esmer çocuk, yavaş yavaş Su' yun dudaklarına yönelirken, Su çoktan gözlerini kapatmıştı bile. İşte bu olmazdı. Su sarhoştu ve ilk öpücüğü sarhoşken olmamalıydı. Hele de onu sürtük gibi gören birisinden hiç hiç olmamalıydı. Ne yapabilirim, ne yapabilirim, ne yapabilirim?
Mal gibi şaşkınca onlara bakarken Su, birden geriye çekildi. Tuna? Yes be! Su' yun kolunu sıkıca tutyordu ve kendine doğru çekmişti. Su' yun başı Tuna' nın omzundaydı.
Allahım... Biran gerçekten öpüşücekler sandım. Bu çok... İğrençti.
Tuna, esmer çocuğa öyle bir bakıyordu ki... Tuna' nın bir şey demesine kalmadan, esmer çocuk toz oluverdi. Nasıl öyle bakıyordu yahu? Resmen öldürücek gibi bakıyordu.
Tuna, elini Su' yun kolundan çekti ve beline sarıp, sıkıca tuttu. Su' yun gözleri kapalıydı ve ayakta zor duruyordu. Bu kız cidden beyinsiz!
-" Teşekkürler Tuna. Sen olmasan Su' yun gerçekten düşünemiyorum."
Tuna, bana bakmadan Su' yu bir harakette kucağına aldı. Tamamda, bu kadarına gerek yok yani. Sonuçta kızın altında etek var.
Bana doğru dönüp, sert bir bakış attı. Senay' ın kolunu morarttığından beri ondan korkuyordum. Su, fazla güvende değildi bence.
-" Ben bunu Su için yapmadım. Masumluğu için yaptım."
Arkasını dönüp, kucağında Suyla kumsala çıkan kapıya doğru yürürken, ben arkasından şaşkınlıkla bakıyordum. Demek ki Tuna da arada hayvanlığı insanlığa devredebiliyordu. Peki şimdi sarhoş Su' ya ne yapıcaktı? Sonuçta istediğini yapabilirdi. Ya tecavüz falan ederse lan? Yok artık! Yapamaz ya öyle bir şey. Yoksa yapar mı?
-" Lan!"
Kulaklarıma dolan erkek sesiyle yerimde titredim resmen. Öyle bir bağırmıştı ki... Hızla sesin geldiği yöne baktım. Bayaa bir kalabalık oluşmuştu ve muzik sesi kesilmişti.
-" Ya kürdo. Koru beni."
Mert' in sesi... Kürdo... Senay! Koşarak kalabalığın içine daldım. Kel bir adamın yanında iki tane daha adam vardı ve hepsi kaslı maslıydı. Üçüde, Senay' ın arkasında saklanmış olan Mert' e öldürcekmiş gibi bakıyordu.
Offfff, of! Yine ne yapmışlardı acaba? Senay, Mert' in iyice önüne geçmişti ve kaslı, kel erkeklere sert bir bakış atıyordu. Bu tiple sert bakış atsa ne olurdu ki? Ağzının kenarları çikolata sosu olmuştu ve burnunda süt izi vardı. Aynı küçük, yaramaz bir kız çocuğuna benziyordu. Bu tiple seni kim ciddiye alır be gülüm?
-" Bırak lan çocuğu! Alt tarafı o kel kafana ayran döktük. Fena mı oldu yani? Beyaz peruk işte."
Ayran mı döktüler? Ah be Senay... Şu çeneni kapalı tut be kızım ya. Birde adamları daha fazla sinirlendiriyorlar.
En öndeki adamın neredeyse gözlerinden alevler çıkarken, Senay' ın koluna yapışıverdiler. Senay acıyla inlerken, ne kadar çok sıktıklarını fazlasıyla anlamıştım. Aslında hak etmişti beyinsiz. Adamlar zaten sinirli sen iyice damarlarına bas. Oh, ne ala!
Senay' ın kolunu tutan adama, Mert' ten bir yumruk gelince, adam Senay' ın kolunu bıraktı ve geriye doğru sendeledi. O sırada Mert, Senay' ın önüne geçmişti.
