Neden yazıyorum niçin yazıyorum buyrun... Yorumlarınızı esirgemeyin lütfen. İyi okumalar
Şuan başlığı bile kafamda olmayan bir yazıya başlıyorum. Sonu nasıl biter cümlenin devamı nasıl olur bilmiyorum. Tek bir bildiğim susuyorum, içim de duygularımla düşüncelerimde kapattığım kapıları yazarak aralıyorum. Dünyanın Güneş'e ihtiyacı olduğu kadar, bir hastalığın tedavi edilmeye ihtiyacı olduğu kadar benim de yazmaya ihtiyacım var... Her kelimem de her cümlem de ve her satırım da biraz daha aralıyorum kapıları. Neden mi yazıyorum bunu kendime ilk defa bu yazı da soruyorum. Yani yazmak için yazanlardan değil, yüreğimdekileri dökmek için yazanlardanım ben. Umutlarımı, hislerimi dibe vurmuş duygularımı açığa çıkartmak için yazanlardan. Yazılarım okunma isteği taşımaz çünkü amacım da bu yok. Ne bileyim yazmak benim için kendimle yüzleşmek gibi. Doğru yanım yazdığım yanım sanırım.
2006 yılından beri vazgeçemediğim bir alışkanlığım bir hastalığım bu Allah şifasını vermesin...
O yıllardan bu zamana kadar günlük tutarak çok kanlar çok cümleler kustum yüreğimden. Sayfalar değişti kapaklar değişti ama beni en iyi anlayan hiç değişmedi. Her yaşadığımı yazdım, her hissettiğimi yazdım. Arkadaş bildim bir parça kağıdı, iki damla mürekkebi kendime. Yalnız biri de değilimdir aslında. Çok kalabalıktır etrafım, sevenlerim ya da sevdiklerini zannettiklerimle. İçe kapanık da değilimdir, ama kendi içimde yarattığım bir dünya vardır ve o dünya ya yazmadan giremem. Kaç defterim vardır kapılarımı aralayan bilmem saymadım da. Yazdıklarımı okumadım da çok fazla. Acımı kustum yeri geldi güçsüzlüğümü ve kırılganlıklarımı kızgınlıklarımı kustum kötü olan, kötü hissettiren ne varsa kustum ve tekrar okuyarak kendime zarar vermek istemedim. O hatırladığım sayfaları hep es geçtim. Bazen saklamaya çalıştıklarım bazen gün yüzüne çıkardıklarım da oldu yazılarım da, kendimden utandığım zamanlar yada kendimi gurur kaynağı gördüğüm zamanlar... Hiç düşmedi ellerimden iyi günü andıran mavi mürekebli ,kara günü andıran siyah mürekkebli kalemim tek bir şey beyazdı bembeyaz tertemiz sayfalarım ben akıttıkça içimi kirlendi tertemiz sayfalarım. Ayna gibiydi yazdıklarım sustuklarımı yansıtan. Bazen yazdıklarımı yaktığım da oldu, küllerini rüzgara savurduğum sayfalarım... İnancım şuydu ki; rüzgar kustuğum her şeyi nasıl savuruyorsa içimden savrulmasıydı acılarımın.
Ve öyle de oldu. Ben akıttım rüzgar savurdu hafifledi yüreğim. Bazı zamanlar neden yazdığımı bile bilmediğim zamanlar oldu. Yazdıklarım da yaptığım açıklamaları manasız bulduğum neden bu açıklamaları yapma gereği duyduğum zamanlar ve yine o zamanların bir satırında ilerliyorum saatler ben geçe.
Beni anlayan hiç değişmeyecek çünkü o benim, ben hep kendimle yüzleşip baş başa kaldım. Ama bir gün toprak olacak çünkü henüz ölümsüzlüğün formülü bulunmadı.
O halde ne diyoruz; son gelene kadar mürekkebime bereket.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Her Renkten
ChickLitHayatı bazen renklerle bağdaştırıyorum... Ama bu kitabın renklerle pek de ilgisi yok, her renkten diyorum; bazen satırlarda kendinizi bulacağınız yazılar içerecek... Hep okumanız dileğiyle iyice kalın...