Bölüm 1

186K 1.3K 79
                                    

Kitapta ağır cinsellik anlatımı olacak. Bu giriş bölümü olduğu için karakterleri tanıtma amaçlı yazdım. Umarım beğenerek okuyabilirsiniz.
Büyük bir huzurla ve dinginlikle ailemin yanına geldiğim tatilden dönmek için bavulumu hazırlamaya dalmışken, Chyristal derin düşüncelerimin arasından odama heyecanla dalarak beni çekip çıkardı.
-Hazırlan. Çıkıyoruz.
Ona baktığımda güzel bir elbise, yapılı saç ve makyajla karşımda dikiliyordu. Duraksadığımı fark edince "Hemen!" Diye çıkıştı.
-Sana da merhaba Chris. Bugün son günüm sanırım evde kalmam daha iyi. Ayrıca işlerimi hallederken sen de bana yardım edebilirsin
-Bana artık Chris demekten vazgeç ve hayır, uçağın yarın gece yani yarın tüm gün oturup işlerini halledebilirsin
Gözlerimi devirdim.
-Olmaz
-Peki yarın sana yardım edersem?
-Pff. Nereye gidiyoruz?
-İşte benim kızım. Felix bir kaç arkadaşıyla Pub'da bizi bekliyor.
-Bence artık Felik'e vazgeçmesini söyle.
-Neden bahsediyorsun?
-Adilik yapma. Bana birini bulmaya çalışmaktan hiç vazgeçmiyosunuz.
-Ee? Lil, bence artık hazırlanmanın vakti geldi. Fazlasıyla beklettik.
-Babama söylemem lazım
-Ben hallettim hadi sana giyecek seksi bir şeyler bulalım.
Ben ona ağzım açık bakarken o dolabımı ve yarısını yerleştirdiğim valizimi karıştırmaya koyulmuştu bile. Chyristal'a kızamıyordum sadece şaşırabiliyordum. 13 seneyi devirmiş dostluğumuza rağmen hala beni şaşırtabiliyordu. Tabii bunda liseden beri sevgilisi olan Felix'in (benim deyişimle Felik) de etkisi fazlasıyla büyüktü. İkisi bana bir erkek arkadaş aramaktan bıkmadan uğraşabilirler.
-Dikilme orda gel şunları giyin. Ayrıca New York'ta yaşıyorsun kıyafetlerine bayılıyorum ama yeniden alışverişe çıkmalısın.
-Sence bu kıyafet fazla abartılı degil mi?
-Abartılı olan tek şey senin şu tavrın. Giyin hadi.
-Ben sadece fazla seksi olup erkekleri birbirine düşürmekten endişe ediyorum.
İkimiz de kıkırdarken ben soyunmaya başlamıştım.
-Anlamıyorum Lil. Komiksin, güzelsin, inanılmaz eğlencelisin ve süper kur yapıyorsun
"Ama?" Diye direttim. Çünkü devamının olduğunu biliyordum.
-Ama. Erkek arkadaşın yok ve iç çamaşırların inanılmaz güzel
-İçten içe bir lezlik seziyorum sende. Felik duysa ne der acaba
-Ve hala bakiresin.
Çıkardığım t-shirtümü suratına fırlattım. "Ve sen de bakire degilsin" dedim.
-Halimden memnunum ama senin halinden memnun değilim. Rahibe gibi ölmenden korkuyorum.
Ben gülmeye başlarken ciddileşti
-Hızlan Lilybeth. Çıkmamız lazım
Chris bana Lilybeth dediyse onu dinlemem gerektiğini biliyordum.

Tamamen hazırlandığımda boy aynamdan kendime baktım. Lacivert, mini, belden bolalan, kısa kollu elbisemle ve açık renk topuklularımla, latinler gibi bronz tenime güzel uyum sağlamıştım. Uzun bacaklarım vücudumdaki en sevdiğim yerimdi. Göğüslerim yaşıma göre dolgun değildi bu yüzden kalçalarım ve bacaklarım beni iyi gösteriyordu. Belime kadar siyah düz saçlarımı doğal bırakıp hafif makyajla kendimi tamamladıktan sonra "Hazırım" demeyi başardım.
-Ne kadar geç kaldığımızın farkındasın umarım.
Merdivenlerden koşar adım inip bizimkilere kapıdan seslenip arabaya doğru devam ederken Chris "Topuklu giyerek uzun boyunu daha da uzun yapmayı seviyorsun ama ben senin yanında kısa kalmayı sevmiyorum" dedi. Sırıttım. Hep aynı konu. Gaz pedalına asıldım
-Hey biraz yavaşla genç ve güzelken ölmek istemiyorum
Jeep babamındı ve kullanırken kendimden geçiyordum.
-Geç kaldığımızı söyledin. 5 dakikaya ordayız.

Pub'a vardığımızda jeepi park edip girişe doğru yürürken bile dikkat çekmeyi başarmıştık. İçeri girdiğimizde Chris "Felix!" Diyerek onun boynuna atlarken ben ağır adımlarla üç erkek ve bir kızın olduğu masaya doğru yürüdüm. Felix bana bakarak "Açıkçası gelmiyorsunuz sandık" dedi. Gülerek yanağına bir öpücük kondurup masadaki yabancılara döndüğümde herkes ayaklanmıştı. Felix diğerlerini benimle tanıştırmaya başladı. Minyon, tatlı kızı Katie ve erkek arkadaşını Dan olarak tanıttı. Tatlı çiftti doğrusu. Diğer ikisi Josh ve Calebti. Caleb'in şansı başlamadan bitmişti çünkü topuklu olmam fark etmez boyu benden kısaydı. O da bunu anlamış olmalı ki sırasını gönülsüz de olsa Josh'a vermişti. Josh kıvrak birine benziyordu açık kumraldı. Belime fazla samimice ve abazaca sarılırken
-Anlaşılan beklediğimize değdi, dedi.
Masaya oturduğumuzda bira sipariş ettik ve konuşmaya başladık. Josh fazla yakınıma oturmuştu ama kibar olmalıydım yoksa Chris beni öldürürdu. Yakışıklı çocuktu ama bana "şimdiden aklını başından aldım gecenin sonunda bacak arandakini de almam kaçınılmaz" der gibi fazla egoist bakıyordu.
Gece ilerledikçe sohbet koyulaştı. Caleb kendine göre bir şey olmadığını anlayınca bar tarafına geçti. Üçüncü biramı yudumlarken Josh:
-Duyduğuma göre New Yorktaymışsın ne iş yapıyorsun, dedi
-Evet. Bir şirketteki çoğu işle ilgileniyorum diyelim. Biraz karışık bir iş, dedim
-Çoğu iş derken birden fazla üstlerinle mi ilgileniyosun demek oluyor
O sırıtarak suratıma bakarken biram ağzımda donup kalmıştım. Chris'in "Hayır bunu demiş olmasın" diye kendi kendine konuştuğunu duydum.
Sakince "Bu da ne demek şimdi?" Diyebildim ama bu sakinliğimin fazla sürmeyeceğini biliyordum.
-Şaka bir yana Felix bana pek erkek arkadaş insanı olmadığından bahsetti. Acaba bunun sebebi çok yoğun iş hayatındaki patron işlerin olabilir mi diye merak ediyordum. Haline bakılırsa bu yaşta bakire olduğuna inanmak güç
Ateş gibi yanan tenimle kafamı Felix'e çevirdiğimde utancından kıpkırmızı kesilmişti ve Chris de aynı ifadeyle ona bakıyordu. Josh'un içten olmayan sırıtması ise hala devam ediyordu. Biramı hızlıca masaya çarptığımda Dan ve Katie'nin anca dikkatini çekebilmiştik. Kendimi dizginleyemeden bağırmaya başladığımda ise başkaları da durup izlemeye başladı
-Sen de fazla orospu çocuğu olduğunun farkındasındır umarım. Dış görünüşünle diğer kızları büyüleyip gece onları yatağa attığında eminim ellerinin ne kadar küçük olduğuna dikkat etmedikleri için pişman oluyorlardır ve yapmacık çığlıklarıyla bir daha seninle beraber olmamaya yemin ediyorlardır.
Herkes özellikle de Josh bu laflarımla şaşkınlıkla hareketsiz kaldığında ben ayaklanmıştım Chris'e sinirle "Geliyor musun?" Diye çıkıştığımda kendine gelip ayağa kalkmayı başarabilmişti. Felix bir şeyler söylüyordu sanırım özür diliyordu ama Chris'in benim yerime onu susturduğuna memnun olmuştum. Dönüp giderken Josh sandalyesini devirip kalktı ve kolumu sertçe çekerek "Hemen benden özür dile!" Diye kükredi.
-Elini kolumdan çek. Hemen, dedim
-Felix bir şeyler yap, dedi Chris. Korktuğunu hissediyordum. Josh hala elini çekmeyip bana hakaret yağdırmaya başlayınca altımın açılmasını umursamadan hayalarına sertçe indirdim. Kıvranıp yere çökerken "Seni orospu. Bunu sana öyle bir ödeteceğim ki hayatın boyunca aklından silinmeyecek" derken zar zor konuşuyordu.
Karnına bir tekme daha indirdikten sonra havalandığımı hissettim. Felix arkamdan kollarımı sarmış beni çekiyordu. Dan ve Katie ve diğer herkes gözlerini bile kırpmadan bizi izliyordu. Felix beni dışarı çıkarırken sinirden titremeye başlamıştım. Arabanın yanına kadar beni bırakmamıştı.
-Chyristal çantamı ver!
Solmuş yüzüyle istemeyerek de olsa çantamı verdi. Arabanın anahtarını bulduktan sonra kapıya doğru hışımla yürüdüm. Felix:
-Lil bu halde araba kullanman iyi bir fikir olmayabilir, dedi
Gözlerim dolu dolu "Bunu bana nasıl yaparsın? Beni nasıl bu kadar küçük düşürmesine yardım edebilirsin?"
Pişmanlığı gözlerinden okunuyordu "Sadece beni dinle kötü bir niyetim yoktu dinlersen sana anlatabilirim Lil yemin ederim böyle olacağını bilmiyordum" dedi. Chris hiç karışmıyordu eminim Felix'in hakkından en az benim kadar iyi gelecek kadar sinirliydi.
-Ben gidiyorum isteyen çenesini kapatıp arabaya binebilir
-Eve mi gidiyorsun?
-Hayır Chris, bu halde eve falan gidemem bizimkileri endişelendirmek istemiyorum.
Arabaya binerken Chris Felix'e "Sen gelmiyorsun" dedi. Felix üzüntüyle donup kaldığında araya girdim.
-Chris hepimizin ihtiyacı olan şey burdan hemen defolup gitmek. Üçümüz bu konuyu ayrı bir yerde konuşabiliriz. Ayrıca sakinleşmeye ihtiyacım var. Hadi ikiniz de binin artık siktirip gidelim, diyip arabaya atladım. Bu sefer son noktayı ben koymuştum ikisi de tek kelime etmeden yerleştiler. Ama Chris Felix'in yanına oturmak yerine ön koltuğa geçtiğinde bir şey dememem gerektiğini anladım. Felix fazla ileri gitmişti cezasını çekmesi gerekiyordu.
Arabanın lastikleri çığlık atarken uzaklaşmaya başladığımız anda biraz daha iyiydim. Camları indirip, müziği son ses açtığımda ise çok daha iyiydim. Yaşadığım adrenalinle enerji patlaması yaşarken gaza biraz daha yüklendim. İkisi de korkuyordu, kemerlerine sımsıkı yapışmış halleri gülmemek için kendimi zor tutmama sebep oldu. En kalabalık gece kulüplerden biri olan Night Club'a vardığımızda ikisi de bana sorgular gözlerle bakıyordu.
-Ne var? Yarın gece gidiyorum ve böyle iğrenç bir günle burdan ayrılam. Hadi düzeltelim şu işi
Arabanın dikiz aynasından Chrisle makyajımızı düzeltmeye koyulduk, Felix de bozulmuş saçlarına eliyle şekil verdi. İkisi de tek kelime etmiyordu. Hepimiz toparlanmış bir halde kulübün yolunu tutarken Felix dayanamayıp durdu
-Lil özür dilerim. Sanırım ben gitmeliyim. Chris'in de senin de beni yakınınızda istemediğinden eminim. Her zamanki gibi kibarlık ediyorsun ama utancımdan yüzüne bakacak halim yok. Umarım beni affedersin. İyi uçuşlar
Arkasını dönüp giderken Chris'e baktığımda çenesi titremeye başlamıştı bile. Gözlerimi devirerek:
-HEY. Nereye gittiğini sanıyorsun? Senelerdir beraberiz seni ve kötü niyetinin olmadığını iyi biliyorum. Eğer şimdi gidersen aramız hiç eskisi gibi olmaz. Ya kıçını buraya getir ya da hiçbirimiz buraya girmesin
-Ah Lil, dedi Felix ve hızla bana her zamanki dostane sarılışını yaptı. Daha sonra Chris de geldi.
-Tanrı aşkına Felik ağlamayacaksın umarım
İkisi de gülmeye başladı
-Hadi şöyle ateşlisinden bir öpüşün de benim de keyfim yerine gelsin, dedim. Onları mutlu görmeyi seviyordum. Chris yanaşmadı ama istediği belliydi. Felik ağır hareketlerle belinden tuttu ve dikkatlice dudaklarını öptü. İşte hallolmuştu. Ben onları hayranlıkla seyrederken ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama ayrıldıklarında hepimiz o olaydan önceki hallerimize dönmüştük.
Girişe doğru ilerlerken bugün farklı bir kalabalık olduğunu fark ettik. Normalde olandan çok daha lüks arabalar, manken kadar güzel kadınlar, ve tabii ki yakışıklı erkeklerle doluydu. Sanırım bir şirket kutlamasıydı. Kapıdan girerken iri yarı iki kişiden biri "bu özel bir davet davetiyeniz var mı?" Diyerek yolumuzu kesti. Tam o sırada Calvin Klein broşürünü gördüm. Çantamdan şirket kimliğimi çıkarıp "New York'ta NY For Speed Car şirketinde çalışıyorum. Eminim şu an başka şirketler de buradadır. Lütfen ilgili kişiye bunu bildirir misiniz?" Adam kulaklığından karşıdakiyle konuşurken biz de heyecanla bekliyorduk. Daha sonra bize dönüp "buyrun" diyerek yolu açtı ve biz büyük bir sevinçle kulübe girip kendimize shut dolu tepsiler sipariş ettik. Yarın bundan pişman olacağıma emindim ama umrumda bile değildi. Tepsileri görenler yarışacağımızı tahmin edip etrafımıza küçük öbekler halinde toplandılar.

Vakit ilerledikçe her şey daha flu görünüyordu ve kendimizden geçene kadar dans edeceğimiz kesindi. Bulanık hissediyordum ama sadece üçer shut içtiğimiz için ne yaptığımı bilmez halde değildim. En azından şimdilik
Dans etmeye kalktığımızda ayıkken olamayacağım kadar seksi görünüyordum. Chris yoruldu ve Felixle oturmaya gitti ama benim durmaya niyetim yoktu. Tek başıma dans ederken biri sırtıma sertçe çarptığında tam yere kapaklanacakken güçlü eller tarafından son anda tutuldum. Kafamı kaldırdığımda uzun kirpikli ela gözlerle karşılaştım "İyi misin?" Dediğinde sesim kıçıma kaçmıştı bile. Sonunda kendimi toparlayıp "evet teşekkür ederim" demeyi başarabildim. O sırada yanımıza başka bir erkek daha geldiğinde dizlerimin bağı çözülmek üzereydi. Ela gözlerden iyi değildi ama yine de bütün yakışıklılığıyla endişeli ama tatlı bir ifadeyle bana bakarken "özür dilerim onlar beni itince sana çaptım umarım iyisin" diyerek elini sırtıma koydu.
İçimdeki şeytan hınzırca kaşlarını kaldırırken iki Yunan Tanrısı'nın arasında sıkışmıştım. Ama ela gözlü çok daha iyiydi. Boğazımı temizleyip konuşmaya başladım:
-İyiyim, tabii benimle dans etmeyi kabul ederseniz çok daha iyi olurum, diyip ikisine birden kur yapmaya başlamıştım bile. Felix ve Chris sırıtarak beni izlerken ne yaptığımı iyi biliyorlardı. Bana çarpan çocuk dalga geçtiğimi sandı ve el sallayıp giderken biraz bozulmadan edemedim.
Tam o sırada ela gözlü alev topu iki elini de belime koyup yavaşça salınmaya başladığında keyfim yerine gelmişti. Kemikli bir yüzü, hafifçe aşağı sarkmış alt dudağı, yumuşacık gorünen saçlarıyla ve o ela gözleriyle beni kendimden geçirmişti bile ama geniş omuzları, kolları dirseklerine kadar sıyrılmış kaslarını zorlayan beyaz gömleği ve siyah kumaş pantolonuyla alev almama neden olabilirdi. Ben de ellerimi ensesine sararak ona uyum sağladım. İkimiz de sıcak bir şekilde gülüyorduk. Konuşmadan tempoya kendimizi daha da kaptırırken elleri kalçama indiğinde alınlarımız birbirine değdi. Halimden memnunken daha seksi bir müzik çalmaya başladığında arkamı döndüm ve sırtımı göğsüne yasladım. Ellerini belime doladığı zaman pantolonuna sürtünerek belimi kıvırıyordum. Libidom fena haldeydi. Bakire biri bu kadar arzu dolu olabilir mi diye merak ettiğim sırada pantolonunun sertliğini hissetmek hoşuma gitmişti. Başımı omzuna dayamış gözlerimi kapatırken kulağıma "Adın ne?" Dedi. Böyle bir ses ancak bir tanrıda olabilirdi. Tekrar ona doğru dönüp ellerimi omuzlarına yerleştirdim ve dudaklarına bakarak "seninki ne?" Dediğim zaman dişlerini göstererek güldü. Evet şimdi o şekilli dudaklarına yapışmamak için kendimi zor tutuyordum.
-Jamie, dedi. Gözlerim gözlerinde en tatlı sesimi takınmaya çalışarak "merhaba jamie" dedim. Bir an donup kaldı. Kesinlikle felaketti diye düşünürken benim sesimi taklit ederek "merhaba fındık". Artık daha fazla dayanamayacaktım. Dizlerimin bağı çözülmeye başlayınca belimi sıkıca tutup "Hey neyin var?" Dedi. Endişeli görünüyordu. Sarhoşluğun verdiği sersemliği tüm bedenimde hissedebiliyordum.
-Karşımda süper yakışıklı ve tanrı vücutlu ve güzel gözlü ve süper yakışıklı ve çok yakışıklı sen varken daha neyim olabilir ki? İnanılmaz derecede yanıyorum ve sebebi sensjn. Seni görünce aklıma bu çirkinlikle tek başıma yaşlanacağım, senin de manken gibi bir güzellikle evlenip taş bebek tarzında çocuklar yapacağınızı düşünüyordum.
Birden kahkahalara boğulduğunda hayranlıkla ağzını izleyip, sesini dinliyordum. "Çok sevimlisin" dedi ve benim başım dönmeye başladığında burnumu boynuna koydum. Tanrım bu koku yasaklanmalıydı. Kadınlara afrodizyak olarak kullanılabilirdi. Hatta menapoza giren kadınlar bile bu kokudan azabilirdi.
-Başım dönüyor
-Oturmak ister misin?
-Nereye? Biliyor musun Chris ve Felik beni rezil ettiler.
-Onlar da kim?
Boş boş cevap vermeden dururken
-Adını söyle, dedi
-Lilybeth
Ona bakarken kayıp düşme hissiyle dolmuştum ama hala onun ellerini hissedebiliyordum. Ben "Bırakma" diye fısıldarken "Burdayım Lilybeth" dedi ve ben güzel adımı onun sesinden duyarken anlam vermediğim bir rahatlamayla kendimi kollarına bırakmıştım



Passions (Tutkular)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin