Haydi Bursaya

127 14 4
                                    

Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfeeen :)
Çocukluğumu düşündüğümde aklımda kalan güzel şeylerde var elbette... mesela, ufakken kömürden likit yapardım kendime. Ya ama pekte yakışırdııı(!) Sonra... heh, çilekler, renk geçiren kırmızı meyveler de rujumdu. Paha biçilemez ve satılamayacak kadar değerliydi çocukluğumdaki makyaj malzemelerim(!) Birde ufakken bir bebeğim vardı, komşunun çocuğunundu. Ama sonra komşu bana hediye etmişti. Teşekkür ederim Nalan Teyze! Eski püsküydü ama yengemin bana oyuncak alacağı yoktu tabii, o bana alsa alsa evini daha iyi temizleyebilmem için sabun falan alırdı. Bu yüzden o bebek eski püskü olsada geceleri yattığımda ağlarken sarıldığım, dertleşecekte arkadaşım olmuştu. Değeri çok büyüktü. Yıllarca da sakladım onu, sonra evlenince kayboldu...

Yaşım ilerledikçe yengem benden rahatsız olmaya başlıyordu, küçükken küçük küçük gözüne batarken, büyüdükçe büyüyordu gözüne batmalarım. Çok değil bir kaç sene sonra, 14-15 yaşlarındayken karşıma evlenilecek adam diye dede çıkardılar. Onun bir elinde baston, benim bir elimde oyuncak bebek düğün yapardık artık... yengem için isterse ölmüş dirilmiş biri olsun, yinede beni vermeye kararlıydı. Abim artık eve sık sık gelmeye başlamıştı ve yengem olan kadın, eskisi gibi üstüme gelemiyordu. Vücudu yatmaya alışmış hamlanmış olmalıydı ki, abim var diye işleri bölüştüğümüzden abime çaktırmadan üflüyor, püflüyordu. Birde abimle aramı iyi gördükçe de bir güzel köpürüyordu. Dedeyi görünce kafamda şimşekler çakmıştı, babam yaşıyor olsa bu adamdan daha bile genç olurdu. Allahtan şansıma bir iki güne başka görücüler geldi. Bu sefer aramızda tam 7 yaş vardı. Bunu duyunca içimden koca bir "ooohh!" çektim. Daha tam olarak yüzünü görememiştim, başım öne eğik, ellerim dizlerimde, küçük bir kız çocuğu iken büyümüşte küçülmüş gibi hanım hanımcık oturuyordum. Keşke şimdiki zamanda yaşasaydım da bu 14-15 yaşında, şımarıklık yapsam, çocukluğumu doyasıya yaşasaydım. Her neyse, bakamadım pek suratına, utangaçlıkta vardı tabii. Karşımda evlilik için gelen adamın adını öğrendim sonra, Mehmet. İçimden "hım... Mehmet... Mehmet..." diye geçirdim bir an sebepsizce. Anlam bile veremedim kendime. Daha sonra baktım bu Mehmet denilen adama, çok şükür eli ayağıda düzgündü. Iyi birine benziyordu sahiden, ama sert bir mizahı vardı. Bu direkt keskin bakışlarından hissediliyordu. Sanki bakışlarıyla sizi doğrayabilirdi o derece. Fakat, yengem dededen yanaydı. Tabii bu beni hiç şaşırtmamıştı. Çünkü Mehmet askerdi izinli olarak gelmişti ve durumu kendine yetecek şükür edilecek kadardı. Ama dede, o bastonlu dediğim dedenin bastonu bile altın kaplı olabilirdi(!) Çünkü baya zengindi. Biliyorsunuz, size abimlerin evini anlatmış "eski püskü" demiştim. Eğer bu dedeyle evlenirsem, yengemi sultanlar gibi yaşatacaktım herhalde... o bunun hayaliyle beni dedeye verme adımlarında bulundu. Ve küçük bir kız çocuğu iken, dedeye kocam demek, bunu düşünmek içimi sızlatıyordu. "Ne yapsam... ne yapsam..." diye düşünür olmuştum. Yemekten, içmekten kesilmiştim. Asker olan Mehmet, bu haberi duymuştu. O da asker arkadaşlarıyla karar alıp haber verip bir gece yarısı beni kaçırdılar. Nedendir bilmem ama, bir asker ordusu arkamda beni korumaya gelmişler gibi güvende hissetmiştim kendimi. Tabi bi Rapunzel değildim, saçlarımı uzatıp beyaz atlı prensimle öyle kaçmadım. Baya baya bir iki şey alıp, Mehmetle bu diyardan gittim. Ee, oldum mu ben 16 yaşında gelin? Vallahi oldum. Sonra koca Istanbul'a ve abime veda edip Bursaya yerleştik yeni evlendiğim adamla. İçimden geçirmiyor değildim he "ilk Urfa, sonra Istanbul, şimdi Bursa. Bakalım sıra hangi şehirde?" Diye. Her gittiğim yerde tekrardan sıfırdan hayata başlıyordum ve hep korkularım endişelerim oluyordu. Evlendiğim adamın ailesiyle beraber yaşıyorduk. Annesi, babası, kız kardeşleri ve bir tanede erkek kardeşiyle. Bu sefer ev baya kalabalıktı. Ilk defa böyle bir ailenin içindeydim. Çünkü ben hep tektim, yalnızdım hep böyle büyümüştüm. Şimdi her zerreden bir tane ses çıkıyordu. En başta bi garipsemedim değil tabii ki. Ama biliyor musunuz hayatımda hiçbir şey değişmemişti. Ben hala temizlik bekçisiydim. Bu sefer kendi tarafımdan kimse yoktu. Yine mecburen susma hakkımı kullanıyordum. Görümcelerimin, eşimin annesinin kıyafetlerini ellerimle güzelce yıkamak en büyük vazifemdi. Tabi artık bu duruma alışmıştım, bana böyle yaptırmalarına hiç şaşırmamıştım. "Daha yok mu!? Getirin uleyn bir tane daha kıyafet... yokmu arttıran!?" Diye bağıracaktım artık. Sonra bu kadar ev malzemesi yıkadığı yeter demiş olmalılar ki, hamam satın aldılar. Bu seferde hamamcı teyze olmuştum. Bu sefer sıra bayanları keselemekteydi.

BENİM ADIM FETHİYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin