Düşünceler arasında sıkışmış, yalpalayarak boğuluyordum sanki. Sesler o kadar çoktu ki hangisinin nereye ait olduğunu bilemiyordum. Oysa ki etrafta benden ve rüzgarın iğne ağaçlarına çarpmasıyla çıkan hoş hışırtılı sesinden başka bedene ait bir ses yoktu.
Ses karmaşıklığı beynimdeki odaların kapısının açık kalmasındandı. Her birinin içerisinde farklı sesler vardı ve hepsi ortada koridorda birleşiyordu. İçimi kabartan uğultu kesinlikle benimle ilgiliydi. Düşüncelerimle eş değerdi. Ne yapmam gerektiğini bilemem ise uğultuların çoğalmasının sebebiydi.
Terasın soğuk taşlarından ellerimi çekerek arkamı döndüm. Şimdi eskiye ait siyah-beyaz kalın çerçevelerle kaplanmış resimlerle karşı karşıyaydım.
Dakikalar önce, korkunun ne olduğunu anlamıştım. Bay Martinez ortalıktan kaybolduğunda ellerimizde doldurmamız gereken belgelerle geride bizi bırakmıştı. Belgelerin içeriği okul-öğrenci-öğretmen ilişki üçlüsünden ibaretti.
Bunlara bakılırsa şehirde artan dedikodular sadece belli bir toplumu etkilememişti ki bu konu okulun araştırılmasına kadar gitmişti. Çözüm olarak ise en yakın okuldan öğrenciler seçmişlerdi. Öğrencileri seçmelerinin bir sebebi vardı: hem okuldaki yetkililere ve ailelere saygısızlık olmasın diye hemde bu konu ile ilgili daha rütbeli bir görevli gönderemeyecek kadar bu konuyu büyütmek istememişlerdi. Fakat her ne kadar görevli birileri gelmiş olmasada bize geçit vermeleri anlamsızcaydı.
Bu konunun üzerinde durmamaları gerekiyordu.
Tamam, okul diğer okullara göre ormanın içerisinde, dışarıdan tarihi eser gibi görünüyor olması ve cinayetlerin bu ormanda yapılmış olduğu bu insanları suçlayacağımız anlamına gelmezdi. Her ne kadar onları suçlayan kesimden olan şüpheci tarafım buradan kaçmak istesede, mantığındaki bu düşünceye karşı çıkıyordu.
Hepimiz ikişerli gruplara ayrılıp sonunda okula girdiğimizde herkes tedirgin olmuştu. Ah yanlış oldu James'lerin grubu ayrı, onlar bu durumla kendi aralarında şakalaşarak-dalga geçerek çıkan dedikodulara inanmadıklarını belirtmişlerdi.
Onlardan haz etmesemde şu anda onların durumunda olmayı çok isterdim. Hele ki okula girmek için onların arasından geçerken ki o anlarda, sanki kendimizi büyük vahşi hayvanların inine atıldığımızı hissetmiştim. Bu oldukça kötüydü. Tekrar yarım saat önceki anlara dönmek, ürpermemi sağlamıştı tüylerimi diken diken etmişti.
Tam o merdivenlerden çıkmış, okula girmemize adımlar kalmıştı ki kulaklarıma bir hırıltı ilişmişti. Bir hayvan hırıltısına tıpatıp benziyordu . Kulaklarım işittiği yeri gözlerime komut verirken anında bir kızla karşılaşmıştım. O kadar çok hızlı olmuştu ki, Madison'un koluna girerek büyük söğüt ağacından yapılmış kapılardan geçmem bir olmuştu.
İlk başlarda bunun kendi beynimin bir kuruntusu olduğunu sansamda o dakikalarda kızın, dişlerinin gözükmesi ve dudaklarının hırıltının çıkışıyla aldığı o hareketi ile sanki her gün sivrileşmesi için motor eyesi ile bilenmiş beyaz sivri dişler, gözlerimin her bir karesine özenle işlemişti. Unutmam imkansızdı...
Elimde ki formu kaldırıp ilk yazılmış soruya göz attım; ardından soruya yönelik cevap aramak için etrafa.
Etrafta ilgi çekici, sıra dışı eşya, ilgili materyaller vb. şeyler var mı?
Etrafta bu soruya uygun hiç bir şey göremeyince, başka sorulara yöneldim.
Okulu tanıtın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tutsakların Efsanesi
Teen FictionHerşey o gün o okula ceza için gönderildiğim zaman başlamıştı. Kendimde bazı şeylerin ters gittiğini biliyordum. Diğer insanlardan farklıydım. Tabii bunuda Türkiyeden Washington eyaletinin küçük kasabası olan Redmond'a taşınmamızla anlamıştım... ...