Herkese merhaba yine ben :) Sizden küçük bir ricam olacak. Daha öncede bahsettiğim gibi bu benim paylaştığım ilk hikayem olduğu için sizlerin yorumlarınızı varsa eleştirilerinizi çok merak ediyorum. Paylaşmak isterseniz merakla bekliyorum. Sağlıcakla kalın.. :)
*** *** *** ***
Herkesin bir pişmanlığı olurdu ve bende bu pişmanlığın acısını çekiyordum. Gözlerimi sıkıca yumup, hırsından kavrulan ciğerlerime derin nefesler alarak soğutmaya çalıştım. Çağlar'ın kıskançlık akan bakışlarının altında kurduğu bencilce sözler sabrımı zorladıkça zorluyordu.
"Bu sene önden davranmasaydınız Meran Şirketine biz teklifimizi sunacaktık. Hoş daha belli olan birşey yok, şanslı sayılırız."
Önümdeki bardağa uzanıp büyükçe bir yudum aldım. Su boğazımdan akıp giderken biraz olsun sinirim diniyordu.
Çağlar'ı çağırmakla hata etmiş, şimdide bu hatamın kurbanı olarak söylediği sözleri sineme çekip, düzgün ve oturaklı cümleler kurmaya itiyordum kendimi. Şu anki sinirimle dilimin ucuna gelen tüm kötü kelimeleri Çağların suratına çarpmak isterdim fakat Peline ikinci bir keyfi yaşatmak bana yakışmazdı.
"Bu ortaklık önceden de aklımızdaydı bu sene aklımızdakileri masaya yatırdık Çağlarcığım. Bu yüzden şanslı olan biz değil, aklını kullanan bizleriz. Hem bu ortaklık tek tarafa değil de iki tarafa da önemli getirileri olacak."
Sözlerim ortamdaki sessizliğe ağırlığını koymuş, bu ağırlıkta ezilense Çağlar olmuştu. Zaten bu ortaklık konusu açıldığından beri kimseden ses çıkmıyor, ringi ikimize bırakıyorlardı. İki şirkette birbirine rekabet olunca bize bırakılan bu ringte kozlarımızı paylaşıyorduk. Sözlerimizse en büyük vurucu güçlerimizdi.
"Olursa tabii.."
yaptığı imaya daha fazla dayanamadan sinirle yerimde doğruldum. Çağlar'ı da üniversitede Pelin'in peşinde dolaştığı için çağırmıştım. Sırf Pelin'in Emre'yi çağırmasına karşılık 'dişe diş göze göz' olarak yanıt vermiştim. Ama ne yazık ki Pelin'e çıkardığım dişlerimin bana batacağını tahmin etmemiştim.
"Olmaması için bir neden mi var? Biz tüm olasılıkları gözden geçirerek teklifimizi yaptık ve farkında mısın bilmiyorum ama Türkiye'den teklif götüren yalnızca biz değiliz ancak o kadar teklifin arasından kabul edilen biziz."
son vuruşum attığım darbelerin en iyisiydi ki Çağlar susup, kaşlarını çatarak susmak zorunda kalmıştı. Sinirin vermiş olduğu stresle bakışlarımı masadakilerde gezdirdim. Nedense(!) tüm bakışlar bendeydi. Ancak bakışların arasında bir tek Pelin'in bakışları yüzüne yerleştirdiği gülümsemeye ters düşüyordu. Çağlar'a karşı galibiyeti getirsem de ne yazık ki Pelin'e karşı yenilmiştim. Ama bu kadar kolay pes edemezdim. Yüzüme yerleştirdiğim sinsi gülümsemeyle tekrar Çağlar'a döndüm.
"Çağlarcığım bırakalım bu iş konularını. Hem iş başka arkadaşlık başka. Kaç yıl oldu Üniversiteden ayrılalı özledik seni."
gözlerimi Pelin'e çevirip son sözlerimi de dillendirdim.
"Geçen Pelin'le de seni konuşuyorduk."
masayı öksürük sesleri sararken bu seslerin Pelin'e ait olması tüm sinirimi tuzla buz etmiş yerine keyiflendirmişti beni. Çağlar'ın çatılan kaşları düzelmiş, yüzüne yerleştirdiği gülümsemeyle şaşkın bakışlar atıyordu Pelin'e.
"Ne konuştunuz ki?"
Çağlar'ın hevesle cevabımı bekliyor oluşu azda olsa canımı sıkmıştı. Pelin'le başlattığımız oyunda biz kazanma yarışına girerken, oyuna sonradan dahil olanlar sadece anlık sevincin içine giriyorlardı oyunda piyon olduklarını bilmeden.. Ancak bu yenilgiyi ben değil Pelin yaşayacaktı.
"Üniversite anılarından bahsederken Pelin sana ne kadar haksızlık yaptığından yakındı biraz. O yıllar gözünün önündekini göremeyişinden, hâla bunun üzüntüsünü yaşıyor oluşundan felan bahsetti."
Konuşmamın gerçekçi olması için arada sesimi üzüntülü çıkarıyordum. Aslında böyle yapmama gerek bile yoktu. Çünkü Çağlar sesimle değil de dudaklarımdan dökülen sözcüklerle ilgileniyordu. Bu hali çok komikti hatta kahkahalarla bile gülebilirdim. Yüzündeki aptal sırıtışla beni pür dikkat dinleyen bir Çağlar, kimi olsa güldürürdü. Normalde son derece bencil olup hareketlerinden taviz vermeyen Çağlar, Pelin'in karşısına geçince tam bir aptal aşık oluyordu. Üniversitede bu hareketlerine iğrenirken, şimdi en büyük kozum oluyor hatta güldürüyordu da beni. Pelin'le bakışlarımız buluşurken kaşlarını çatmış sinirden dudaklarını kemiriyordu. Bu haline bıyık altı gülüp tekrar Çağlar'a döndüm. İşte şimdi ben öndeydim.
"Aaa ben mi söylüyordum onları? Aslında sen tüm bu söylediklerini Emre için söylemiyor muydun Miray, doğru hatırla."
keyifli halim yerle bir olmuş, dudaklarını kemirme sırası bana geçmişti. İyi yerden vuruyordu çakma sarışın. Masada ikinci bir öksürük sesi duyulurken ne yazık ki bu ses Emre'ye aitti. Gözlerini irice açmış direk bana bakıyordu. Bu sözlerin altında kalmamak amacıyla beynime çabuk düşünmesi için komutlar verirken, arkada hiç beklenmedik bir ses duyuldu.
"Abi?"
Tüm kafalar Çağla'ya dönmüşken o Yağız'a arada da abisi Çağlar'a bakıyordu.
"Gel abicim otur."
Çağla abisinin yönlendirmesiyle masada tek boş yere Yağız'ın yanına oturmuştu. İşte şimdi üçümüzde eşitlenmiştik. Çağla Yağız'a aşıktı. Yağız için yapmadığı kalmamış hatta arada bizden de yardım almıştı. Ancak bizim yardımlarımız eğlence amaçlı Çağla'yı parmağımızda oynatmaktı. Yaptığımız en büyük hata ise Çağla'ya Yağız'ın gotik kızlardan hoşlandığını söylememizdi. Nerden bilebilirdik ki Çağla'nın ertesi gün saçının bir tarafını kazıtıp, piercing taktırıp geleceğini. O an o kadar çok gülmüştük ki Çağla ağlayarak çekip gitmişti. Daha sonra özür dileyip, gönlünü almıştık tabi. Pelin'le bakışıp gülüşürken, onunda benim gibi o anıları düşündüğünü adım gibi biliyordum.
"Çağla'yı da çağırdım ne zamandır sizi merak ediyordu. Ayıp olmamıştır umarım."
"Hayır ne ayıbı aksine çok iyi yapmışsın bizde özledik Çağla'yı. Artık sık sık görüşmeliyiz bence değil mi Pelin.?"
Pelin de bana göz kırparak Yağız'la Çağla'ya dönerek konuştu.
"Bencede daha sık görüşelim Çağlacım. Hatta sen telefon numaranı Yağız'a ver ben ondan alırım. Telefonumu kaybettim tüm numaralar onunla beraber gitti."
İkimizin başlattığı oyun bizden çıkmış Yağız'a dönmüştü. Çünkü Yağız'la eğlenmesi daha zevkli oluyordu.
•°•°•°•°•°•°•°
Araba evin önüne gelene kadar kahkahalarımız dinmemişti bir türlü. Pelin'le ben ne kadar keyifliysek Yağız bir o kadar somurtkandı.
"Ayy Miray birde Yağız'ın senden istediği tuzluğu elleri titreye titreye Yağız'a uzatırken, kahkahamı zor bastırıyordum. Sen de az fena değilsin tuzluk önünde, hatta uzanabileceğin bir mesafedeydi. Ama sen ' Çağlacım bu tuzluk çok uzakta sen verirmisin Yağız'a.' diye nasıl söyledin. Korkulur senden."
Kahkahalarımız birbirine karışırken, kahkahamı zorlukla bastırıp konuştum.
"Napıyım kız kurbanlık koyun gibi Yağız'a bakıp duruyordu. Yardım edeyim, sevindireyim dedim fena mı?"
"Aranızda ki rekabeti bana nasıl çevirdiniz pes ya. Ne çabuk unuttunuz masada birbirinize söylediğiniz sözleri. Asıl sizin aranızda kalıp kurbanlık koyun gibi bakanlar Çağlar'la Emre'ydi."
Yağız'ın haklı sözleriyle Pelin'e gülmeyi kesip sinirli bakışlar yolladım. Beni ne duruma düşürmüştü. Emre masadan kalkana kadar gözümün içine bakmış, dudaklarını bir araya getirememişti. Vedalaşırken kulağıma fısıldadığı son şey ise 'ben de seni unutamadım' olmuştu.
"Yağız haklı Pelin. Beni ne duruma düşürdün ne vardı Emre'yi çağıracak? Üçümüz yiyemiyor muyduk ki yemeği?"
Gereksiz bir rekabetin içine girmiş, arada kalanlar ise yine biz olmuştuk. Sözlerimiz diken olmuş ayağımıza batmıştı. Bundan sonra ayağımızdaki dikenleri çıkarmakla uğraşacaktık. Artık ne Çağlar Pelin'i, ne de Emre beni rahat bırakırdı. En çokta Yağız'a üzlüyordum Çağla peşinden ayrılmazdı artık.
"Neyse olan oldu artık. Unutalım bugün yaşananları. Yarın büyük gün."
Bugünün karmaşasıyla asıl meselemizi unutmuştum. Bir kez daha her şeyi gözden geçirebilirdik ne gerek vardı ki bu kadar tantanaya? Doğmuştum işte ne önemi vardı doğduğum günün.
"Yarın seni almaya gelirim hazır ol."
Yağız'a bakıp başımı aşağı yukarı salladım.
"Senin almana gerek yok artık Yağızcığım. Miray bundan sonra arabasıyla gelir. Dayıcım özel olarak Miray'ın doğum günü için araba almış da. Hatta bak tam önünde duruyor."
Yağız bakışlarını önümüzdeki arabaya çevirirken, bakışlarımı Pelin'e çevirip kaşlarımı çatarak dudaklarımı oynattım. 'Aferim Pelin.' Alt dudağını dişleyip o da benim gibi dudaklarını oynattı. 'Özür dilerim.' Pelin'e gözlerimi devirip hâla sessizliğini koruyan Yağız'a döndüm. Gözlerini arabaya dikmiş tepkisiz duruyordu. Ne hissettiğini pek bilemiyordum ancak Yağız'ın üzülmesine dayanamıyordum. Onu böyle durgun görmek keşkelere sığındırıyordu beni. Keşke hayatımız böyle olmasa, çektiğimiz acılar bu denli ağır olmasa diyordum. Az önce kahkahalarımızla doldurduğumuz arabanın içinde şimdi sessizlik hüküm sürüyordu. Yağız da birkaç saniye daha oyalanan bakışlarımı kapıya çevirip çıkmak için hareketlendim.
"Mutlu yıllar Miray. İyi ki varsın."
Hüzünlü bakışlarımı Pelin'e çevirdim. Gerçekten iyi ki var mıydım? Kaç kez kendime sorduğum bu sorunun cevabını bile veremiyordum. Zorla gülümseyip arabadan indim. Arabadan uzaklaştıkça yalnızlığa bir o kadar yaklaşıyordum. Çantamdan çıkardığım anahtarla kapıyı açıp içeriye adımımı attım. İçimi dolduran sıkıntıyla merdivenlere yönelttiğim adımlarımı durdurup, bakışlarımı kolumdaki saate diktim. 8'e geliyordu. Büyük olasılıkla annem salonda yemek yiyordu. İçimdeki büyük dürtüyle adımlarımı salona çevirdim. Umut etmek asılsız bir bekleyişti benim için. Aslı vardı fakat cismi yoktu. Beklentilerimiz uğruna döktüğümüz gözyaşları, dudaklarımızdan düşmeyen dualar ve en önemlisi de içimizdeki heyecan umudumuzun şekil bulmuş haliydi. Ancak bu cisim beni terk edeli uzun yıllar oluyordu. Masada önünde ki yemekle uğraşan anneme diktim bakışlarımı. Benim burada olduğumu muhakkak biliyordu Fakat bana dönüp bakmamıştı, hâla önünde ki yemekle uğraşıyordu. Yemek kadar değerim yoktu annemin gözünde. Benim değerim ne zaman vardı ki şimdi olsundu. Bu koca evde bir o kadar yabancıydık birbirimize. Annemin bana karşı sergilediği bu vurdumduymaz tavıra karşı öyle birikmiştim ki tüm fütursuz sözcükler dudaklarımdan çıkmak için yarış halindeydiler. Başımı ağır ağır salladım. İçimdeki hırsa dur demekten, canla başla dudaklarımdan çıkmaya çalışan sözcüklerin önünü kesmekten yorulmuştum artık. Hızla birkaç adım atıp annemin karşısında yerimi aldım.
"Ne mutlu sana beni doğurduğun için."
söylediklerimi sanki sadece ben duymuştum. Annem ufak bir harekette bile bulunmamıştı. Tabağındaki eti kesmekle uğraşıyordu hâla.
" Görünmezmişim gibi davranma bana!"
sesim yükselirken kendime dur diyemiyordum artık. Annemin bana olan bu ilgisiz tavırları istemeden sinirlenmeme neden oluyordu.
"Aslında biliyor musun elindeki şu kör bıçakla önünde ki eti değil, beni kesiyorsun. Hatta tüm duygularımı lime lime edip afiyetle yiyorsun. Benim canım yanar mı umrunda bile değil. Sen sadece önündeki şeye odaklanıyorsun."
bağıyordum içimdeki tüm acıyı atarcasına. Annemin hâla önünde ki ete odaklanması volkan olmuş hırsımı patlama noktasına getirmişti. Bir adımla masaya yaklaşıp üzerinde ne var ne yok aşağıya attım. Delirmiştim tüm bunları neden yaptığım hakkında da bir fikrim yoktu sadece rahatlatmaya çalışıyordum içimdeki hırsı. Masadakiler yerle bir olurken boş masaya ellerimi dayayıp derin nefesler almaya başladım. Bakışlarımı anneme çevirdim sanki herşey ağır çekimde oluyordu. Annemin bacaklarına serdiği peçeteyi kaldırıp masanın üzerine koyması, sandalyesini yavaşça geriye çekip arkasında bıraktığı döküntüye kafasını dahi çevirmeden salonu terk etmesi.. Salonun kapısı büyük gürültüyle kapanırken kulaklarımda yankılanan ses beynime balyoz yemiş hissi yaşatmıştı. Yaşadığım bu acıyla masaya peş peşe yumruklarımı indirdim. Kalbime inen yumrukların acısını çıkarıyordum sanki. Bakışlarımı yere saçılan yemek kırıntılarına, kırık parçalara çevirdim. Yerdeki döküntü gibiydi hislerim. Bir parça beslediğim umudum ise döküntüden arta kalan bulaşıktı. Düşüncelerime histerik bir kahkaha patlattım. Umut gitse dahi ardında bulaşığını muhakkak bırakıyordu.
"Miray yavrum?"
Ayşe Sultan'ın telaşlı sesi kulaklarıma çarparken bakışlarımı tedirgin bakışlarla buluşturdum.
"Herşeyi ben berbat ediyorum değil mi Ayşe Sultan?"
bıkkınlıkla solurken Ayşe Sultan'ın tedirgin bakışları üzüntüye bırakmıştı kendini.
"Mirayım nolur kendini suçlama annene de kızma babanın vefatından beri kendini toparlayadı."
başımı iki yana salladım.
"Neden anneme hiçbir zaman toz kondurmuyorsun ? Kimin suçlu olduğunu sen de gayet iyi biliyorsun o yüzden beni teselli etmeyi bırak artık o yaşı çoktan geçtim."
Sözlerimle birlikte adımlarımı kapıya yönlendirdim. Keşke yaşadıklarımın bir sonu, hissettiğim acının çıkış kapısı olsaydı da ardımda bıraktıklarımla rahat bir nefes alabilseydim.
"Ahh Miray burayı böyle dağıttın ama benim bildiklerimi bir bilsen taş üstünde taş bırakır mısın? "
duyduklarımla Ayşe Sultan'a döndüm.
"Neyi bilseydim Ayşe Sultan?"
önünü hızlı bir şekilde bana çeviren Ayşe dadım gözlerini irice açarak bana bakıyordu.
"Sen gitmemiş miydin? Hem öylesine konuşuyordum işte bana bakma sen yaşlılıktan ne dediğimi biliyor muyum ki."
Son sözlerle yüzündeki kırışıklıklarda dolanan bakışlarım, zamanın nasıl akıp gittiği gerçeğini önüme sermişti. Elinde büyüdüğüm Ayşe dadımın bir gün bu evden gidecek olması gözlerimi doldurmuştu. Başımı düşüncelerimi savururcasına iki yana salladım. Benim bunları düşünmem şöyle dursun içimde oluşan korkuyu hissetmem bile hataydı. O beni asla bırakmazdı, bırakamazdı.
•°•°•°•°•°•°•°•°•
"Hadi çabuk çabuk hızlı olun, birazdan burada olurlar."
sesim tüm şirkette yankılanıyor, ortada dolaşan çalışanların daha hızlı olmalarını sağlıyordu.
"Efendim istediğiniz dosyaları getirdim."
Sekreterim Beril'e dönecekken ilerde Pelin'i görmüş, adımlarımı o tarafa hızlandırmıştım.
"Pelin gönderdiniz mi havaalanına araba?"
Pelin bakışlarını benden kaçırırken arkamda duran Beril'e döndüm.
"Beril götür o dosyaları toplantı odasına ve gitmişken meyve sularını üç seçeneğe indir kalabalık duruyor sanki çok olunca."
başımı tekrar Pelin'e çevirirken Beril'in sesini duymuştum.
"Hangisini çıkarmamızı istersiniz efendim?"
"Ee Pelin cevap versene?"
"Gönderdiğimiz arabayı geri yolladılar."
Tekrar başımı cevabını vermek için Beril'e çevirdim.
"Vişneliyi çık.."
Duyduklarımı yeni yeni algılarken hızla Pelin'e döndüm.
"Ne demek geri gönderdiler? Arabayı felan mı beğenmemişler? O zaman diğerini yolla.."
"Hayır Miray kendileri gelebilirmiş, gerek yokmuş."
Bu yaptıkları neydi şimdi ? Biz onları rahat ettirmek için elimizden geleni yaparken onlar sunduğumuz bu olanakları ellerinin tersiyle itip bize saygısızlık yapıyorlardı.
"Bu nasıl bir saçmalık? Biz rahat etmeleri için bu kadar çaba gösterirken onların yaptığı tam bir saygısızlık."
Sinirimden sesimin ayarını bile düşüremiyordum, Pelin'e bağırıp duruyordum.
"Saygısızlık olarak algılanmasın. Bu Meran Şirketimizin prensiplerinden birisidir. Karşı taraftan isteğimiz dışı bir beklentimiz olamaz."
Duyduğum yabancı ses tüm sinirimi alt üst etmiş yerine ecel terleri döktüyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/48454819-288-k769952.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sırların İntikamı
Fiksi RemajaGeçmişte yaşanmış büyük bir hata vardı ve bu hatadan gebe kalmış bir günah, bu günahın yükünü taşıyan üç ayrı beden.. Geçmişin tozlu raflarında sakladıkları bu günah sırra yoldaşlık edip intikamını almaz mı sanıyordunuz?