--3--

2 0 0
                                    

Arkadaşlar bölümler çok geç geliyor normalde ama bundan sonra daha erken güncellemek için çabalayacağım. Umarım ileride bu bölümlerin geç gelme olayı sizin için bana düşman olacağınız kadar sorun yaratmaz. İyi okumalar.

Polisin tok sesi kalbimin durmasına neden olmuştu. Bedenime ve beynime kan gittiğini hissetmiyordum. Belki de gitmiyordur da. Kalbimin ortadan ikiye ayrıldığını hissediyordum. Yalnızca bunu... Ailemin katili...Şu dünyadaki en iyi ebeveynlerin katili... Üzerinden 1 yıl geçmişti. Tam bir yıldır içim onların yüzünü görme isteğiyle dolup taşıyordu. Bu sadece bir hayalden ibaretti. 1 yılda sadece 1 hayal aklımı meşgul etmişti. Ama çok şey istiyordum. Çünkü bunun asla gerçekleşmeyeceği açıkça ortadaydı. Hala burada olup olmadığımı kontrol etmek için telefondaki memur duyduğum ama anlamak için çabalamadığım sözcükler geveliyordu. Telefonu kapattım. Yerimden yavaşça kalktım. Topla kendini Rüya. Adımlarımı bir tık daha hızlandırdım. Hayal'i uzun sinema kuyruğundan ayırdım. Yüzümü gördüğü an kaşları çatıldı.  Nasıl göründüğüm hakkında hiç bir fikre sahip değildim. "İyi misin Rüya? Yüzün sapsarı olmuş ." Dedi  . Ben hala onu çekiştiriyordum. Şu anda konuşmak istemiyordum. Bir an önce oraya gidip neler döndüğünü öğrenmek istiyordum. AVM'den çıkınca karşımızda ana yol beliriyordu. Umutsuz ve sabırsız bir şekilde sarı araçlardan birisinin gelmesini beklemeye başladık. Hayal hala ne olduğunu sormakta ısrarcıydı. Ancak ben onu duymayı çoktan reddetmiştim. Sarı bir araç gördüğümde heyecanla uzun kolumu kaldırdım. Taksi kaldırıma yanaştığında arka kapıyı açarak oturdum. Hayal de bana uyum sağlayarak araca bindi. ".... Emniyet Müdürlüğüne."dedim. Hayal yüzünü bana çevirdi ve suratıma baktı . Ne olduğunu anlamıştı. Ne kadar uzun süredir bu anı beklediğime o şahitti. Ailem öldürülmüştü ve bunu kimin yaptığını bilememek bu duruma daha da kötü bir hal katıyordu.  Az süre sonra Emniyet'e varmıştık. Taksi şöförüne hakkını  vererek arabadan indim. Hızlı adımlarla içeriye girdim. Girişte bulunan resepsiyon masasına yaslandım. "Ben Rüya Er-" sözümü bölen kadının laflarına odaklandım. " Rüya Hanım hemen gidelim. Beni izleyin." Başımı olumlu anlamda öne doğru salladım. Kadının gereksiz heyecanı beni rahatsız etse de uzun koridorlar ve karışık dönüşler sonucunda bir odaya ulaşmıştık. Hayal beklenmedik derecede sessiz ben beklenmedik derecede karmaşık duygulara bürünmüştüm. "Yanlız sadece Rüya Hanım'ın girmesine izin var." Hayal anlayışlı bir şekilde kafasını salladı ve arkasındaki duvara yaslanarak beni beklemeye başladı. Odaya girdim. Herkes beni bekliyor olmalıydı ki birden ayağa kalktılar. "Rüya Hanım hoşgeldiniz. Uzatmadan direk konuya girelim. Şüphelendiğimiz kişi Harun Doğan. Ünlü bir iş adamı. İpuçlarını şimdi sizinle paylaşmama kararı aldık. Bu kadarını bilmeniz yeterli." Bu kadarını bilmeniz yeterli mi? Onlar benim ailemde bu kadarını bilmeniz yeterli de ne demek! "Yeterli ha?" Hışımla ardımda duran kapalı kapının koluna yüklendim. Hayal hızlı bir biçimde bakışlarını bana çevirdi ancak ben onu beklemeden yürümeye -hatta neredeyse koşmaya- devam ettim. Bu kadar hızlı olacacağını ben de beklemiyordum canım arkadaşım . Konuşmuyordu. Beni tanıdığı buradan da belli oluyordu işte. Harun Doğan. Doğan... Hiç ye yabancı gelmiyordu kulağıma. Ama Harun ve Doğan birleşince tamamen bir yabancılık vardı. Kulağıma böyle bir birleşimin girmediğinden tam olarak emindim. O zaman bu adamla aynı soy ismi taşıyan tanıdığım insan da kimdi? Kafam iyice karışmıştı. Üstüne üstlük sinirden midem de bulanmaya başlamıştı. Yolda yürümeye başlamıştım. Buradan evimize nasıl gidileceğini gayet iyi biliyordum zira bütün yaz bu yere zorla davet edilmiş ve zorla götürülmüştüm. Hayal'in ayağındaki topuklunun hızlı sesi kulaklarımı tırmalıyordu. Kolumdan tutulduğunu hissettim ve aniden zıt yöne çevrildim. Karşımda sinirli bir Hayal duruyordu. "Anlatsana." Dedi. Ne anlatabilirdim ki? Bana bir şey anlatmamışlardı. Sadece lanet olası bir isim... "Harun Doğan." Dedim . Ben bu soy ismin kime ait olduğunu anımsayamamıştım ancak belki şevgili arkadaşım hatırlardı. Neredeyse bütün arkadaşlarımız ortaktı çünkü. Elini çenesine koydu. Bir süre sonra elini indirdi. "Hiç tanıdık değil . Sen tanıyor musun?''Sanırım. "Katil o muymuş?" Ürkek çıkan sesinden beni incitmek istemediği açıkça belli oluyordu. Yanlış bir şey söylemekten , yanlış bir kelime seçmekten korkuyordu. "Emin değiller. Bana da sadece bunu söylediler. " dedim.

---

Hayal'i zor da olsa kendi evine gitmesi için ikna edebilmiştim. Ona kalsa benimle gelip kafamı dağıtmak için film falan izleyecektik. Ben ise tek başıma şu adamı araştırmayı tercih ediyordum. Çantamı öylesine bir yere fırlattım ve üstümdekileri çıkartmadan çalışma masama oturdum. Bilgisayarımı açtım , yanıma boş bir defter ve bir de siyah kalem aldım. Bu işi normal olarak çok ciddiye alıyordum. Kim olsa benim yaptığımı yapardı , yani sanırım. Bilgisayarım açıldığında arama motoruna 'Harun Doğan' ismini tuşladım. Direk görsellere girdim ve baştaki resmi büyüterek ilerlemeye başladım. 40 ile yaşlarının sonunda olmasına rağmen 30 unda gibi gösteren bu adama baktım. Gerçekten etkileyici bir görünüşteydi. Zararsız ve sevecen görünüyordu. Fotoğrafları hızlıca çeviriyor , sadece ilgimi çekenlere bakıyordum. Bir sürü ödül almış önemli bir adamdı. Ne iş yaptığını bilmiyordum. İleri tuşuna bastım. Sıradaki fotoğrafta birçok yüz vardı. Yüzlerin hepsini tek tek inceledim. Sıra arkadaşımı Harun Doğan'a sarılırken görünce yutkunamadım. Rüzgar Harun Doğan'ı tanıyor muydu? Ağzım şaşkınlık ve hayal kırıklığıyla açılırken eş zamanlı olarak kaşlarım da çatılmıştı.
Fotoğraflardan çıkıp haberler kısmına girdim. Başlıkları okumadan direk en baştakine tıkladım.

Harun Doğan;

Harun Holding 'in sahibi Harun Doğan oğlu Rüzgar Doğan ile ödül törenine katıldılar. Bu ikiliyi pek sıkılır arada göremesek te manzara iç açıcıydı. Ancak Rüzgar Doğan ödül töreninden erken ayrıldı.

