Vedia/0.3

14 1 0
                                    

"Günaydın millet!" "Günaydın Lena!"
Pekala sanırım 2 kişi aynı anda söyleyince biraz komik duruyormuş. Hafifçe gülümseyip başımla selamladım ikisini de.
Bu bar bana babamdan kalan, hayatım boyunca sahip olduğum en değerli, en kıymetli şeydi belkide. Çocukluğumun anıları saklı burada. Babamı kaybettikten sonra buraya dört elle sarılıp emanetine sahip çıkmak için gece gündüz çalıştım, çabaladım. İşler gayet iyi gidiyordu. Civarda bulunan tüm dükkan sahipleri çocukluğumu bilirdi. Burada herkes bir aileydi. Birbirimize yardım eder asla rekabete girmezdik. Çoğu babamın yıllanmış arkadaşı olduğu için bana babacan bir tavırla yaklaşır, kol kanat gererlerdi.
Tek başıma burayı idare edemeyeceğim için iki kişiyi işe aldım. Aramızda patron-çalışan ilişkisinden çok arkadaş ilişkisi vardı. Şakalaşır, eğlenirdik. Tam 3 yıldır beraber idare ediyorduk burayı. İkisine de minnettardım. Benim gibi çabalıyor, en az benim kadar düşünüyorlardı burayı.
Kısaca özetlemek gerekirse barmenimiz, Emre. Aynı mahallenin çocuklarıyız. Dert ortağıyız. Babasını çok küçük yaşta kaybedince okulu bırakıp çalışmaya başlamış. Hatırladığım kadarıyla birçok işte çalışmış. Ama barmenliğe daha yatkın olduğunu düşünüyor. Haklı da. Bardaklarla ve içki şişeleriyle yaptığı küçük gösteriler tüm dikkati üzerine topluyordu. Gözlerindeki saf eğlence ve mutluluk onun bu işe gerçekten uygun olduğunu gösteriyordu. Benden yalnızca 1 yaş büyük. 22 yaşında.
Emre'nin yanına bar tezgahına yaklaşıp bardakları yerleştirmesinde yardım etmeye başladım. Rastgele dizdiğim bardaklara bakıp kaşlarını çattı. Burnumu sıkıp "İşime burnunu sokma." Dedi. Tane tane.
Pekala kendi bilirdi. Hafifçe omuzuna vurup kasaya doğru ilerledim.
Kasiyerimiz, Ayça. İstanbul'a üniversite için gelmişti. İşletme okuyordu. 3.sınıf, 21 yaşında. Yaşıtız. Ailesinin durumu pek iyi olmadığı için harçlığını kendisi çıkarıyordu. Gerçekten tebrik edilecek kızdı. Her işini kendi halleder, kimseden bir şey beklemezdi. Aksine ailesine yardımcı olur, küçük kardeşine bahşişlerini ve maaşının bir kısmını gönderdiği olurdu.
Kollarımı barın girişinde bulunan kasanın bulunduğu masaya yasladım. "Nasıl gidiyor?" Ayça hafifçe başını kaldırıp derin bir nefes verdi. "Hesap yapıyorum. Bilirsin giderler, kazancımız, kârımız." Onların böyle bahsetmesini seviyordum. En az benim kadar sahipleniyorlardı burayı. En içten gülümsememi yolladım. "Kolay gelsin." Kafasını hafifçe sallayıp gülümsemesiyle karşılık verdi.
Bir işin ucundan tutmak için çerez tabaklarını doldurup masalara dizmeye başladım. Saat henüz erken olduğu için genellikle müşteri olmazdı. Bizde bu sırada temizlik yapar barı akşam için hazırlardık. Servisi ben yaptığım için masaların düzeniyle de ben ilgilenirdim. Gün sonunda temizliği hep beraber yapardık.
Gözlerim Ayça ve Emre'yi bulduğunda fısır fısır bir şeyler konuştuklarını gördüm. "Artık benden gizliniz saklınız var sanırım." Ayça bunu bekliyormuş gibi ayağa kalkıp kalçasını bar tezgahına yasladı. "Dün birlikte çıktığınız esmer çocuktan bahsetsen diyoruz artık Lena." Pekala. "Bahsedilecek bir şey yok. Can kafayı bulunca onu almak için geldi. Evini bilmediği içinde ben yardımcı oldum." Emre şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. "Bu kadar mı?" Kollarımı çaprazlayıp kalçamı Ayça gibi bi masaya yasladım. "Sonra bira alıp sahilde oturduk biraz. Fazla konuştuğumuz söylenemez ama bu gün rakı balık için sözleştik." Ayça küçük bi çığlık atıp bana doğru adımladı. "Nerede?" "Benim evimde." Emre hafifçe sırıtıp Ayça'ya döndü. "Bunlar işi pişirecek desene." Omuzumda ki bezi Emre'ye fırlatıp gülmeye başladım. "Öyle bi şey olmayacak Emre." Emre birden ciddileşip boğazını temizledi. "Lena. Uzun zamandır kimseyi hayatına sokmuyorsun. İnan senin adına seviniyoruz. Eşcinsel olduğun hakkında şüphelenmeye başlamıştık. Gerçekten. En son ne zaman bi erkekle takıldın?" Çok uzun zaman önce. Babamı kaybetmeden önce. "Henüz yeni tanışıyoruz. Ama söz veriyorum bu gece mutlu olmaya, kafamı dağıtmaya bakacağım." Ayça ve Emre yüzündeki tatmin olmuş gülümsemeyle bana sonra birbirilerine baktılar. Mutfağa gidiyordum ki birden durup omuzumun üstünden Emre'ye baktım. "Ayrıca eşcinsel değilim." Emre'nin gür kahkahası yankılanırken Ayça'nınkini bastırdı.

-

Saat tam 17.00'ı gösterdiğinde aceleyle kasanın yanındaki askılıktan ceketimi kaptım. "Ben kaçıyorum." İçerideki birkaç müşteriyle ilgilenen Ayça ve Emre dikkatini bunu söylememle bana verdi. Arsız sırıtışıyla beni süzen Emre işine geri dönerken bana laf vurmayı ihmal etmedi. "Seksi bi şeyler giyin Lena. Ertesi gün kanka durumuna gelmek istemiyorsan." Ayça hafifçe kıkırdayıp yüzüne elleriyle hava vurdu. İkisine de orta parmağımı gösterip kendimi dışarıya attım. Kendimi gülmekten alıkoyamadım.
Adımlarımı barın iki sokak arkasındaki Rıfat Amca'nın dükkanına yöneltip alışveriş listesini aklımdan geçirmeye başladım. Rıfat Amca, bizim ufaklık Can'ın babasıydı. Aynı zamanda babamın en eski dostlarındandı. Beni kızı gibi sever, alakadar olurdu.
Vardığım Rıfat Amca'nın dükkanının önünde, tezgahtaki balıklara kısaca göz attım. Rıfat Amca her zamanki gibi tezgahta özenle dizili olan balıklarıyla ilgileniyor, üzerlerine su serpiyordu.
"Kolay gelsin Rıfat Amca." Rıfat Amca beni görünce gözleri sevinçle ışıldadı. "Oo benim hayırsız kızım gelmiş." Mahçup bir ifadeyle tebessüm ettim. "Napalım be Rıfat Amca iş güç uğraşıyoruz. Kafamızı kaşıyacak vaktimiz yok. Ama ilk fırsatta bi çayını içmeye gelicem sözüm olsun." Rıfat Amca yüzündeki tatmin olmuş gülümsemeyle balıklarına elindeki su dolu bidonla su serpmeye devam etti. "Heh şimdi oldu. Söyle bakayım ne istiyorsun?" Balık tezgahına iyice yaklaşıp levrekleri gösterdim. "İki levrek Rıfat Amca." Hafifçe doğrulup kaşlarını kaldırdı. "Demek misafirin var." Arel Can'ı tanıdığına göre Rıfat Amca'yı da tanıyor olabilirdi. Kafamı sallamakla yetindim. Sardığı balıkları bana uzattı. Cebimdeki parayı uzatmak için yeltenmiştim ki... Kaşlarını çatıp beni azarlamaya başladı. "Sakın bi daha para uzattığını görmeyeyim. Gönül koyarım Lena." Gülümseyip kafamı salladım. "Kolay gelsin Rıfat Amca. Can'a selam söyle."
Markete uğrayıp gerekli malzemeleri aldıktan sonra son olarak tekelden rakı alıp eve doğru adımladım.
Şaheserime tekrardan bakıp kendimde gurur duydum. Terasa kurduğum masayı enfes bir şekilde donatmıştım. Hava güzeldi. Ne üşütecek kadar soğuk ne de bunaltacak kadar sıcaktı. Balığın yanına hazırladığım söğüş salata, babamdan öğrendiğim mezeler... Babamla her pazar günü kadehlerimizi tokuşturur sevdiğimiz şarkılara eşlik ederdik bu masada oturup İstanbul'un en güzel manzaralarından birine karşı. Ben Sezen Aksu aşığıyken o Zeki Müren hayranıydı.
Alt kata inip plak dolu rafların üzerinden hafifçe tozlanmış pikapı ve raflardan Sezen Aksu plağını kaptığım gibi terasa koştum. Masanın çaprazına koyduğum küçük sehpaya yerleştirdim.
Her şey hazırdı. Benim dışımda. Saat 19.00 ı gösteriyordu. Aceleyle banyoya koşup kısa bir duş aldım. Saçlarımı kurutmayı sevmezdim. Simsiyah parlak saçlarımı güzelce tarayıp kuruması için salık halde bıraktım. Üzerime siyah, askılı, ince elbiseyi geçirdim. Boyu diz kapağımın biraz üzerindeydi. Bu elbiseyi çok severdim. Hem çok rahat hissederdim bunu giyince, hem de vücut hatlarımı güzel yansıtırdı. Gözlerime ince bir eyeliner çekip kirpiklerime rimel sürdüm. Makyaj yapmayı pek sevmezdim. Özel günler dışında çoğu zaman yapmazdım bile. Boynuma, bileklerime ve saç uçlarıma parfüm sıktım. Kokusunu çok seviyordum. Bahar çiçekleri gibi kokuyordu. Ne ağırdı ne de çok hafif. Güzeldi. Hafifçe kuruyan saçlarımı karıştırıp masayı tekrar kontrol etmek adına terasa çıktım. Her şey eksiksizdi.
Zil çaldığında aceleyle aşağıya inip kapının karşısına geçtim. Derin bir nefes alıp kapı kolunu aşağıya indirdim. "Hoş geldin."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 11, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

VEDİAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin