ZİHİN OYUNLARI

68 2 0
                                    

Güneşin perdenin aralık kısmından yüzüme doğru ilerlemesini seyrettim birkaç dakika. Uykulu gözlerimi güneşten çekip sağıma döndürdüğüm de saate göz attım. Staj için kalkmam gereken saatten her zamanki gibi daha erken uyanmıştım. Bacaklarımı saten örtüden aşağı sarkıtıp, yumuşak halıya ayağımı yerleştirdim. Bir hamlede ayağa kalkıp ilk önce banyonun hemen sonrasında ise giyinme dolabının önündeki ayna da kendimi izledim. Dolaptan çekip aldığım beyaz gömleğimin altına giymekten eskittiğim siyah kumaş pantolonumu geçirdim. Annem her zaman o kadar kıyafetin arasında bu pantolonu giymeme anlam veremiyordu. Ama bana sorarsanız onun her gün değişen tarzına ve dolabından aşağıya doğru yavaşça yol alan fazla kıyafetlerine bakılırsa benim giydiklerim tamamen yerli yerindeydi. Omzuma değen kısa saçlarımı elimdeki küçük tokayla kafamın arkasında sıkıca topladım. Saçlarımın yüzüme değmesini engellemeye çalışmama rağmen birkaç tutam yüzümün çevresine düştü, onları geri toplamak için hiç çaba sarf etmedim. Makyaj aynamın önündeki dolaptan çıkardığım alev kırmızısı rujumu sürdükten, renksiz yanaklarımı biraz renklendirdikten ve boş boynumu doldurmak için kolye taktıktan sonra sarsak adımlarla merdivenlerden aşağıya indim. Annem yemek masasının en uç tarafında bacak bacak üstüne atmış bir şekilde oturuyor, duman tüten bardaktan kahvesini yudumluyordu. Bu sabah üstünde tozpembe Chanel bir takım ve merdivenlere kadar ışıltısı gelen kocaman bir kolyesi vardı. Beni görür görmez yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirdi.
" Anita, tatlım. Erken kalkmışsın."
" Evet, her zaman ki gibi."
Mutfak tezgâhına ilerleyip sıcak kahveden benim bardağıma da doldurup büyük bir yudum aldım. Bu arada annem tekrar konuşmaya başladı.
" Yine kâbus mu görmeye başladın Anita?"
" Hayır, ben gayet iyiyim anne. Sadece çok fazla uyuyamıyorum bu aralar. Sorun yok, merak etme."
" Sen nasıl diyorsan öyledir. Yine de benimle istediğin zaman konuşabilirsin."
" Biliyorum annecim."
Gülümsedi ve tekrar kafasını masada ki tablete çevirdi. Annem her zaman eve hizmetçi alma konusunda çok katı davranırdı. İş yerinden yorgun argın dönse bile ev işlerini, yemekleri her zaman kendisi yapardı. Ona sorduğumda ise her zaman aynı cevabı alırdım. " Ben zengin doğmadım Anita. Ve ben bu evde olduğum sürece her şeyin benim kontrolum altında olmasını istiyorum."
Onunla bazen tartışsak bile, ailemizin kusurları olduğunu bilmeme rağmen yine de onu seviyordum. Annem olarak her zaman benim yanımda olmuş desteğini her zaman yanımda hissetmişimdir. Babam şirkette çalışmam için bana baskı uygulamasına rağmen annem onun bu baskın fikrine karşı gelmiş istediğim mesleği yapmam için elinden geleni ardına koymamıştı. Annem sayesinde medya- gazetecilik bölümünü tamamlamış, şu aralar ise bölümümün stajını yapıyordum. Elime büyük bir iş geçer geçmez arkamda ne var ne yok bırakacak o işi yapmak için her yere gitmeyi kabul edecektim. Beni düşüncelerimden uyandıran ses annemin yüksek seste çalan telefonun zil sesi oldu. Sandalyeden eteğini düzeltip ayağa kalktı ve telefondaki kişiyle her zamanki ritmik sesiyle konuşmaya başladı.
Saatime göz gezdirip, uzun koridordan ilerledim ve vestiyerdeki çantamı koluma taktım. Hala telefonda konuşan annemin yanına gidip yanağına öpücük kondurduktan sonra tam kapıya doğru ilerleyecekken annem kolumdan tuttu ve eliyle beklememi işaret etti. Ona soran gözlerle bakarken yanındaki küçük koltuğa oturdum. Biraz sonra telefonunu kapatıp yanındaki küçük sehpaya koydu.
" Bir sorun mu var anne?"
" Hayır, hayır. Arayan doktorundu Anita. Uzun zamandır seanslara gelmediğini söyledi. Neden gitmemekte ısrar ediyorsun?"
" Çünkü artık iyiyim. Kabuslarım ve uykusuz zamanlarım geride kaldı. Bunu sende biliyorsun anne. İyi olmama rağmen o doktorla konuşmak bana gereksiz geliyor."
" Bence hala gerekli tatlım. Artık ilaç kullanmıyorsun, senden sadece onunla konuşmanı istiyor. Bak, sorunlarının bittiğini biliyorum ve buna seviniyorum. Ama bir de şöyle düşün, sorunlarının bitmesi o doktor sayesinde gerçekleşti. Onunla konuşmaya devam edersen belki de tamamen bütün kötülükler silinir."
" Bilmiyorum anne. Oraya aylardır gitmedim."
" Peki, o zaman sadece bugünlük benim için oraya git olur mu? Eğer hoşuna gitmezse bir daha gitmen için ısrar etmeyeceğim. Söz veriyorum."
Biraz düşündükten sonra annemi kırmak istemediğimin farkına vardım. Eğer onun dediği gibi hoşuma gitmezse ki zaten öyle olacaktı. Bir daha oraya adımımı atmazdım.
" Tamam anne. Senin için gideceğim."
Yanıma yaklaşıp bana sıkıca sarıldı. Daha sonrasında evden çıktım ve çağırdığım taksiye bindim. Tahmini yarım saat sonra iş yerimin önündeki merdivenlerden yukarı çıkıyordum. Girişteki ziyaretçi ve çalışan listesine adımı yazıp imza attıktan sonra, asansörle 5. kata çıktım. Bugün gençlerin bu aralar favorisi olan bir yazarla şirketim röportaj yapacaktı. Ben ise hala staj döneminde olduğum için arka tarafta bekleyip not tutacak işimin biran önce bitmesi için dua edecektim. Bu işi seviyordum ama en önemlisi bu meslekte olabildiğince çabuk ilerlemekti.
Hafif karanlık çöktüğünde ve oturmaktan bacaklarımı hissetmediğim o noktaya geldiğimde elimdeki notlarla ve ses kayıtlarımın olduğu flash bellekle çıkış kapısına doğru ilerledim. Kulağımdaki kulaklıktan bugünün kayıtlarını dinlerken bindiğim taksiye hastanenin adını söyledikten sonra yolu izleyip aynı zamanda da not tutuyordum. Soruların cevaplarını deftere topladıktan sonra büyük çantama hepsini koydum. Hastanenin kapısından içeri girmemle birlikte tüylerim diken diken oldu, derin bir nefes aldım. yapamadım. Söz vermeme rağmen koridordan ilerleyemedim. Geldiğim yoldan geri döndüm ve çaresizce uzun yolu yürümeye başladım. O doktorun suratını görmek istemiyordum. Arkamdan gelen sesi duymamla birlikte hemen arkamı döndüm ama görünen kimse yoktu. İçimden ona kadar saydım ve bekledim. Etrafımda hiç kimse yoktu. Paranoya yapıyordum. Beni kötü eden burasıydı. Beni hasta eden, öyle düşünmemi sağlayan yer, hastaneydi.

Eve dönüş yolunda çalan telefonum aldırış etmeden dışarıyı seyrettim. Eskilerden kesitler görüyordum. Karanlık, kâbuslar, sesler, çaresiz ben...
Eve girdiğimde hiçbir ışık yanmıyordu, ev zifir karanlıktı. Anneme seslendim daha sonra ise babama. Sesler gelmiyordu. Yatılı okuldaki kardeşimi görmeye gittiklerini düşündüğümden rahat tavırlarla çantamı girişe koydum, ceketimi askıya astım. Dolaptan aldığım soğuk suyu tepeme diktikten sonra yukarıdan gelen patırtıyla yerimden sıçradım. Bu sefer daha sesli bir tonda anneme seslendim.
" Anne? Baba?"
Elimde sıkıca tuttuğum telefonumun kilidini açtım ve polisin numarasını hazıra aldım. Her an arayabilirdim. Merdivenlerden yavaş adımlarla yukarı doğru ilerledim. Sesler daha da yaklaşıyordu. Annemin yatak odasının kapısını araladığımda ayağıma gelen ıslaklıkla irkildim. Telefonun fenerini açtıktan sonra korkak hareketlerle ışığı aşağı indirdiğim anda her şeyi unutup sesli bir çığlık attım. Ayağıma gelen nemli şey kandı. Tam dibimde duruyordu ve ben onun üstündeydim. Çığlık çığlığa kapıyı iyice açtım ellerim titriyor, her nefesim daha da kesikleşiyordu. Annemin siyah saçlarının yere su misali uzandığını gördüğümde yanına koştum ve titrek ellerimle ışığı açtım. Kafasından akan kan başını koyduğu yerde küçük bir gölcük oluşturmuştu. Ağzıma gelen kötü tadı engellemek için ellerimle ağzımı sıkıca kapattım. İstemsizce ağlıyor, sürekli bağırıyordum. Annemin yanına gittim ve ellerimi boynuna koydum. Nabzı atmıyordu.
" Anne! Anne! Beni bırakma! Anne?" kafamı iyice vücuduna gömdüm. " Anne, uyan. ANNE!"
Titrek adımlarımla ayağa kalktım.işte tam o anda annemin bedeni yeniden hareket etti. Kafası yandaki dolaba hızlıca çarpmaya başladı. Vücudu titriyor, vücudu ani hızla yere çarpıyordu. Gözlerimi kapattım, sadece hayal görüyordum. Ama açtığımda vücudu hala hareket ediyordu. Telefonumdan polisi aradım ve ne yaptığımı bilemez halde evin adresini tarif ettim. Ama yavaş yavaş annemin bedeninden uzaklaşıyordum. Ama hareket etmeyi kesti. O an babamın bedeninin tepedeki avizeden sarktığını fark ettim. İşte o an bütün dengemi kaybettim. Aşağıda bir şey vardı. Babama bakıyor sonra bana bakıyor ve gülümsüyordu. Delirmiştim. Yine oluyordu. Polisler geldiğinde kafam da dönen sorulara yenilerini eklediklerinde tek yaptığım kısa cevaplar vermek oldu. Beni anlayamazlardı. Bugün her şeyimi kaybetmiştim. Ve deli aklım bana oyun oynuyordu. Ama her zaman dediğim gibi ben deli değildim. Gördüğüm her şey gerçekti sadece. Bayılmadan önce son hatırladığım şey kanlı ellerime bakarken polis memurunun bana soru yöneltmesi oldu.
" Kimin yaptığını gördünüz mü bayan?"
Kısık gözlerimi açmaya çalışarak cevap verdim.
" Bir şey vardı. Ama onu göremedim. Çünkü o...o görünmüyordu."
Sonra gözlerim kapandı...

MOTELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin