3/5

728 80 14
                                    

3/5

Kollarımın arasındaki sıcaklık aniden yok olunca, göz kapaklarımı aralayıp etrafıma bakındım. Bu, Brenna'ydı. Yerdeki elbisesini hızlı hareketlerle üzerine geçiriyordu.

"Brenna." Deri koltukta biraz doğrularak ona seslendim. Birkaç dakikadır uyuduğum için sersem bir hâlim vardı.

Seslenişim üzerine bana döndü. Fakat bu saliseler sürmüş, tekrar işine odaklanmıştı. Öyle ki, sıra ayakkabılarındaydı.

Hareketlerinin her bir adımını izlerken "Gitme," diye tamamladım sözlerimi. Az önce yaşadığımız mükemmel şeyin bitişi bu kadar basit bir ayrılık olmamalıydı. Hemen gitmemeliydi, kucağımda uzanmaya ve bana sarılmaya devam etmeliydi.

"Zayn," diye soludu. Uzun saçları eğildiğinden dolayı yüzünü kapıyordu. "Burada kalamayız, yanlarına dönmemiz gerek. Hadi, sen de giyin."

Bileğine doğru uzanırken homurdandım. "Biraz daha kalamaz mısın? Sadece birkaç dakika. Oraya dönmek istemiyorum."

Topuklu ayakkabılarını narin tenine giydirdikten sonra sonunda bana dönebilmişti. Dudakları şişmiş, pembe ruju işlevini yitirse de, kendini doğal rengine bırakmıştı. Ki, bu hepsinden daha iyiydi.

Hayran bir şekilde yüzünü incelerken kendimi tutamayıp sırıttım ve yüzünü avuçlarımın arasına alıp onlara sesli bir öpücük bahşettim. Beni kendinen mahrum bırakamazdı. Hem de bana kendisini dakikalar önce sunmuşken.

"Lütfen, Zayn." Benden ayrılmaya çalıştıkça ona daha da sokuluyordum. "Tanrım! Kes şunu. Yokluğumuzu çoktan fark etmişlerdir."

Ondan homurdanarak ayrıldığımda yüzündeki şirin gülümsemeyle ben de gülümsedim. Bana gülümsediğini bilmek bile gururlanmamı sağlıyordu. Tüm bu gece, nasıl olmuştu öyle? Bu unutulmaz anı artık hafızamın en özel köşesinde yer edinmişti. Ve biliyordum ki, ölsem bile asla çıkmayacaktı. Hep orada, benimle kalacaktı.

"Yoksa seni giydirmemi mi istiyorsun?" Çapkınca sırıttı.

"Bu çok hoş olur." Kafamı sallayarak kıkırdadığımda mutluluktan ölmek üzereydim.

Eğildi ve kıyafetlerimi kucağına yerleştirdi. Baksırımı bana kıkırdayarak giydirdiğinde, sıra da pantalonum vardı. Dar olduğu için zorlansa da yine de üstesinden gelebilmişti. Ardından tişörtümü de giydirdiğinde, yanağıma kısa bir öpücük kondurarak geri çekildi.

"Düşünüyorum ki... Yarın bunu unutacağız." Birden durgunlaşması beni korkutmuştu.

Onu kucağıma çektim. Yüzü asılmıştı. "Bunun için mutlu musun yoksa?" diye sordum, söylediği şeye karşı. Ben unutmayacaktım, çünkü sarhoş olmamıştım; ama inanıyordum ki, olsam da unutamazdım.

"Austin'e ihanet ettim. Uyandığımda unutmuş olacağım ve böylelikle vicdan azabı çekmeyeceğim, sadece bunun için mutluyum."

Austin.

Gözlerimi sımsıkı yumup yutkundum. Ona ihanet etmiştik. Fakat neden üzgün değildim? Neden Brenna'yı hak eden kişinin aslında ben olduğunu düşünüyordum? Cevap belliydi: Brenna'yı asıl seven ben olduğum için, onu hak eden kişi de bendim. Ve bu yüzden üzgün değildim. Pişman? Hiç değildim. Austin ile Brenna sevgili olmadığı zamanlar, hatta birbirlerini tanımadıkları zaman bile Brenna'yı seviyordum ben. Şimdi bunun yasını tutamazdım, olmazdı. Biraz bencil olup kendi mutluluğumu düşünmek suç muydu?

"Sen benim hayalimdin, Brenna. Austin'i umursamadığımı düşünme ama... Pişman değilim."

"Javaad!" diye inledi. "O benim sevgilim. Şu an içeride ve eğleniyor, belki de beni bekliyor. Fakat ben... seninle birlikte oldum."

Ona sarılarak yüzümü boynuna bastırdım. Bu konuyu konuşmasını istemiyordum. "Bana kalbini ver, Brenna. Sadece bana ait ol. Anlamıyorsun... Tek isteğim bu."

Kafasını iki yana salladı. "Austin'e daha fazla ihanet edemem."

Sinirle soludum. "Fakat bunu yaparken beni yaralıyorsun! Bu anı unutmak istemen bile beni üzüyorken, yarın seni onunla el ele tutuşmuş bir şekilde görmek nasıl hissettirecek bir tahminin var mı?"

Titrek nefes alışlarını ve burnunu çektiğini işittiğimde, ağladığını fark ettim. "Ağlama, Brenna. Lütfen, lütfen..."

Bir süre sonra fısıldadı. "Sadece eve gitmek istiyorum."

Dudaklarımı alnına bastırdım. "Seni bırakırım."

"Ama görürler."

"Arka kapıdan gidersek görmezler."

Beni onayladı.

Ayağa kalkıp kapıya doğru adımladığında, arkasından gelmeye başladım. Fakat aniden durup sırtını duvara dayayınca, ben de durmak zorunda kalmıştım. Ona sorgular bir şekilde bakarken içimdeki heves ve umut kırıklığı, söylediği şeyle tekrar yeşermeye başlamıştı.

Yükseldi ve dudaklarımı öptü. "Sakın üzülme, çünkü bu gece için pişman değilim. Seni arayacağım, tamam mı?"

Yüzümü kavrayan ellerini ellerime aldım ve gülümseyerek boynuna öpücükler kondurdum. Bu, onu çoktan onayladığım anlamına gelmiyor muydu zaten?

Goodbye My Lover (1/5)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin