•3.Bölüm •

463 39 26
                                    

Merhaba! Sevgili Ayşe, Ömer, Nazlı, Mehmet ya da her kimsen.
Kim olduğunun bir önemi yok, hiçbirimizin kim olduğunun önemi yok. Ama kim olduğumu merak ediyorsa, benliğin, küçük bir ipucu; Ben siyah değilim karanlıktan korkarım, ben beyaz değilim aydınlığı sevmem. Ben griyim. Ve emin ol karanlık ve aydınlığın orantısızlığına mahkum kalmış bir rengim. Ben buyum. Gökkuşağında asla bulamadığın, ama hep içinde kalan o umut ve umutsuzluk arasındaki rengim. Ben senim. Ve sen de benim en az kadar grisin.
Kimse göründüğü gibi değil, değil mi? Hepimiz kirli yaşantılarında kaybolup, biraz çamurlanmış varlıklarız.Mesela şu an yazıyor olduğum şey bir günlük değil, kaybolmuş bir kadının haykırışları. Ama günlük gibi duruyor değil mi? Benim kim olduğumu asla bilmeyeceksin, satırlar tükendiğinde ve sen bu defteri sonuna kadar okuduğunda  yak. Ruhumla beraber anılarımda özgürlüğe kavuşsun. Belki satırlarımda benim gibi kaybolmuş insanlar yeniden bulur benliğini. Bu defter; ruhu benliğinde esir kalmış, kayıp insanlara..
  Dün gece bir şey fark ettim. Birini kurtarmak, birine yardım etmek.. Ne muazzam bir duyguymuş. Hayatım boyunca ilk kez bu denli bir işe yaradım. Ben bu satırların sahibi, toplasan tüm hayatım boyunca, yalnızlıkla lanetlenip, hiçlikle yaşayan ben, ilk kez gözlerimi kapattığımda, ‘İyi ki’ dedim.  ‘İyi ki ona yardım ettim.’ Şimdi fark ediyorumda ne boş yaşamışım hayatı. Burada ki odaların boşluğuda bundan kaynaklansa gerek. Boş yaşadığımızı, ama hayatın boş yaşamak için fazla kısa olduğunu..  Hayatım boyunca yalnızlıktan korkup, yalnız yaşadım. Buna yetmezmiş gibi yalnızlığım getirdi beni buraya. Ne ironik..
Burası neresi mi? Burası ARAF.  Burası cehennem kadar çirkin, cennet kadar güzel.. Ben ve diğerleride ARAFTAKİLERİZ. Biz ne iyiyiz ne kötü, buda bizim hikayemiz. Bugün içimde kalanların bir kısmı döküldü satırlarıma, yarında yaşadıklarım dökülür belki.. Kim bilir?

Yavaşça siyah kaplı defteri kapattım ve demir yatak başına yaslandım. Berke’yle dün gece konuştuktan sonra, içimi dökmek için bu defteri kullanacağıma karar kılmıştım. İşe yarıyordu,  içimdeki o kasvetin yarısını bile olsa buraya dökebiliyordum. Dünü düşünmeye fırsatım olmamıştı ama eskisi kadar birbirimize kin dolu olmayacağımızı biliyordum. Dün gece çok şey yaşamıştık, en azından ben öyle zannediyordum. Tüm bu saçma düşünceleri kafamdan defederken gözlerimi sıkıca yumdum, biraz şekerleme iyi gelebilirdi.
~
“Bunları yemek zorunda olduğuma inanamıyorum.”  Diyerek yakındı Gizem. Yine. Gözlerimi yumduktan beş dakika sonra Nihal Hanım odaya dalıp, kahvaltı saatinin  geldiğini söylemişti. Bende şekerleme yapamadan, apar topar yemekhaneye inmek zorunda kalmıştım.
“Kızım ne dırdır yaptın, ye işte.” Sinirle tısladı Berke. “Sanki biz bayılıyoruz.” Diyerek tekrar rahatsızlıkla mırıldanmasının ardından araya Aslı girdi.
“Sanane beğenmezse beğenmez. İnsanların duygularını sanki çok umursuyormuş gibi konuşma. Sinirlerimi bozuyorsun.” Dudaklarımı birbirine bastırmakla yetindim. Aralarında ne geçti bilmiyordum ama sessizliğiyle hafızama kazınmış olan Aslı’yı çıldırtıyorsa, kesinlikle berbat bir şeydi.
Berke bunun üzerine sadece susmakla yetinirken bu tartışmadan sıkıldığımı belli ederek yemeğiyle oynamaktan başka bir şey yapmayan Rüzgar’a döndüm. “Baksana şunlara, kesin aralarında bir şeyler geçti, bıraksak birbirlerini yiyecekler.”
“Hee.” Cidden mi? ‘Hee’ deyip geçmekte neyin nesiydi. Göz devirmeden edemedim.
“Sen beni başından mı atmaya çalışıyorsun?” Fısıldayarak, sinirlendiğimi belli eden bir ses tonuyla konuşuyordum. Eğer dün geceki kişi Rüzgar Kara’ysa bu onun şeytani ikizi falan olmalıydı.
“Bilmem.”
“Dün geceki Rüzgar olduğuna emin miyiz? Şeytani ikiz falan değilsin değil mi?” Tek kaşımı kaldırdım. İçimden geçeni bire bir dışarı yansıtmıştım. Sanırım bende biraz ‘Gizem-leşiyordum.’
“Kızım saçma salak konuşmasana.” Diyerek tersledi bu sefer.
“O zaman ne bu tavırlar? Hani kötü biri değildin, ne bu ego?”
“Dün dünde kaldı ufaklık. Geçmişe takılırsan geleceği yaşayamazsın. Biz bugünü yaşıyoruz, dün, dün oldu.” Sandalyesini iterken, parkede tiz bir gıcırdama bırakarak kalktı ve yemek haneden çıktı. Bu neydi şimdi? Sıkıntıyla oflarken kollarımı bedenime doladım.
“İzin almayı unutmandınız mı Rüzgar bey?” Arka taraflardan gelen Nihal Hanım’ın sesiyle dikkatlerimiz o tarafa yöneldi. Muhtemelen lavabodan geliyordu.
“Ben kimseden izin almam Nihal hanım.” Rüzgar’da aynı sert ses tonuyla cevap verdi. Onun bu cesaretine hayrandım doğrusu.
“O zaman bu alışkanlığına bir son vermen gerek evlat. Çünkü burada senin değil, bizim kurallarımız geçer.” Tam yemek hane kapısının önünde kollarını bedenine dolamış, her zamanki sert bakışlarıyla Nihal hanım karşımda duruyordu. Bir kez daha nasıl bu kadar otoriter kalabildiğini merak ettim.
“Biz mi? Bizden kastınız, siz ve o katıyım diye etrafta dolaşan sorunlu müdürden mi bahsediyorsunuz? Üzgünüm, ne siz, nede moruk müdürünüzün emirleri zerre kadar dikkatimi çekmiyor.” Ve Rüzgar Kara, kimseyi umursamadan oradan uzaklaştı. Her zaman olduğu gibi.
“Bir şeyi unutmadınız mı Rüzgar bey? İzin gibi.” Nihal hanımın gür sesinin kulaklarımda çınlayışıyla ilgimi ona verdim.
“Hayır Nihal hanım.” Arkasını dönerken,tek kaşını havaya kaldırarak, meydan okurcasına kaldırdı.
“Burada senin kuralların geçmez evlat, biz ne dersek onu yapmak zorundasın.” Bedenini yemek hana kapısına yaslamış, ağırlığını bedenini doladığı kollarına vermişti.
“Biz? Bizden kastettiğiniz şey, siz ve o sorunla müdürse dinleyeceğim en son kişiler bile değilsiniz. Ne siz, ne de saçma sapan kurallarınız umrumda değil.” Nihal hanımın yanından hışımla geçerken, ben sadece ağzım açık ona bakmakla yetindim.
“Nihal hanım izninizle bende artık odama çıksam, terapi saatinde orada olurum.” Bu sefer konuşan Aslı oldu. Nihal hanımdan beklediği onayın gelmesiyle, ayağa kalktı ve hızlı adımlarla çıktı.
“Nihal hanım bende aynısından, haydi eyvallah.” Berke, ‘sözde’ izin alarak  koşar adımlarla yemek haneden çıktı, muhtemelen Aslı’nın peşinden gidiyordu. Bunların arasında ne geçtiğini çözmeyi, beynimin bir köşesine not ederken, arkama yaslanıp dudak büzmekle yetindim.
“Azra, sen çık odana, zaten yemek saatide bitti.” Nihal hanım, ellerini masanın iki yanına yaslayıp derin bir nefes verdikten sonra, gitmemi beklediğini belli eden bakışlar atmaya başlamıştı. Bense sadece başımı onaylarcasına sallamakla yetindim.
~
“Kızım dursana! Lan küçücük bir şeysin o adımlar nasıl çıkıyor senden? Lan beklesene.” Bir kez daha koridorda sesi yankılandı Berke’nin. Nefes nefese kalmıştı. Ne olursa olsun, Aslı’ya o kadar da iğrenç biri olmadığını kanıtlayacaktı. Evet, dün gece yaptığı şey çok iğrenç olabilirdi. Ama ileride Aslı ve diğerlerinin ona güvenecek olma ihtimalinden daha iğrenç değildi. En sonunda yetişip, kolundan tuttuğu gibi Aslı’yı kendine çevirdi.
“Ne var? Şimdi de şerefsizlikten zorbalığa mı terfi ettin?” Diyerek sertçe tısladı Aslı. Her şeyi unutabilirdi ama Berke’nin dün gece onu nasıl orada bırakıp gittiğini unutmayacaktı.
“İçine Gizem mi kaçtı lan senin? Dur sakin ol. Ayrıca küfür falan, senin gibi cici bir kıza hiç yakışmıyor.”  İşaret parmağını kınarcasına iki yana salladı.Ortam gergindi, eğer bir iş yapacaksa önce ortam yumuşamalıydı.
“Ben asla küfür etmem Berke. Ama herkes hak ettiğini alır. Şerefsizsin, bu yüzden şerefsiz sıfatıyla sesleniyorum. Herkesin bir zaafı vardır, benim bile. Sen beni en hassas noktamdan vurdun. En zavallı olduğum yerde elini geri çektin. Söyle ne yapayım? Yoluna çiçekler mi sereyim? Ne bekliyordun ki? Hiçbir şey olmamış gibi sana mı sarılsaydım?” Hızlı konuşmaktan nefes nefese kalmıştı. Derin bir nefes verdikten sonra, mavi gözlerini Berke’nin yeşillerine dikti.
“Tamam, çok şerefsizce bir şey yaptım. Hatta piçin önde gideniyim, ama her şeyin bir nedeni var Aslı. O kadar iğrenç biri  değilim lan ben. Vallahi bak. Ayrıca sen bana asla sarılamazsın.” Yaptığı affedilemezdi, o da farkındaydı ama böylesi   daha iyiydi.
“Evet, çok şerefsizce bir şey yaptın. Evet, o dediğinin önde gidenisin. Evet, sana asla sarılmazdım. Ama bunların hiç birinin nedeni umrumda değil ve evet, seni asla affetmeyeceğim.” Berke’den kolunu kurtarırken, son kez gözlerine bakarak, oradan uzaklaştı. Sesi o kadar sakin çıkmıştı ki, o bile bir an için ne yapacağından korkmuştu. Fakat bu  fırtına öncesi sessizlik değildi. Bu, Araf’ın son çığlığıydı.
~
“Şimdi, aynaya bakın ve kendinizde ne gördüğünüzü söyleyin.” Dedi Nihal Hanım.
Gözlerimi kısarak, tüm ilgimi aynada ki yansımama verdim.Yine terapi odasındaydık, bugün kendimizi keşfetmekle ilgili bir aktivete yapacağımız zırvalılığı söylendi.  Aradan bir saat geçmişti, kimseyle konuşma fırsatım olmamıştı fakat genele göre daha durgundular. Bir şeyler döndüğü ile ilgili varsayımım kuvvetlenmişti. Geriye kalan şey, gece hepsini bir yerlerde sıkıştırıp, bunu kanıtlamaktı. Derin bir nefes daha vererek, beynimdeki tüm düşünceleri boşalttım ve o an sadece  kendimde ne gördüğümle ilgilendim.
“Ben çok yakışıklı bir adam görüyorum.” Gevşekçe sırıttı Berke. Ah, şu çocuğun gamsızlığı beni öldürecekti. Göz devirmekle yetindim.
“Bahsettiğim şey fiziksel görünüm değil Berke, bunun farkında olduğunu biliyorum. Şimdi zırvalamayı kes ve odaklan.” En ciddi tınısıyla tısladı Nihal Hanım. Her zaman ciddi oluşu.. apayrı bir konuydu.
“Ben Berke yerine söyliyeyim, ona bakınca gördüğüm şey, bencil, zavallı bir adam.” Gözlerimi kollarını zayıf bedenine dolamış olan Aslı’ya kaydı gözlerim. Bir gecede bir insan, bir insandan neden bu denli nefret ederdi ki?
“Kesin dedim!” Nihal Hanım’ın gürleyişi, boş odayı inletti. Korkuyla geriye bir adım attığımda, dudaklarımı birbirine bastırarak konuştum.
“Yalnız, güçlü ama bir o kadar zayıf bir kadın görüyorum. Arada kalmış, çığlık atan ama sesini duyuramayan birini görüyorum.” Bakışlarım boştu ancak çok şey ifade ediyordu. Zaman durmuştu, sadece aynada ki yansımam ve ben vardık. Diğerleri benim için şu an sadece bir görüntüden ibaretti.
“Kendini böyle mi tanımlıyorsun yani?” Topuklu ayakkabılarının zeminde bıraktığı tok ses eşliğinde, tek kaşını merakla kaldırdı Nihal Hanım.
“Aynada gördüğüm şey ben değilim. Ruhum. Eğer bahsettiğim şey benliğim olsaydı inanın bana tek görünen şey gri bir boşluk olurdu.” Bakışlarımı aynada ki yansımamdan alırken, ona döndüm.
“Gök gürültüsünden, uyuyarak saklanmaya çalışan bir çocuk görüyorum.” Konuşan Gizem’di. Herkes bakışlarını ona döndürürken, ses tınısından bir şeyler çıkartmaya çalıştım. İfadesizce konuşuyordu ama bu ifadesizliğin çok şeyi anlattığına yemin edebilirdim.
“Duman görüyorum. Boş bir duman ve onun içinde kaybolmuş bir erkek çocuğu.” Tamam, bunu kesinlikle beklemiyordum. Rüzgar Kara az önce yapılması istenen bir şeye dair konuşmuştu. Şaşkınlıkla dudaklarım aralandı.
“Karanlıktan korkan, ama karanlıkta yaşayan küçük bir kız çocuğu görüyorum.” Artık şaşırmayacaktım, sadece Aslı’ya dikkatlice bakmakla yetindim.
“Tamam, bugünlük bu kadarı yeterli. Şimdi bana bakın.” Hepimiz derin nefesler verdikten sonra, bakışlarımızı aynadan alıp, Nihal Hanım üzerinde yoğunlaştırdık. “Bugün, akşamüstü ziyaret saati var, programları incelediyseniz görmüşsünüzdür.” Dedi Nihal Hanım.
“Nasıl yani?” Bu sefer, meraklı ses tonuyla ortaya atılan kişi Gizem oldu.
“Şöyle; bugün aileleriniz sizleri ziyarete gelecek. Her ay bir defa, bir saatliğine aileleriniz yada yakınlarınız sizi ziyaret eder, rutin bu.”
“Ne güzel.. Peki ailesi gelmeyenler ne yapacak?” Bu sefer ortaya atılan Aslı’ydı. Bir annesi olduğunu biliyordum, nasıl bir insan evladını görmeye gelmezdi ki?
“Odanızda kalacaksınız.” Dedi Nihal Hanım.
“O zaman hepinize eyvallah. Ben bugün sadece akşam yemeğinde çıkarım.” Adımlarını geriye doğru yönlendirirken, yavaşça boş parkelerin üzerine ayaklarını öne serip, dirseklerini yere dayayarak yayıldı Rüzgar.
“Bende aynı şekilde.” Diyerek Rüzgar’ın yanına çöküp bağdaş kurarak oturan kişi Aslı oldu.
“Nasıl yani? Rüzgar’ı biliyoruz ama senin annen yok muydu?” Gizem,tam içimden gçen soruyu Aslı’ya yöneltti.
“Var ama istesede gelemez zaten.”
Kaşlarım tereddütle havaya kalkarken, Nihal Hanım’a döndüm. “Eğer terapi bittiyse, odalarımıza çıkabilir miyiz?”
“Bitti, çıkın, akşam üstü ben size haber vereceğim.” Nihal Hanım’ın onayıyla dışarı çıkarken, gördüğüm sima bir anlık duraklamama sebep oldu. Dün gece Gizem’in odasına giren kadındı. Aslı ve Gizem’e doğru baktığımda, aynı şekilde, aralanmış dudaklar, tedirgin yüz hatları ve şaşkın bakışlarla kadını izliyorlardı. Kadın bir an için bize baktıktan sonra kafasını yere eğdi.
Kadının merdivenlerden inerek gözden kayboluşuyla, adımlarımızı tekrar odalara yönlendirirken,gözlerim boş koridorda, aklımsa olanlardaydı.
~

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 31, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ARAFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin