BÖLÜM-4

35 2 0
                                    

Konuşulamayanlar hep rafta asılı kalırdı. O rafta o kadar çirkin dururlardı ki, o görüntüyü hiçbir yenilik düzeltemezdi. Ancak o raftan kaldırılarak temizlenirdi çirkin görüntü. Çözümü basit görünsede nereye koyacağınızı bilemezsiniz konuşulamayanları.

Pırıl gidip babasıyla konuşup konuşmamakta kararsızdı. Sorular hala bir kurt misali beynini yemeye devam ediyordu.

Kapalı olan televizyona bakarken karar verdi. Ailesinin yanına gidip her şeyi öğrendiğini söyleyip aklındaki soruların hepsini soracaktı. Oturduğu kırmızı, yumuşak kanepeden kalkarak odasına hızla yol aldı. Beyaz ve mavi ağırlıklı odasına adımını attığında duymaya alışık olduğu ferah koku burnuna doldu. Mavi, oymalı dolabının üzerinden orta büyüklükte deri çantasını aldı. İçine gerekli olanları doldurdu. Anahtarını ve telefonunu alarak yola koyuldu.

Otobüse binmeden önce elinde 'İZMİR' yazılı olan bilete son kez baktı. Doğru bir karar mı almıştı. Evet bu en doğru karar diye düşündü otobüsün merdivenlerine adım atarken. Görevliler bileti kontrol ettikten sonra Pırıl yerine oturdu. Ağaçlar aracın hızıyla su gibi akıp gidiyordu. Aynı tatlı bir ninni gibiydi.

++++++++

Otobüsün durmasıyla Pırıl gözlerini açtı. Gelmişti. Otobüsten inerken deri çantasını almayı unutmamıştı.

Taksi yolculuğunun sonunda evinin sokağına gelmişti. Taksimetrede tutan miktarı ödedikten sonra sarı müstakil eve doğru yol aldı. Evin önüne geldiğinde her zaman evin önünde duran eski külüstür arabayı göremedi. Evine baktığında duraksadı. Gözlerinin gördüğü şeyi düşünceleri yalanlıyordu. Bu gözlerinin ona oynadığı bir oyun olmasını diledi. Ona acı veren şeyi daha yakından görmek için camın önüne geldi.

Çocukluğunun yarısı geçtiği bu eşyalarla dopdolu olan ev şimdi bomboştu. Cama dokundu. Eline gri toz bulaşmıştı. Geçtiği transtan bir nebze çıktığı zaman eli cebindeki telefona uzanabilmişti.

Babasını aradı.

''Aradığınız numara kullanılmamaktadır.''

Bu sözcükler kulağından içeri usulca girmişti. Annesinin numarasını aradığında ise bir şey değişmemişti. Evin merdivenlerine oturdu. Anlaşılan annesi ve babası, ablasını ve onu terk etmişti. Uzun bir süre merdivende oturdu. Harabe gibi yıkılıp kalmıştı oturduğu merdivene.

Pırıl o gece bir pansiyonda kaldı. Bedeninin ağarlığı düşünceleriyle daha da ağarlaşmıştı. Sabah kalktığında yeni aldığı bilet ile ponsiyonu terk etmişti.

Uzun bir yolculuk sonrasında ise evine varabilmişti. Apartmandan içeri girebilmek için siyaha boyanmış demir kapıyı açtı.Apartmanın sarmal merdivenleri çıkarken takılıp hengame ile merdivenlere yıkıldı. Acıyla inledi. Bileğine dokunduğunda yüzünü buruşturdu. Çantasını alıp dikkatlice kalktı. Her ne kadar bileği acısada umursamayıp acıyla merdivenleri çıkmaya devam etti. Evin kapısını açıp içeriye girdi. Ablasının evde olması gereken saatte ışıklar kapalıydı. Pırıl, ablasına bakmak için onun odasına girdi. Işıkları açtığında karşısına boş bir dolap çıktı. Gördüklerini idrak edebildiğinde gözleri yaşla doldu. Boş dolaba yaklaşdığında içindeki harflerle karalı olan kağıdı gördü. Kağıdı eline aldı. Kağıddaki harfler Pırıl'ın dudaklarından usulca boşluğa döküldü.

'Üzgünüm...'

Tutmaya çalıştığı göz yaşları ince beyaz kağıda döküldü. Pırıl'ın gözyaşlarıyla siyah yazı dağılıp bozuldu. Pırıl hırsla dolabın kapağını kapattı. Yere oturup gözyaşlarını hıçkırarak dökmeye devam etti. Bir süre sonra Pırıl'ın telefonu çalmaya başladı. Pırıl gözündeki yaşlar yüzünden bulanık gördüğü telefonuna baktı.

Oğuz arıyor...

Bir kez daha hıçkırarak telefonu meşgule attı. Telefonun çalması beş altı kez tekrarlandı.

O sırada Oğuz sinirden köpürüyordu. Arabasına atladığı gibi Pırıl'ın evinin yolunu tuttu.

Pırıl evine geldiğinde arabasını park etti. Apartmanın kapısını açıp binaya girdi. Merdivenleri çıkarken basamakta ki parlayan kolye gözüne çarptı. Eğilip eline aldı. Yaldızlı Pırıl yazısı yeni alınmışcasına parlıyordu. Kolyeyi cebine atarak Pırıl'ın dairesinin önüne geldi.

Evin aralık kapısı kaşlarını çatmasına sebep oldu. Yavaşca aralık kapıyı itti. Eve geldiğinde anlam veremediği sesler duydu. Evin heryeri mavilerle süslüydü. Vestiyerin üzerindeki parlayan vazolar... Büyük kitaplıktaki kitaplar... Evin her tarafına güzellik katıyordu.

Ardından karşısındaki odadan kırılma sesi duyuldu. Kırılma sesi bir komutmuşcasına harekete geçti Oğuz. Odaya hızla adımını attı.

Karşısındaki gördüğü manzara şaşırtmıştı Oğuz'u. Kırılmış aynada Pırıl'ın kanayan elinden izler ve harap olmuş ağlayan Pırıl. Bir kızın çökmüş görüntüsü tablolanmıştı Oğuz'un aklına. En değerli esermişcesine hafızasına kazınmıştı.

Pırıl'ın gözleri Oğuz'un yeşillerini buldu. Oğuz Pırıl'a yaklaşarak konuştu;

''Pırıl bu halin ne?"

Pırıl gözlerinden akan incileri silerek derince baktı Oğuz'un gözlerine.

Sonra boş dolaba bakarak ''Hepsi beni terketti. İğrenç bir yalan bıraktılar arkalarında.'' dediğinde bir kez daha hıçkırdı. Gözlerini kapatarak ağlamasını durdurmaya çalıştı. Ama Oğuz'un ona sarılmasıyla gözleri açıldı. Kendine sarılan Oğuz'a şaşırsada sarılmasına karşılık verdi. Kendinden geçerek ağladı Pırıl.

Güvenmediği, tanımadığı bir adama sarılmak doğru muyfu?

Hayır.

Lügatında yoktu Pırıl'ın ama acı çeken hiç kimse eskisi gibi olmazdı.

Her sarılanada güvenilmezdi...





Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 05, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kendimden ÖteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin