Daha ne kadar zor bir duruma düşübilirdim ki, şu koca ayyaş beyni bir arpa tanesinden küçük olan demirci, kocaman kılıcı yanındayken kaybediyor.
Her neyse acilen çıkıp, kılıcı aramaya başlamak zorundayım eğer vaktinde o kılıcı bulamazsam olacaklardan korkuyorum doğrusu.
Alexander'a hiç açıklama yapmadan kapıyı suratına çarparak, hızlıca hana doğru yola koyuluyorum. Çarşı yine kalabalık sanırım Venedik kervanı geldi. At arabalarının üstündeki, kırmızı kumaşın üstüne işlenmiş, altın sarısı aslan motifinden bunu anlamak çok zor değil.
Hızlıca insanların arasından geçmeye devam ederken, dün bizim demirci ile kavga eden Murad'ı görüyorum. Hemem göz kırpıp, benim eve gelmesi gerektiğini anlatıyorum. Bu çocuk tam bir, yere bakan yürek yakan. Biraz yürüdükten sonra eve varıyorum. Yaklaşık 5 dakika sonra, kapıdan bir kere tık sesi geliyor. Anlaşılan gelen Murad'tı. Hemen kapıyı açıyorum, üstündeki gece koyusu kadar siyah bir pelerin vardı, kafasını kaldırdığın yüzü pelerin içinde, parıl parıl parıldayan bir aydı sanki.
Hemen muhabbete giriyorum,
-Murad, dün bizim demirci ile kavga ederken yanında kılıç varmıydı o ayyaşın
-Valla karındaş, yanında kılıç olsaydı. Kesin bana o anda çekerdi.Murad bu soruyu sormamda anladı ki hemen korku dolu bir bakışla
-Abi sakın bana kılıcı kaybettiğini söyleme. 2 hafta sonra Tekfura ulaşmak zorunda o kılıç.
-Bizim ayyaşın yanındaymış kılıç, dün handa kaybettiğini söylüyor.Murad'ın alnından hemen boncuk boncuk terler oluşmaya başladı. Hızlıca üstündeki pelerini çıkarıp, evin sol köşedeki divanına fırlatıyor kendisini ise yerdeki mindere bırakıveriyor. Korku dolu bir bakışla soruyor.
-Peki şimdi ne yapacağız
-Bilmiyorum kardeşim. Hana gidip sağ sola bir bakıcam zaten kılıcın kalıbını bildiğim için kılıcı gördüğüm yerde tanırım.Kılıç çelikten yapılmaydı, kabzası büyük iki el ile kullanılabilsin diye. Uzunluğu ise 1.5 kulaçı geçmez. Kılıcın bir yüzünde İbranice dini bir cümle yazıyor, diğer tarafında ise kılıcın o Tekfura ait olduğunu belirten altın sarısı bir işleme.
Murad'a herşey yolundaymış gibi devam etmesini ve kılıcı gördüğü zaman takip edip, bir şekilde alması gerektiğini tembihledim. Zaten çocuk stresli dahada strese soktum. Ahh Alexander elime ilk fırsat geçtiğinde senin kelleni alıcağım
Hafif koşar adamlar ile çarşıdan hana doğru yürüyorum. Bu sırada dikkatimi Venedik'li kadınlar çekiyor. Uzun boylu, esmer, kahverengi gözlüler. Gözlerim o kadar keskin ki siyah Venedik duvağının altından o gözlerin renginj seçebilmek tam bir ak ile karayı ayırmak kadar kolay.
Yaklaşık 15 dakika hana varıyorum ve insanların bellerindeki kınlarında duran, kılıçlara tek tek göz dikiyorum. Bir tanesinin kabzası tam aradığım kılıcın kabzasıyla uyuşuyor, ama kılıcı keskin tarafında görmem gerekiyor. Tam yanına yaklaşıcakken, masadan kalkıp handan dışarıya çıkıyor. Takip etmek zorundayım o kılıç mı değil mi öğrenmek zorundayım. Adamın üstünde beyaz bir pelerin var kaybetmem mümkün değil. Bir anda pelerinden dısarıya doğru savrularak, çıkan sarı ve uzun saçlar dikkatimi çekiyor. Acaba kadın olma ihtimali varmıydı. Bunu oğrenmek uzun sürmeyecek çünkü ara sokağa giriyor. Önüne geçip durdurma şansım doğdu. Tam hızlanarak önüne geçecektim ki bir kınından çıkan kılıç sesi duydum. Önümdeki kadın, hızlıca dönerek kılıcı boğazıma sapladı.
Yazardan not: Bu hikaye benim ilk yazma deneyimim olacak eğer ufak büyük artık hangi boyutta olursa hatalarım varsa afola ve beğenip beğenmediğinizi lütfen belirtin İYİ GECELER
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KILIÇ
Historical FictionBir kaybolmuş kılıç, insanı ne kadar çok maceraya sürükleyebilir?