Mert' i ilk defa böyle görüyordum. Ciddi vr sinirli... Hemde Senay için! İçimdeki horon tepme isteğini bastıran şey, yumruk yiyen adamın yanındaki diğer kel adamın Mert' e yumruğu geçirmesi oldu.
Herkezden bir çığlık koparken, bende çığlık attım. Tam gamzesinin olduğu yere vurmak zorundamıydı?
Birden, birisi beni kolumdan tutup geriye çekince sendeledim. Ne oluyor lan? Yanımdan, yumruğunu sıkan bir Savaş geçtiğinde, nefesimi tuttum. Beni geriye o çekmişti ve o da... Kavgaya karışıcaktı!
Savaş, Mert' e yumruk atan adama yumruğu geçirince adam sendelese de düşmedu ve Savaş' la o adam yumruk yumruğa kavga etmeye başladılar. Resmen felç geçirmiş gibiydim. Şok olmuştum. Sesim bile çıkmıyordu. Düşünmekten başka bir şey yapamıyordum. Acaba kavgaya karışsam en azından cesedimi çıkartabilirlermiydi?
Senay da benim gibiydi. Gözleri kocaman bir şekilde açılmış, kavgayı izliyordu. Bir diğer adamlada Mert kavga ediyordu. Senay da şaşkınca onlara bakıyordu. 3. adam ise pis pis sırıtarak, Senay' a doğru ilerliyordu. Olamaz!
-" Senay!"
Bağırmamdan tam 2 saniye sonra, Senay' a doğru giden adamın yüzüne yumruk geçirildi. Gökalp!
Gökalp, Savaş ve Mert yumruk yumruğa kavga ederlerken; Tina, Senay ve ben şaşkınca onları izliyorduk. Böyle giderse hastanelik olucaklardı.
Tina, korkuyla bana bakınca bende ona baktım ve kaş göz işareti yaptım. Müdahele etmezsek, vay hallerine! Yada biz müdahale edersek, vay bizim halimize...
Tina, masanın üstüne çıktı ve Gökalp' i döven adamın kafasında, masadan aldığı bardağı parçaladı. Adamdan acı bir nida yükseldiğinde, Tina inme inmiş gibi yerinden kıpırdayamıyordu. Gökalp, şaşırsada çok uzun sürmeden Tina' yı elinden tuttuğu gibi masadan indirdi.
Sıra bendeydi... Küçük, beyaz, yuvarlak masayı kaldırıp, Savaş' la dövüşen adamın sırtına indirdim. Ben ne yapıyordum? Şuanda korkudan ağlamam gerekiyordu. Adam Savaş' ın üstünden kalkıp, yüzünü buruşturarak zorla kendini yanına attı. Savaş ayağa kalktığında, son kez adamın karnına tekmeyi geçirdi. Mert' i döven adam, Mert' i bırakıp bana bakınca, Savaş " Koş!" diye bağırdı.
Gerisi çok hızlı olmuştu. Senay, Mert, Tina, Gökalp, Savaş ve ben kumsalda var gücümüzle, arkamıza bakmadan koşuyorduk. Herkezin hali bir farklıydı. Senay " Yaşasın aksiyon!" diye bağırırken koşuyordu. Mert, cebine tıkıştırdığı kurabiyeleri çıkartıp yemekle uğraşıyordu. Tina, mal gibi yüksek seste kahkaha atıyordu. Gökalp, burnundan akan kanı silmekle uğraşıyordu. Savaş, denize giren bikinili kızlara göz kırpıyordu. Ben ise Savaş' ın göz kırptığı kızlara öldürcekmiş gibi bakıyordum. Harika koşuyoruz ama!
Cidden... Benim hayatım koşmakla, kaçmakla, kovalamakla geçmek zorunda mı? Sanırım hayatımda Savaş olduğu sürece, evet...

Bölümü umarım beğenmişsinizdir şahsen benim yazarken boynum koptu. Gerizekalı ben yazdığım yerleri kaydetmeyi unuttuğum için, yeni bölümün gelmesi daha uzun sürdü. Sonuçta geldi mi geldi yani :-D Herneyse. Bir dahaki bölüm ne zaman gelir bende bilmiyorum. Yeni bölüm gelene kadar kendinize iyi bakın canlar...

4 Kızın 4 ErkeğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin