2. BÖLÜM

146 52 14
                                    

Merhaba arkadaslar. İkinci bolumle karsinizdayim. Lutfrn okurlarim eger kitabimi guzel buluyorsaniz ve devam etmemi istiyorsaniz lutfen yorumlarda bulunun. Yorumlariniz benim icin onemli.

"Abi yeter yaw. Hadi kalk gidelim. Üçüncü şişen bu senin. Bilmem farkında mısın?"

Toprak ve Savaş barda, bi bar taburesinin üstünde oturuyorlardı. İkisininde buraya gelme amacı farklıydı. Toprak; içki içmek için, Savaş ise; her zamanki gibi Toprak'ı yanlış bi şey yapmaması için eve götürmeye gelmek içindi.

'Ulan Toprak! Hele bi ayıl, kendine gel ben o zaman sana gününü göstericem'
Diye geçirdi içinden Savaş. Gerçi bi şey yapamazdı o ayrı.. Eğer Toprak'ın şu haliyle bile kavga etse Toprak onu fazasıyla zorlayabilirdi. Ve bunu adı gibi biliyordu Savaş..

İki en yakın arkadaş işte. Savaş artık Toprak'ın bu hallerine alışıyordu. Çünkü her seferinde Toprak için bizzat kendisi geliyordu. Ne var ki yakın arkadaş olmak bunu gerektirmiyor mu zaten? İyi günlerde değilde kötü günlerinde yanında olmak..

"Gelmiyorum Sağvaş. Bırak beni. Daha içicem ben. İçince unutuyorum abi bütün dertlerimi ben"
Ağzını yaya yayq konuşuyordu Toprak. Zaten sarhoşluğun genelinde var bu. Fakat genç adam sarhoş olmadığını dile getiriyordu. Lakin kendisi dertlerini hatırlamayacak kadar sarhoştu.

Savaş, genç adamın bu haline kahkahalarla gülmek istedi. Ama eğer gülerse Toprak'ın kendisini çok güzel bi şekulde döveceğini biliyordi. Ve kendini tutuyorduda. Düşünüyorumda; ben Savaş'ın yerinde olsaydım şu an katıla katıla gülmüştüm..

"Aa Toprak senin derdin vardı da bana mı anlatmıyosun? Bak gerçekten çok kırıldım sana. Hatta dur bak küstüm. Anlatma zaten sen bana bi şeyi!"

Savaş artık öyl bi durumdaydı ki. Gülmemek için dudaklarını birbirine bastirıyordu. Haklıydı da. Çünkü genç adamın kendisine öyle bi bakışı vardı ki.. Ömürlük.
Annesinin en sevdiği vazosunu kırmışta özür dileyen bakışlar..

"Lan sen beni biliyosun. Ben senden ne sakladım şu ana kadar. Bak derdimi bile unuttum ben. Derdim neydi benim?"

Savaş, Toprak'ın bu hallerine bayılıyordu. Dündayadan kopuyordu çünkü bu halde. Ve bu halini değerlendirmeyi seviyordu. Aynen az önce yaptığı gibi. Çünkü genç adama asla ama asla Savaş'tan bi şey saklamazdı..

"Konuşmuyorum senle. Ben gidiyorum! Hııh"
Savaş gerçekten gülmemek için büyük mücadele veriyordu.

"Ulan benim senden başka ne derdim olacak. Valla bak oğlum sikerim belanı. Lan yoksa sen benle dalga mı geçiyosun bakayım"

İşte şimdi hapı yutmuştu Savaş. Ne diye durumu değerlendirdi ki anlamıyordu zaten. Kendisi kaç şişe içerse içsin en sonunda yarım saat veya 15 dakkada ayılıyordu.

"Hadi o zaman dertlerini unuttuysan gidelim. Dimi ama?"
En sevecen halini göndermişti genç adama. Genç adam ise kıyamamış galiba yumuşamıştı..

"Benim senden başka ne derdim olur ki zaten? Off of!! Seni unutamadım işte o n'olacak?"

Savaş artık dayanamamıştı. Cünkü şu an gülmekten kopuyordu. Ve bu gülmesi etraf tarafından garip görünügordu. Çünkü kimse bunları bu kadar çok gülerken gôrmüyordü. Ama bi yanı var ki böyle gülmesi Toprak'ı da güldürmüştü. Aslında gülümsetmişti. Tam olarak kahkahayla gülmemişti genç adam.

Kendi kendine konuşuyordu Toprak. Ne kadar şanslı olduğundan bahsediyordu kendine. Her ne kadar da şansına hep küfretsede aslında bi minnet borçluydu. Çünkü şansı O'na böylesine mükemmel bi arkadaş sunmuştu..

Lâl ResimlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin