Huzur'su'z

264 40 70
                                    

"Devam edin. Çekimin sonunda onu odama yönlendirin."

Bir süre bu cümledeki 'O' zamirinin kimi ifade ettiğini merak ettim ama uzun sürmedi. Ortamdaki tüm gözler bana çevrildiğinde 'O'nun ben olduğumu anlamıştım.

***

"Gerçekten de o odaya gidecek misin?"

Xiumin yüzüme öylesine acıyan gözlerle bakıyordu ki makyajımın bozulduğundan ya da saçlarımın yeterince şekilli durmadığından şüphelendim. Hızlıca yanımdaki aynada kontrol ettim ama hayır, her zamanki gibi kusursuzdum.

"İşverenimle tanışmalıyım. Büyütecek bir şey yok. Ayrıca neden bu kadar endişe anlamış değilim."

Benim Kai'm vardı. Yani demek istediğim, benim -hala- Kai'm var. Patronum ne kadar yakışıklı olursa olsun, benim kalbimin sahibi değişemez.

"Anlamıyorsun, Chen! O... O adam birisini odasına çağırıyorsa yapacağı tek şeyin tanışmak olmayacağına güvenebilirsin! Güvende değilsin, anlıyor musun?"

Tıpkı bir korku hikayesi anlatır gibi konuşuyordu. Göz devirdim ve telefonumdan galeriye girerek Kai'nin eşsiz güzelliğini bir kez daha tatmaya başladım.

"Hm, evet. Tabi. Sorun değil."

Bu yüzden herkesle ilatişim kurmuyorum. Etraf manyak kaynıyor. Sonra bunlarla uğraşmak zorunda kalıyorum. Tamam, herkesin benim algı düzeyime erişebilmesini bekleyemem ama bu kadar saçmalamak da fazla değil mi?

"Hah... Peki. Ama demedi deme sonra bana."

"Demem."

*thug life*

Göz ucuyla Xiumin'e baktığımda yüzündeki ifadeden sinirlenmiş olduğunu fark ettim. Sanırım yüz vermediğim için.

Malesef Xiumin, benim bir sevdiğim var.

"Oh, hayır. Hayır. Hayır. Hayır! Chen, Xiumin'i sinirlendirdiğini söyleme sakın bana!"

Geldi yine makyöz bozuntusu. Neyse en azından Xiumin'i de alıp gitmesini umuyorum. Yanımda birisi varken Kai'nin dudak büzdüğü fotoğrafını öpemem.

"Evet, Baekhyun. Çok sinirliyim ve tahmin et bakalım babacık kendisini rahatlatması için kimi seçti?"

Babacık mı? Xiumin mi?!

GSsgajgVJagJHVjVJJVJkafDJFajjasfHajGhHFJafajafGJafajGadjGahJagajahagJgahsjafagajagagjagahajagajajsgagkagakdJfGJFGjagJsksgJzhsgjajagshajGahajgJajsgahsjshhajGHJGjGJGJajgJHGJahshjGHKsgahsjgajK

Neyse.

Hazır Xiumin Baekhyun'u kötü emellerine alet etmek için bileğinden tutmuş götürmüş ve etraf çeşitli yaşam formlarından yeterince arınmışken Kai'den şans öpücüğümü alıp patronumla yüzleşmenin tam vakti!

---

Tak. Tak. Tak.

'Girebilirsiniz.'

Ses tonu daha çok girmesen de olur gibiydi ama mecburen kapıyı açıp içeri bir adım attım.

"Ben geldim, efendim."

"Demek geldiniz, Jongdae Bey."

"Evet, siz istemiştiniz."

Bunamış herhalde diyeceğim ama yok yani taş gibi adam.

"Demek benim için geldiniz." derken ortada benim anlamadığım bir espri varmış gibi pişkince güldü.

Normalde sinirlerimi bozacak olan şu yandan gülüşü en son Kai'de bu kadar sevmiştim sanırım. Ama olamaz, kendine gelmelisin Chen! Kai'yi düşün. Kendini ona kaptıramazsın!

"E-evet."

Oturduğu yerden hızlıca kalkıp birkaç adımda aramızdaki mesafeyi kapadı.

"Ben Suho. Memnun oldum."

Kararlılıkla uzattığı elini sıkarken gözüne bakma hatasını tekrar yapmamaya özen gösterdim. Pek de zor olmadı bunu yapmak çünkü dikkatimi çekecek çok fazla detaya sahipti.

Uzun ve ince parmaklarına tezat olan güçlü tutuşu ve sert hissiyatı sanırım onu daha erkeksi(?) kılan özelliklerindendi. Elleriyle ilgili bir diğer özellikse daima soğuk olan ellerime elektrik gibi vuran sıcaklığıydı.

Burası sıcak mı oldu ne?

Odaklanma Chen. Sakın! Kai'nin erkeksi ellerini düşün. Onları tutmakla kıyaslanamaz bile.

Ellerinden yukarı çıktığımda şu hormon kaynaklı kas kütleleri gibi olmasa da giydiği siyah giysinin altında cılız bir beden olmadığına emindim. Her yöneticinin yaptığı gibi takım elbise giymemişti ama pek çoğundan daha ciddi gözüküyordu.

Beyaz boynunu biçimlendiren adem elması benimkinin yanında sönük kaldığından bahsetmeyecğim ama yumuşak hatlara sahip çene çizgisi ifadesine duruluk katıyordu. İnce ama biçimli dudaklarındaki silik pembe ton çarpık gülümsemesindeki alaycılığa adeta tepki olarak duruyordu.

Daha yukarı çıkamıyorum çünkü incelediğim her uzuvla birlikte beni uyuşturan gözlerine yaklaşıyor olmak korkutucu.

"Jongdae Bey?!"

İsmimi çağıran sesiyle tüm çabalarım yerle bir oldu ve gözlerinr baktım.

Lanet girsin.

"E-efendim?"

"Elim..."

Anlamlandıramadığım sözle ellerine baktığımda elini koalanın oduna tutunması gibi tutmuş olduğumu gördüm

Sevimli bir koala :)

Hızlıca elimi çekip omuzlarımı dikleştirdim. Fazla utangaçlığı narin bünyem kaldırmıyor.

Eliyle yönlendirdiği kısımda bulunan deri koltuklara ilerlerken belli mesafeyi koruyarak arkamdan gelmişti. Popoma bakmıyor olduğunu umdum. Gerçi baksa da onu suçlayamazdım. Sıkı kalçalarımın cazibesine dayanabilmesi mümkün değil sonuçta.

(Y/N: Aslinda medyaya Chen'in sıkı kalçaları temalı bir fotoğraf koyacaktım ama diğer bölüme inşallah hsgahsjkdja Medya; Chen'in betimlemesindeki Suho.)

Hemen karşımdaki koltuğa oturmadan önce adını bilmediğim koyu renkli bir içeceği iki bardağa boşalttı ve aramızda bir sınır gibi durak küçük masaya yerleştirdi.

"Bakın, Jongdae Bey."

Bakmamak mümkün mü?

"Sizi buraya basit bir tanışma için çağırmayacağımı tahmin etmiş olmalısınız."

Sanırım XiuDaddy'nin nin sözlerini biraz daha dikkate almalıydım. Şu son cümle fazla huzursuz hissettirmişti.

"Tabii. Ben de öyle düşünmüştüm. Ancak bu önemli(?) konu hakkında bir fikrim yok."

Yüzünde beliren ifade pek de iyi şeylerin habercisi değildi.

"Konu, Jongdae Bey, zevklerim."

---

Y/N: Çooook kısa olduğunun farkındayım ama hazır imkan bulmuşken vakit kayvetmeden yayınlayıp sizi meraka sokmak istedim :D

Bir de, Çankırı'nın bir köyünde ablasının internet paketini sömürerek size bir şeyler sunmaya çalışan bana ufacık bir desteği ezirgemezsiniz dimi?

Herkese iyi bayramlaaaaar~~

SU(İ)CHENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin