Masumiyet

81 10 3
                                    

     Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Yazım yanlışları için affınıza sığınıyorum. İyi okumalar *-* 

 

2. Bölüm :  Masumiyet 

Acı....

 Şuanda içinde bulunduğum durumu en iyi anlatan kelime olurdu sanırım. Bitmek tükenmek bilmeyen acılar. Beni avuçlarına alıp kavuran, her gün her nefeste öldüren acılar. Ve yine aynı yerdeyim. Üzerimde o lanet kıyafet. O lanet yer. O lanet ses. O lanet buz mavisi gözler. LANET.

Ağabeyime dönüyorum bana ışık kaynağı olan gözleriyle gülümsüyor, son kez... Yavaş yavaş soluyor gülümsemesi. Görüntüsü takip ediyor gülümsemesini sonra bedenide kayboluyor avuçlarımdan. Elimi uzatıyorum umudumu yakalayabilmek için, ışığımı kaybetmemek için... Koca bir hiç bırakıyor avuçlarıma Temmuz rüzgarları. Gözlerimi sıkıca kapatıyorum. Ondan öğrendiğim gibi 10 'dan geriye saymaya başlıyorum.

4...

3...

2...

1... Gözlerimi açıyorum her yer bembeyaz bir masumlukla kaplanmış ağaçların üzeri, çamurlu toprak, hatta kumral saçlarım bile, her yerde masumluğun bıraktığı izler var. Ama o saf masumluğun bile benim cehennemim karşısında boyun eğmesi gerekir. Bir dakika burayı hatırlıyorum. Burası. Burası bana masumiyetti anlattığı ilk yer. " Beyaz; masumiyeti en iyi anlatan renktir ufaklık tıpkı senin beyaz bedenin kadar, senin o ufacık beyaz kalbin kadar beyazdır masumiyet." Her zaman şefkat kokan sesi duyuluyor boşlukta. Sesini şah damarımda hissediyorum, ama bir o kadar da uzağımdan geliyor sesi kulaklarıma. Ah Ağabey! Masumiyet bir kez kaybedilen ve asla geri gelmeyen hazinendir. Ve ben o hazineyi kaybettim. Etrafıma bakıyorum çaresizce.

"Ağabey !! Neredesin? "

" Kaç Ecem. "

" Gidemem Ağabey! " Sesim boşlukta yankılanıyor o beyaz masumluktan tekrar duyuyorum sesimi. Bir adım atıyorum boşlukta. O beyaz masumiyete ilişiyor bakışlarım. Önce yere bir damla kırmızılık düşüyor mavi göklerden ardından diğerleri de onu takip ediyor. Masumiyet bir anda kırmızıya bulanıyor. Bir koku nüfus ediyor ciğerlerime. Bu kokuyu tanıyorum. Bu kanın ölüm kokusu. Acıyı ciğerlerimde soluyorum. Ellerimi buluyor ürkek bakışlarım. Onlarda kırmızıya bulanmıştı artık. Artık bende masum değildim... Dizlerimin üzerine çöküyorum. Gözümden bir damla yaş düşüyor o eski masumiyete. Titrek dudaklarım yavaşça aralanıyor ufak bir fısıltı çıkıyor dudaklarımdan ama o ufak kelimenin bile içinde özlem var. " Ağabey! " Mavi gökyüzüne bakıyorum. Herkese umut kaynağı olan mavilikler benim cehennemim oluyor bir anda. O gece benim cehennemimin rengi maviye bulanıyor. Azrailimden hatırladığım tek şey bir demet mavilik oluyor...

Sarsılarak açıtım gözlerimi artık alışmış olduğum kabusların bir başkasından. Anlıma yapışan kumral saçlarımı elimle geriye aldım. Uyuşuk bakışlarımı odamda gezdirmeye başladım. Bakışlarım komidinin üzerinde duran fotoğrafa takıldı. Gördüğüm kabusun etkisinde olan titrek ellerimle yavaşça çerçeveyi kavradım. Bana kabuslarım da her gece eşlik eden yatağımdan kalktım. Yavaş adımlarla boydan boya cam olan duvara doğru ilerledim. Yeşil gözlerim gri renkteki çerçevenin içinde bulunan fotoğrafa kaydı. O, umudumu kaybettiğim geceden bir hafta önceydi. Bakışlarımdaki o beyaz masumiyeti görebilirdi belki bir yabancı. Dudaklarım yukarıya doğru bir yol izlemişti. Böyle bir tebessümü solgun dudaklarım da görmeyeli aylar olmuştu belki de. Ben, Cem ağabeyim, Toprak ağabeyim ve en önemlisi babam vardı o fotoğraf karesinde. Belki de Babamla olan ilk ve son fotoğrafım olacaktı. O an dünya üzerinde benden daha mutlu kimse olamazdı. Babam' ın dudaklarında görmeye alışık olmadığım ufacık bir tebessüm vardı. Sol tarafımda Toprak ağabeyim vardı her zamanki gibi ciddi havasından ödün vermeden sadece tebessüm etmişti. Ama o ufacık tebessümde bile varlığını sürdüren bir huzur vardı. Bana hiçbir zaman ait olmayan huzur. Bakışlarım sola kaydığında ise bir an duraksadım. Sanki göz bebeklerimin tam odak noktasına bakıyordu bal rengi gözleri. Elimi yavaşça boynuma götürdüm ve uzun siyah ipin ucundaki kurşunu avuçlarımın içine aldım. O kurşun Cem ağabeyimin kalbinden çıkan kurşundu. Ameliyattan sonra çıkan kurşunu almış ve bir kolye yapmıştım. Çok komik değil mi? Bir insanın kendisini öldüren kolyeyi boynunda taşıması. Tekrar bakışlarımı çerçeveye çevirdim. Gülümsediğinde gözleri kısılan insanlardandı, insanın ruhuna nakış nakış işleyen bir gülümsemesi vardı. Boğazımdan aşağı doğru yol alan kehribar tadı normal miydi? Gözlerimi kaçırdım, her zaman yatığım gibi kaçtım. Uyuşmuş bedenimle banyoya doğru ilerledim.

Karanlığın  İzleri (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin