Fırtınalı bir ekim gecesiydi. Hornmeier Müzesi'nin eğimli çatısının üstünde koyu renkli bulutlar geziniyordu Fırtına,sarıya boyanmış panjurları yerinden oynatıyor,soğuk rüzgar duvar çatlaklarından içeri işliyordu.Gece bekçisi August Scorr buz kesmişti.
"Burası da tam bir döküntü,"diye homurdanan adam,önünde ki tornistan bir bardak daha çay aldı.
Gece yarısı on dakika kalmıştı.Az sonra müzedeki ikinci turuna çıkacktı."Bu eski kalıntıları neden koruyoruz, bilmem ki?"diye mırıldandı alay edercesine .Müzedeki eski püskü eşyalarını çalmak isteyecek birini düşünemiyoruz .
Çayını höpürdeterek yudumladıktan sonra ayağa kalkan gece bekçisi,masanın üstündeki el lambasıyla anahtar destesini alıp yürümeye başladı .Sürekli inleyip duran, en az müzedeki kalıntılar kadar eski asansöre bindi ve cisimlerle madenlerin sergilendiği ücüncü kata çıktı.
Bütün salonları kontrol ettikten sonra gıcırdayan tahta merdivenlerden ikinci kata indi. Burda böcek koleksiyonu vardı. Koca koca cam vitrinlerde binlerce böcek ve kelebek sergileniyordu.
Bay Schorr birden şaşkınlıkla kalakaldı. Koridorun sonundaki odalardan biri aydınlıktı. Kapısı hafifçe aralıklı ve dışarıya önce bir çizgi halinde ışık sızıyıyordu. Gecenin bu saatinde müzede kim olurdu ki? Hem nasıl olmuştu da bu ışığı ilk turunda görmemişti?
Oda, böcek koleksiyonundan sorumlu Doktor Bayan Sebastus'a aitti.Ancak hanımefendi her zaman saat tam altıda müzeden çıkıp evine giderdi. İçerden, birinin ortalığı karıştırdığını gösteren sesler geliyordu. Çekmeceler açılıyor, dolap kapıları gürültüyle kapatılıyordu.
Gece bekçisi terlemeye başladığını hisetti. Alnını silerek derin bir nefes aldı ve odanın kapısına yaklaştı. Içeridekiler hırsız olabilir miydi?
Kapı aralığından bakan Bay Schorr , hırslı parmakların küçük bir kutuyu açıp içindekileri telaşla masanın üstüne boşalttığını gördü. Kutudan küçük siyah boncuklar dökülmüştü. Yok, hayır...bunlar boncuk değil böcekti!Üstü simsiyah kıllarla kaplı el fındık avuçlar gibi birkaçını alıverdi. Bay Schorr, duyduğu sesten o şeyin böcekleri ağzında çiğnediğini anlıyabiliyordu. Ona kadar ulaşan çıtırtı ve hışırtı sesleri midesini bulandırdı.
Polise haber vermeliyim, diye geçirdi aklından. Parmak uçlarına basarak geri döndü ve koridorda merdivenlere doğru ilerledi. Duvarın dibinden el yordamıyla ilerliyor, gürültü yapmamaya çalışıyordu. Olabildiğince hızla birinci kata indi.
Ancak telefon giriş katındaydı. İki kat yüksekliğindeki büyük salonu uzun adımlarla geçerken üst kattan bir kapı gıcırtısı duyuldu. Koridorda biri yürüyordu.
Bay Schorr'un cesur biri olduğu söylenmezdi. Öyle bile olsa,, böcekleri mideye indiren bu çılgın hırsızın yılına çıkmaya niyeti yoktu.
Ayak sesleri iyice uzaklaşanış, artık duyulmaz olmuştu.
Gece bekçisi rahat bir nefes aldı. Ancak rahatlaması uzun sürmedi ve yüreğinağzına geldi.
Hemen arkasından yer tırmalanıyormuş gibi bir ses doğmuştu. Adam korkuyla arkasına dönerken el lambasının düğmesini bulmaya çalıştıysa da telaştan bir türlü beceremiyordu.
Tırmalama sesi giderek yaklaşıyordu. Ses için tırnaklı bir pençeden çıkıyor gibiydi. Aynen kadar uzun tırnakları olan devasa bir pençeden...
Bay Schorr sonunda lambayı yakabilmişti. Işığı, dedim geldiği yöne tutunca gözleri fal taşı gibi açıldı. Bağırmak istediyse de hiç dedi çıkmadı. Ağzı bir balık gibi sesizce açılıp kapanıyordu. Sonunda gırtlağındaki düğüm çözülünce, bekçi bir feryat kopardı.
Bay Schorr kısa bacakları el verdiğince, hızla kapıya koştu. Elleri öylesine titriyordu ki anahtarı kilide sokmakta çok sorlandı. İkide bir arkasına bakıp duruyordu.
Biri onu izliyordu.
Sonunda kapıyı açabildi. Dışarı fırlayıp , gecenin karanlığında koşmaya başladı.
"Imdat! İmdaaat!"diye bağırdı.