Kim Taehyung gözüne çarpan yatay ışık huzmeleriyle gözlerini usulca araladı. Sabah ışınlarının parlaklığı karşısındaki aynaya vuruyordu ve ortaya bir renk cümbüşü çıkarıyordu.
Yağmur dinmişti belki ama gökyüzü bütün kasvetiyle her an yeni bir fırtınanın habercisi gibiydi.
Uyuşuk bir şekilde yataktan doğruldu ve iki gündür yıkamadığı saçlarının kahküllerini geriye doğru attı. Öyle bir hale gelmişti ki artık, banyo yapmak bile ona korkunç geliyordu.
Üzerindeki kıyafetleri kokladığında yüzünü buruşturdu ve banyoya girdi.Yüzüne birkaç kere soğuk suyu çarptıktan sonra kafasını kaldırıp karşısındaki siluetine baktı.
Berbat görünüyordu.
Karşısındaki düşmanın kim olduğunu bilmediği için delirmek üzereydi ve somut bir kanıt bulana kadar da hiç rahat etmeyecekti.
Katil kimse çok iyi rol yapıyor olmalıydı.
Herkes gibi onun da belirli tahminleri vardı.Acaba misafirlerden biri ondan şüpheleniyor muydu?
Yoon Gi piçinin şüphelendiğini durmadan kendisine attığı delici bakışlardan anlayabiliyordu ama kendisi Yoon Gi'ye karşı en ufak bir şüphe dahi beslemiyordu.
Çünkü Yoon Gi arkasında bıraktığı kanıtları silemeyecek kadar üşengeç ve katil olmak için gereğinden fazla aptaldı.
Şüphelendiği kişi Jeon Jungkook'tu. Durmadan sergilediği soğukkanlı tavır, kurduğu cümleler ve belinde taşıdığı silah ondan ürkmesine sebep olmuştu.
Elinde belki ispatlayabileceği bir şey yoktu ama bu adamda kesinlikle bir şeyler vardı. Kayıt cihazında Jungkook hakkında söylenilenler aklına gelince tüylerinin ürperdiğini hissetti.
Kendi kendine yargıya vararak birçok insanı öldürdüğü söylenmişti.Hepsini de aynı şekilde öldürebilirdi.
Kapısının çalınmasıyla üstüne hemen temiz bir şey giydi ve kapıyı açtı. Karşısında Seok Jin duruyordu. Gözlerinin altındaki siyah halkalar belirginleşmişti.
"Kahvaltı yapacağız Taehyung-sshi"
Taehyung karşısındaki adamın gülümsemesine karşılık zoraki bir şekilde dudaklarını kıvırdı.
Salona geldiklerinde misafirlerin hepsi masadaydı ve halsiz bir şekilde sohbet ediyorlardı. Taehyung ve SeokJin masaya oturduğunda sohbetlerini kestiler ve sanki bir robotmuşçasına önündekileri yemeye başladılar.
Evin içi ölüm sessizliğine gömülmüştü, herkes göz temasından kaçınıyordu.
Yoon Gi elindeki çubuklarla oynuyordu ve bir an önce bu kahvaltı işkencesinin bitmesini istiyordu.
Ho Seok'la odaları yanyana olduğu için bütün gece dönüp durmuştu.Burası dıştan dağ evi gibi görünse de içi cesetlerle dolu bir evdi ve her geçen gün ceset sayısı artacak gibiydi.
Ilk geldiği zaman evin içinde kokan lavanta solmuştu.Bu ev ölüm kokuyordu artık.
Artık dayanamayıp masadan kalktı ve büyük balkona çıktı. Deniz bugün de hırçındı ve bünyesinde hiçbir gemiyi barındırmak istemediği belliydi.
"Bugün de denizde görünen bir gemi yok."
Yarı sitem yarı endişeyle cümlesini kurarken bir sigara yakma ihtiyacı duydu. Salondaki purolardan birini eline aldığında aklına gelen şeyle puroyu yerine geri koydu.
Ho Seok'a olanlar onun da başına gelsin istemiyordu.
Denizi umutsuzca izlerken yanında hissettiği bedenle sıçrayarak öne doğru seğirtti.
"Dalmışsınız"
Yoon Gi Jungkook'un bakarak hafifçe omuzlarını silkti ve ayaklarının altındaymış hissi veren denizi işaret etti.
"Denizi boylu boyunca yüzersem buradan kurtulabilir miyim diye düşünüyordum."
Yoon Gi cansız bir şekilde konuştuğunda Jungkook aldığı cevapla belli belirsiz gülümsedi ve avucunun içindeki anahtarı Yoon Gi'ye uzattı.
"Bugün bu sizde durmalı."
Yoon Gi isteksizce Jungkook'un uzattığı anahtarları aldı ve hırkasının cepli yerine koyup fermuarını çekti.
Daha kendisini koruyamazken bu anahtarı koruyacak olmak saçmalıktı.
-----
Park Jimin evin denize bakan cephesinde otururken bir yandan da derince düşünüyordu.Kollarını yaş korkuluğa dayamış ve kafasını üzerine koymuştu.
Buraya geldiğinden beri her gece o çocuğun hayaletiyle boğuşuyordu. Çocuğun kulağını yırtacak kadar şiddetli olan dehşet çığlıklarını duyup yataktan sıçrayarak uyanıyordu.
Düşüncelerini hırçın olan denize yoğunlaştırıp dalgaların korkunç ama huzur veren sesini kullanarak, zihninden o çocuğun yüzünü silmeye çalıştı.
Saatlerdir burada oturuyordu ve artık düşünmekten hücrelerinin yandığını hissediyordu.Gökyüzü kendini yavaş yavaş laciverte boyarken cansız bir şekilde oturduğu yerden kalktı.
Akşam oluyordu ve kendini tehlikede hissediyordu. Daha fazla yalnız kalmamak için hızlı adımlarla hole doğru yürüdü. Seok Jin her zamanki gibi sofrayı kuruyordu. Sabah yedikleri şeylerin aynısını tekrar yiyeceklerini hatırlayınca yüzünü ekşitti.
Yemeklere bir şey konulması ihtimaline karşı önlem almışlar ve dondurulmuş konserveleri yemeyi tercih etmişlerdi.
Seok Jin'e yardım edip masaya birkaç şey taşıdı ve daha sonra kendini halsiz hissederek boş koltuklardan birine oturdu.
Sonunda masa hazırlandığında ürkerek oturdu. Dün olanlar bir daha olsun istemiyordu.
Herkesin oturmasını beklerken Jungkook kaşlarını çattı.
"Nam Joon yemeyecek mi?"
Masadaki herkes birbirine bakarken Yoon Gi cevap verdi.
"Odunlukta odun kırıyordu, çağırıp geleyim. "Yoon Gi salondan çıktığında geride kalanlar sessizce beklemeye başladı.Herkes birbirine boş bakışlar atıyordu.
Çarpan kapı bu ürkütücü sessizliği bozduğunda yerlerinde huzursuzca kıpırdandılar.
Yukarıya doğru koşan ayak seslerini duyduklarında hepsi endişeyle ayağa kalktı. Sonunda Yoon Gi nefes nefese salona girdiğinde Jimin olanları hissetmiş gibi masanın örtüsünü sıktı.
Yoon Gi'nin yüz ifadesi midesinin kasılmasına neden olurken Yoon Gi kireç gibi bir yüzle tatsız bir şekilde konuştu.
"Nam Joon."
Hepsine dehşetle baktıktan sonra derin bir nefes aldı.
"Nam Joon öldürülmüş. "
****
Yorumlarınızı eksik etmeyin, iyi de olsa kötü de olsa benim için her yorumunuz değerli. Umarım kurguyu beğeniyorsunuzdur.
*Nam Joon'u da öldürdük, kaldı beş...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cesetler evi » bangtan ✅
FanfictionKazandığın tatil bileti ya ölüm biletin olsaydı? dollyjim'e ithaflarımla. →Agatha Christie:: then there were none'dan uyarlanmıştır.← 12.07.2015 - 01.09.2015