İstanbul

11 1 0
                                    

Bir anlık dikkatsizliğim, boğazıma bir kılıcın dayanmasına sebeb olmuştu.
Anlık bir hareketim ölümüne sebeb olabilirdi. Bu kızın ne yapacağını kestirmek zor.

Kızın, uzun sarı saçları vardı. Sanki mavi bir ırmak gibi tek farkı rengin sarı olması. Gözleri Akdeniz'in mavisi gibi yalnız denizden farkı baktığı yerde ateş yakıyordu. Yüzü, bir dolunay akşamında ki ay gibiydi parlak ve kusursuz.

Kızı süzmeyi nihayet bırakıp, kılıca dikkatimi verdim. Aradığım kılıç değildi. Aslında
Kılıcı bulmama sevinmiştim. Bu kız ile çarpışmak, ölümden farksız olabilir. Ama kılıcın üzerindeki hilâl motifi, dikkatimi çekmişti. Türk olma ihtimali varmıydı, yoksa sadece bir hırsız mıydı? Bunu öğrenmenin tek yolu var.

Kız Latince sordu.

-Beni niye takip ediyorsun?

Bu soruyu öyle bir hiddetle sordu ki Türk olduğuna daha da inanmamı sağladı. Bende Türkçe

-Bu kılıcı bir Türkten mi çaldın?

Kız ilk önce bir afalladı. Bir kaç saniye sonra cevap verdi Türkçe

-Rahmetli babamdan kalma

Kılıca bir daha bakıyorum. Üstündeki motif, alelâde bir Türk kılıcının üstünde bulunmaz. Acaba babası bir Türk beyi miydi?

Sert bir ses tonuyla soruyorum

-Baban kim, tanınmış biri mi?

-Malazgirt savaşında sırasında Sultan Alparslan'nın komutanlarından Danişmendoğlu Abdülkerim

Ilk duyduğumda şaşkına döndüm. Latife ettiğini bile düşündüm. Ama kız doğruyu söylüyordu. Akıcı bir Türkçesi vardı. Kılıcı da Türk olduğunu destekliyordu.

Kız kılıcı indirdi ve sordu.

-Sen kimsin peki?

Sanırım gerçek kimliğimi bu kıza söylemek zorundayım. Yoksa kız yeniden silahını çekip beni 3 parçaya ayırabilir.

-Sultan II. Kılıçarslan'ın fedaisiyim. Buraya Bergama'ya casusluk görevi için gönderildim.

Kız burnundan solumaya başladı. II. Kılıçarslan 3 yıl önce Danışmendli beyliğini ele geçirdi. İnşallah kızın babası o savaşta ölmemiştir, derken kız sanki içimi okurmuşcasına cevapladı.

-Babamı o savaşta kaybettim.

Ardından sakin bir tavırla devam ettirdi

-Ama merak etme. Savaşlar her zaman olur. Bir taraf kaybeder bir taraf kazanır. Zaten şuanda ortak bir düşmanımız var ve başka bir amacım var.

Alnım boncuk boncuk ter olmuştu, ama kızın bu konuşmasında sonra rahatlamıştım.

Hemen aceleci bir tavırla sordum.

-İsterseniz daha guvenli bir yerde, konuşmamıza devam edelim. Burada çok fazla durursak dikkatleri üzerimize çekebiliriz

Kafasını sallayarak onayladı ve yavaş yavaş bizim eve doğru yürümeye başladık.

Sokaklarda geçerken, hiç bu kadar dikkatli olmamıştım. Yaşadığım yerde bir tarih yatıyormuş farkımda değilim. Sağ tarafımda hafiften rengi koyu olan, kızıl kiremit taşlardan yapılma, eski Pergamon krallığın baş sarayı olan, kızıl avlu gözüme çarpıyor. Bu şehri ilj defa bu kadar gözlerimle süzüyorum, keşke daha öncelerde handa çalgı çengi dinleyeceğime şehri gezseymişim.

Yaklaşık yarım saat sonra evime varıyoruz. Murad evde yoktu sanırım hâlâ kılıcı arıyordu. Eve vardığım gibi ocağın başına geçip, odunları tutuşturuyorum. Yeteri kadar harladıktan sonra bir güzel cayır cayır yanan odun ateşindi bir Rum kahvesi yapıyorum, burdaki insanlar Türk kahvesine Rum kahvesi diyorlar peh, kahve köpürmeye başladığı gibi fincanlara döküyorum ve kıza veriyorum.

Aklıma kızın adını söylemediği geliyor. Büyük bir merakla soruyorum

-Afedersiniz ama adınızı bahşetmediniz

-Adım İstanbul

-Hiç böyle bir isim duymadım anlamı nedir

-Babamın söylediğine göre: Türkler müslüman olmadan önce mitolojik öğelere inanırlarmış ejderha, mistik kılıçlar... vb. İstanbul ise uçmag'ta (cennet) insanların güvenliğini sağlayan ejderha

-Baya şatafatlı bir isimmiş. Bence isminizi hakediyorsunuz.

-Sizin isminiz nedir?

-Mehmed

-Beni neden takip ettiniz?

-Ahh! Bu olayı anlatmak çok uzun ama kısaca üstünden geçmiyim. "Ben casusluk için Smyrna (İzmir)'ya geldim yaklaşık 2 yıl önce. Beş altı sonra ise Smyrna Tekfurunun, kahyası oldum ve benden çok iyi bir kılıç bulmamı istedi. Bende üc dört aydır, çevre yerleşimleri dolaştım. En iyi demirciyi aradım ve en sonunda burada Alexander adında bir demirci buldum. Kılıcı hazırladı tam bana vereceği gün kılıcı kaybetti ve sizin kılıcınızın kabzası aradığım kılıcın kabzasına fazlasıyla benziyordu." İşte bu yüzden takip ettim.

Kız bir süre susmayı tercih etti. Sanırım ufak bir beyin fırtınası yapıyor. Bakışlarını yerdeki halıya dikti. Motifleri tek tek inceliyor gibi gözüksede aslında başka bir şey düşünüyor.

Yazardan not: Burda ki İstanbul şehir olan İstanbul değil zaten o yıllarda İstanbul'a Konstantiniye denilmekti. Ben insiyatif kullanıp İstanbul'a ayrı bir anlam yükledim. Umarım beğenirsiniz ve beğenip beğenmediğinizi kitabı oylayarak ya da yorum yaparak belirtirseniz sevinirim. İYİ GECELER İSTANBUL

KILIÇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin