5 ay önce...
Yer yer yırtılmış emektar temizlik bezini avucumun içine sabitleyip bar tezgahının üzerinde gezdirmeye devam ettim.
Bir yandan tezgaha yaslanmış çakırkeyf ufaklığı dinliyormuş gibi yapıp diğer yandan müşterilerin içkilerini tazelemeye devam ediyordum. Dinlediğimi gösterirmiş gibi ara sıra "Anladım. Sıkma canını ya. Siktir et." Gibi kısa cümleler kuruyor tam gaz devam ediyordum.
Ne çok anlatacağın varmış ufaklık. Bir susmadın.
Bel gamzelerime ulaşan simsiyah saçlarımın arasına parmaklarımı geçirip karıştırdım.
Fazla mı sıcak oldu ne.
"Ama abla ben ne yaptım ki. Sevdim. Kapısında bile yattım. O ne dedi? Düşünmemiz gereken üniversiteye geçiş sınavları olduğunu söyledi. Ulan sanki biz bilmiyoruz. Söz geçirebilsek kerataya zaten bulaşmayız aşk meşk işlerine. Ama dinletemiyorum ki. Dinlese vallahi söyleyeceğim oğlum üniversiteye geçtikten sonra aşık ol. Şimdi sırası değil diye." Ciğerlerine doldurduğu havayı ince çıkık dudakları arasından sıkıntıyla verdikten sonra kahverengi buklelerini çekiştirmeye başladı. "Off abla ne yapacağım ben. Kimse anlamıyor derdimi."
Bu da bizim ufaklık, Can. Barın az ilerisindeki balıkçı Rıfat Amca'nın oğlu.Lise sonda, üniversiteye hazırlanıyor. Tam zamanında kaptırmış gönlünü bir kıza.
Ellerimi belimin iki yanına koyup hafifçe gülümsedim. "Ah ulan Can. Aşk acısı dedin fondipledin içkileri. Çakırkeyf oldun kaldın başıma. Babana ne diyeceğim ben?" Sonlara doğru işaret parmağımı yüzüne doğru sallayıp kaşlarımı çatmayı ihmal etmedim. "Hiiih. Gözünü seveyim ablam! Babama sakın bir şey söyleme. Şişler yemin ediyorum beni." Ehh bu ilk örtbas edişim değildi sarhoşluğunu. Ama biraz gözünü korkutmak iyi olabilirdi. "İyi de ablacığım beni zor duruma sokuyorsun ama." Sözlerimi duymasıyla yüzüme baktı... Baktı... Baktı... Titreyen dudağı hafifçe öne sallandı ve arasından bir hıçkırık koptu. Ne? Yoo hayır. Ağlama. "Hepsi be-benim hatam." Tanrım. Al beni.
Derin bir nefes alıp avucumun içiyle alnıma vurdum. Sikeyim. "Can kendine gel ablacığım. Hiç yakışıyor mu sana ağlamak. Sil bakayım gözlerini. Aaa koskoca adam oldun sen." Dediklerimi sindirir dindirmez omuzlarını dikleştirip daha erkeksi bir şekile soktu suratını. Pehh. "Haklısın abla. Ben Arel ağabeyimi çağırayım en iyisi. O alır beni."
Arel mi? Mahallede öyle biri yoktu ki. Bizimki kafayı bulup iyice uçtu herhalde. Kafamı onaylamazca iki yana salladım. "Tamam ara çağır sen. Ben müşterilerle ilgileniyorum." Onaylar şekilde kafasını salladı. Gözleri baygın bakıyordu. Hafifçe kızarmış, kapanmamak için direniyor gibiydi. Kurumuş dudaklarını aralamış, susamışa benziyordu. Ahh be Can. "Sakın kusayım deme. Babandan önce ben öldürürüm seni." Bir şey demesine izin vermeden kotumun belini düzeltip saçlarımla tekrar bel gamzelerimi kamçıladım.
Üzerimde daracık askılı olmasına rağmen terliyordum. Barların genel hava durumu. Yaz kış demeden aynı terane. Omuzumun üzerine astığım bezle tek tek masaları dolaşıp bazılarını siliyor bazı müşterilerin içkisini yenilemek üzere topuklarımın üstünde dönüp bar tezgahına gidiyordum. Tam dönmüştüm ki...
Ehh be Can. Kusmanın sırası mı şimdi. Şansımı sikeyim.
Koşar adımlarla yanına ulaşıp sırtını sıvazlamaya başladım. "Bir daha bu kadar içersen öldürürüm seni ufaklık." "Abla ö-özür dilerim."
Karşımda dikilen genç adamı fark etmem biraz zaman almıştı. Fark edilmeyecek gibi de değil oysa ki... Tek dizini kırıp Can'ın yanına çömelmişti. Cılız ışığın müsaade ettiği kadar seçebiliyordum yüzünü. Benim gibi simsiyah saçları vardı. Yanları üstlerine oranla hayli bir kısaydı. Üstleri duş aldıktan sonra göz hizasına gelecek kadar uzundu tahminimce. Sanki alınmış gibi biçimli kaşları vardı. Çıkık elmacık kemiklerine dökülecek kadarda uzun sık kirpikleri... Kemikli suratını bembeyaz teni yumuşatıyordu. Ben onu arsızca göz hapsine tutarken o da nihayet bakışlarını bana çevirmiş saç dibimden ayak ucuma kadar süzmüştü.
Kayda değer pek bir şey yoktu. İkimizde bakışlarımızı Can'a çevirmiştik ki ölü gibi uyuyan sıska bedeniyle karşılaştık. Adını bilmediğim genç adam bir elini Can'ın sırtına diğerini diz kapaklarının arkasına yerleştirerek kucağına aldı. "Sabrımı zorluyorsun Can." Ve muhteşem erkeksi sesi. "Çok zorluyorsun."
Bir kaç saniye bir şeyler düşünüyor gibi gözlerini yukarı dikti. Dikkatini çekmek adına yalandan boğazımı temizledim. "Yardımcı olabilir miyim?" Tabi ki bu şeker kız ses tonundan çok uzaktaydı. Es geçmeyeceğim tek şey. Karakter yapım. Düz ses tonumla kollarımı göğüs kafesimin hizasında kavuşturmuş, tek kaşımı kaldırarak onu sorguluyordum. "Sanmıyorum." Saliseler kadar sürebilecek bir sürede göz teması kurmuştu benim kızıla çalan kahverengilerimle. Çamur rengindeydi gözleri. Yoğundu. "Dene bakalım." Alayla tek kaşını kaldırıp çenesiyle Can'ı işaret etti. Pekala işte şimdi göz teması kuruyoruz. "Bu ufaklığın nerede oturduğunu biliyor musun?" İşte şimdi benim alay etme sıram. Tek kaşımı tıpkı onun gibi kaldırıp dilimi dişlerimin üzerinde gezdirdim. "Bekle burada."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VEDİA
Teen FictionHer şey tıkırında bu aralar. Fazladan monotonlaşmış sanki. Hayatım altüst olmaya fazla hevesli. Lakin biliyor alacağı hasarın şiddetini. Fırtına önceki sessizliğin kuru kırıntıları bunlar. Basit bir macera tutkusu uğruna olmayacak verilmeye hazır...