Harun Holding'in zorlu dönemi;

Türkiye'nin en zengin iş adamlarından Harun Doğan 'ın kurucusu olduğu büyük holding  Ersoy Holding'in gölgesinde mi kaldı? Bu iki büyüğün savaşı nasıl sonuçlanacak?

Daha bunu gibi pek çok haber. Harun Holding ile bizim aile Holdingimiz büyük bir yarış içindeymiş. Acaba? Acaba gerçekten yapmış mıdır? Paranın gözünü kör etmesine izin vermeyecek kadar akıllı bu adamın arkasında salak bir kişi mi var? Başım ağrımaya başlamıştı ve artık saat de geç olmuştu. Teyzemler gelmeden uyumak istiyordum çünkü büyük ihtimalle onların sorgularına maruz kalacaktım. Oturduğum yerden hızlıca yatağa atlayarak örtüyü üstüme örttüm. Hava ne kadar sıcak olursa olsun hep üzerime bir şey örterdim. Çocukluktan gelen bir alışkanlık olsa gereke örtmeyince ne yaparsam yapayım uyuyamam. Beynimi didikleyen sorular uyumama engel oluyordu. Evet ailem ölmüşlerdi. Onlara karşı bir kızgınlık var içimde ya da varoluş kurallarına. Doğar, büyür, ölür. Geride kalanlar kimsenin umurunda değildi. Gözlerimi yumdum.

                                                                                                          ---

Sormalı mıydım? İçimden bir ses soram için bana yalvarıyor ancak yine içimden bir ses sormamın çok kaba olacağını haykırıyordu. Ancak o kadar merak ediyordum ki. Babasıydı. Hem sorsam ne soracaktım ki? Baban birini öldürür mü sence mi diyeceğim. İçimdeki merak organlarımı kemirmeye başladığında dayanamadım. "Baban," dedim. Bakışlarını bana yöneltti. Dikkatini çekmiştim. Gerisini getiremedim. Sabırsız bakışlarla gözlerime bakıyordu. "Sever misin babanı?" Dedim. Burdan başlayabilirim. Eğer sevmiyorsa bir açığını biliyordur. "Neden ilgileniyorsun?" Bunu söylerken çarpık bir gülümseme yerleştirdi ince dudaklarına. "Çünkü ilgileniyorum." Nedenini ona söyleyecek halim yoktu. Kesin olmayan bir şey sonuçta bu. Sadece bir tahmin. Uzun parmaklarını tahta sıranın üstünden çekerek dizine indirdi ardından benim dizime. Parmaklarının tenime değdiğini hissettiğimde buz kesildim. Neyse ki olayın şokunu atlatıp ellerini sertçe itmem pek uzun sürmemişti. Memnuniyetsiz bir şekilde elini tekrar sıranın üstüne koydu. Defterinden boş bir sayfa kopardı ve bir şeyler yazmaya başladı. Ardından kağıdı bana uzattı. Aynen şöyle yazıyordu " Çok sıkıcısın bücür!". Bücür mü? "Sensin bücür!" yazılı kağıdı Rüzgar'a uzattım. Bana baktı. Tekrar kalem ile kağıdı buluşturup bana verdi. "Tam bir bücürün vereceği türden bir cevap sorunun cevabının ise ancak senden isteyeceğim şeyi yaparsan alacaksın" bu da neydi? Fazla dizi izlemiş sıra arkadaşıma gıcık gıcık baktım. Yine de belki gayet mantıklı bir şartı vardır. "Neymiş o?" Kağıdı ona uzattım. Tavana baktı.  Düşünüyordu. Beklemekten sıkılmaya başladığımda gülümseyerek bana baktı. Bu zevk alan bakışları beni sinir etmek için yaratılmış gibiydi. Aptal! Saman rengi kağıdı işi bittiğinde aldım elinden. Kağıtta bir adres yazıyordu. Rüzgar'ın evinin adresi.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 27, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KİMSESİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin