one

4.8K 522 31
                                    




03.01.2014

Elimdeki tabloyu sokağın köşesinde diğer arkadaşlarıyla oyun oynayan çocuğa verdim. Üstü başı kir içindeydi. Sanırım çocuk olmak, bu kadar kirin içinde temiz olmayı başarabilmekti.

Elimden tabloyu çekercesine alıp işaret ettiğim evin önüne bırakmak için koşmaya başladı.

Beni tanırdı, 4 yıl boyunca her hafta buraya gelmiş, yüzden fazla tablo bırakmıştım. Bu bizim küçük oyunumuzdu.

Onu ilk metroda gördüm. Kapıdan girer girmez dikkatimi çekmişti. İlk birkaç durak onu uzaktan izlemeyi tercih ettim. Tombul bir suratı, büyük dudakları vardı. Elindeki kitaba gülümserken, aynı anda hem yakışıklı, hemde sevimli olmayı başarabiliyordu.

İnceledikten sonra, oturduğu yerin yanında duran demire yöneldim. Daha yakından izlemek istiyordum.

Bütün bir yol boyunca, başını kaldırıp bana bir kez bile bakmamıştı.

Bir durağa yaklaştığımızda kafasını kaldırıp elindeki kitabi çantasına koydu. Yavaşça yerinden kalkıp kapının önündeki demire tutundu. Demek ki bu durakta inecekti.

Kapıların açılma sesini duyunca, hiç yapmamam gereken bir şey yaptım.

Onu takip ettim.

Bizim küçük oyunumuzda böyle başladı.

Asla, beni görmesine izin vermedim.

Beni görmeyi hiç istemedi.

Koyduğum tabloları alırdı, küçük ajanım böyle söylüyordu. Ve her zaman bana bir post-it bırakırdı. Duvardaki post-it'leri alma görevi de küçük çocuğa aitti. Ona para veriyordum, bana yardımcı oluyordu.

Rengarenk post-it'ler üzerine yüzlerce şey yazmıştı. Kim olduğumu merak etmiyordu. Yada merak ettiğinde oyunun biteceğini biliyordu.

Kötü, yüzüm kilolu gözükmüş, beğendim... Daha bir sürü şey. Bazen beğenir bazen de bahane bulurdu.

Çizimlerim nerede bilmek istiyordum. Fazlaydılar, evinde mi tutuyordu?

Çöpe mi atıyordu?

2 yıl boyunca, ona rastladığım zamanlar da oldu. Bazen aynı metroya binerdik. Yine bana bakmazdı. Beni görmüyordu.

Ama küçük oyunumuz bunla sınırlı kalmadı. Bir ünlü oldu. Buradan gitse de, tablomu alacağını biliyordum.

2010 yılından 2012'ye kadar buradaydı. Daha sonra bir şirkete girdiğini duymuştum. 1 yıl kadar sonra da çıkış yapmıştı.

Küçük çocuk yanıma gelirken, eline parasını koyup başını okşadım. Burada olmadığını biliyordum.

Şuan bir müzik videosu çekiyor olabilirdi, yada fotoğraf çekimindeydi.

Artık onunla ilgili şeyleri bilmiyordum. Onu sahnedeyken çizmeye başlamıştım, şarkı söylerken, dans ederken.

Oyun bitmiş miydi, emin değildim. Hala birileri resimlerimi alıyor, yerine post-it yapıştırıyordu.

Yazısı hala aynıydı. Bütün bunları onun yazdığını umut ediyordum.

Onu gören taraf olmak eğlenceliydi. Ama umursanmayan taraf olmak, acı veriyordu. Bazı günler resimleri çizerken ağlardım. Bazen de uyumadan önce.

Bir grubu vardı. Tanrının ona bahşettiği, onun ev ödevi olduğunu düşündüğü kaslarını çizmemi sağlayan bir grubu. Eskiden şirindi, şimdi ise ne zaman, televizyonda yada İnternet'de onu görsem, etrafa seksi bakışlar atıyor, gülüyordu. Sesinin güzel olduğunu, iyi dans ettiğini bilmezdim. Aslında onun karakterini de ünlü olduktan sonra anlamıştım. Onun için bir fangirl'den farkım olur muydu? Bilmiyordum.

Aslında onun karşısına çıkacak cesaretim olur muydu? Bundan da emin değildim.

Beklemeden metroya çıkan sokağa doğru yürümeye başladım.

Bir taraftan da elimdeki boyaları çıkarmaya çalışıyordum. Hayatım boyunca üstünde boya olmayan bir şey giymiş miydim emin değildim. Her yerim boya içinde gezer insanların bakışlarına maruz kalırdım.

Ne olduğumu düşünüyorlardı bilmiyorum ama yan komşumuzun hakkımda deli diye konuştuğuna birkaç kez şahit olmuştum.

Ne kadar yanlıştı bilemezdim. Sonuçta 4 yıldır aynı çocuğun resmini çizip, ona veren biriydim. Deli olmadığımdan ben bile şüpheleniyordum.

12.10.2014

3 haftadır onu çizemiyordum. Sebebi bıkmışlık yada sıkılmak değildi. Seoul'e taşınacağımızı duyduğumda, ne yapacağımı şaşırmıştım. Burada kalmamı sağlayacak bir şeyler arıyordum. Yıllarca sürdürdüğüm oyunumun, böylece bitecek olmasını kaldıramıyordum.

Tükenmiştim.

Beni merak ediyor muydu bilmiyordum, 4 yıl boyunca her hafta resimlerinizi çizen biri, bunu yapmayı durdurduğunda ne hissederdiniz?

02.11.2014

Bir çok şey değişmişti.  Evimizle, yurtları arasında 2 saatlik mesafe vardı ama bu eski halimizle karşılaştırınca yakındı. Resimleri hala çiziyordum. Tek farkı eskiden bıraktığı notları bırakmıyordu. Yurtlarının önüne koyup bir kenara çekiliyordum. Her seferinde birileri görüp alıyordu.

Öğrendiğime göre konserler ile meşguldüler. Burada bile değillerdi. Ama birilerinin ona vereceğini biliyordum bu yüzden eskisi gibi çizip bırakıyordum.

13.01.2015

Her tarafı toz ve örümcek ağları ile kaplı odaya bakarken, pes etmemek için zor duruyordum. Burayı adam edip atölye haline getirmek beni maddi ve manevi olarak bitirecekti.

3 saatlik temizlikten sonra kanım çekilmişti. Bulduğum her şeyi çöpe atmış, örümcekleri üzülerek öldürmüştüm. Şimdi ise elimde bomboş bir oda vardı.

İlk önce duvarları siyaha boyadım. İşim akşam bitmişti. Buradan evime giden otobüsler sık geçiyordu ama biraz daha geç kalırsam, otobüs bulamayacaktım.

Atölyeden çıkıp durağa giderken, onu gördüm. Kafasını şapkayla gizlemeye çalışarak yürüyordu. Burada ne yaptığını sorgulamam saçma olurdu, şirketine çok yakındı.

Daha 2 gün önce şirketin önüne tablo bırakmıştım.

Daha sonra hiç beklemediğim bir şey oldu. 5 yılın ardından, ilk defa onunla göz göze geldim.

Elimdeki boş tuvaller, ve resim çantamla. İlk önce bana umursamazca baktı, daha sonra kafasını çevirdi.

İkinci kere bana döndüğünde, hala ona şaşkın şaşkın bakıyordum. Karanlıkta beni net görmesi imkansızdı.

O ışığın altındayken, ben karanlıktaydım.

O görünen tarafken, ben yine görünmüyordum.

Elimdeki bu şeylerle, ilgisini çekmiş olmalıydım. Beni tanıması imkansızdı.

Düşündüğüm gibi de oldu, arkasına bakmadan yürümeye devam etti.

with love, h.n. | jiminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin